Bugün ‘Terörsüz Türkiye’ adına tarihi bir gün. Her şeyin, ‘Sevdası da sevda ha” dedirten herkesin gönlündeki güzellikler üzre yürümesini temenni ederek, yaklaşmakta olan ‘aşksız insan’ tehlikesine dikkat çekmek istiyorum. Amacım, akranım sayılan yaş almışlar ve X, Y, Z kuşağı mensubu gençlerle aradığım, ‘gelecekte aşk olacak mı’ sorusunun cevabını farklı bakış açısıyla ve birkaç yazıya konu ederek aramak, bulmak…
***
Ey kari; bil ki 53 yaşında ikiz bebek dünyaya getiren kadın ya da milyonlarca takipçisi olan ve fakat ‘kadınlığı / erkekliği belirsiz’ herhangi bir fenomenin bu yazıyla ilgisi yoktur!
***
Önce, beni bu yazıyı yazmak zorunda bırakan Z kuşağı dostlarımın (belki de gizledikleri) aşksız, duygusuz hallerine ağıt yakmak istiyorum!
Kendini kendinden geçirmiş kızlar
Oğlanlar da farksız yüreği sızlar
Ortak yanlar yok mu? Vardır elbette
İnsanı insandan soğutan sözler
***
Güzelliğini peçenin arkasına saklamış bir kadına, “Ey dilberi-i rana / Bu ne tesadüf-ü müstesna” diye yürüyen Osmanlı delikanlısına kadar gitmeden; genç cumhuriyetin yorgun ve yoksul gençlerine konuk olalım…
İnsanı insan yapan hususiyetlerin başında gelen ‘aşk’, mesela 1930’larda karşı cinse nasıl ilan ediliyordu dersiniz? Muhtemelen şöyle bir mektupla yapılırdı:
Kalbime Düşen Zat-ı Latife’ye
Hanımefendi,
Müsaadenizle, gönlümde hicranla serpilmiş bu cümleleri size arz etmek isterim. Zira bu kelimeler, bir vakittir boğazımda düğüm düğümdü... Her sabahı, sizin zarif hayalinizi düşünerek selamlamak, bana nasip olmuş bir ayrıcalıktır.
Sizi ilk görüşümde, vakit ikindiye dönüyordu. Rüzgâr dağıtmasın diye narin ellerinizle korumaya çalıştığınız saçlarınızın nazlı nazlı savuruluşuna şahit olmuştum. Yine de bir keman kadar zarif, bir ney kadar mahzundunuz. O an kalbim, yıllardır unuttuğu bir ritme büründü.
Sözlerinizdeki letafet, bakışınızdaki edep beni benden aldı. Her kelimeniz gönlümde bir mısra, her tebessümünüz içimde bir bahar oldu. Sizinle konuştuğum an zaman duruyordu sanki. Dünya yalnızca ikimize mahsus bir mekana dönüşüyordu.
İtiraf ederim ki, uzun müddettir kalbimi sussun diye ikna etmeye çalıştım. Lakin bu his, susmakla değil, dile gelmekle sükûn bulacaktı.
İşte bu yüzden, size karşı duyduğum derin muhabbeti, incinmesin diye iltifatlarla sarmalayıp sunuyorum. Evet, sizi seviyorum. Bu kelime, dillerde her ne kadar sıradanlaşsa da benim dilimde size mahsus ve size layıktır.
Eğer gönlünüzde bu hisse bir yer varsa, bu kalbi size emanet etmek isterim. Yok, eğer, kalbiniz başka bir semtte çarpıyorsa, bilin ki size olan hürmetim yine aynı nezaketle devam edecektir.
Hürmet ve muhabbetle...
***
Haftaya “1970’lerde, 80’lerde aşk ilanı mektubu’ konulu bir yazı yazacağım ama bu süre içinde gözlemek, izlemek istediklerim var! Bakalım neler söyleyecek kalpleri harflerle bağlı kuşak mensupları?