Deterjan temizler mi, kirletir mi? Kullandığımız deterjanların pek çoğu, havayı, suyu, toprağı kirletir. İnsan, hayvan ve bitkileri için zararlı sonuçları vardır. Ama evde (mutakflarda, çamaşırda, mekan temizliğinde), endüstride, işyerlerinde, geniş alanların kullanımında hep deterjan kullanılır. Ve reklamlarda Hijyenin önemi anlatılır. Bebekleriniz içinde bu konu ayrı bir önem taşır. “Temizleyin bembeyaz olsun. Öyle ya beyazında beyazı var. Vernelleyin yumuşacık olsun, mis gibi koksun”.

Kime ne anlatacaksın, Petrol kadar deterjanlar da çevreyi kirletiyor. Daha bir çok Petrokimya ürünü de öyle. Mesela plastikler. 5G’yi nasıl anlatıyorlar, sanıyorsunuz çağ atlatacaklar. Oysa RF kirlenmesi diye bir şey var. Kendi zaten doğrudan sakıncalı, ama bir de etki mekanizması var. 5G oksijen atomlarının frekansı değiştirdiği için, bu yapısı değişen oksijenli havayı akciğerimiz kabul etmiyor. Hayvanlar ve bitkiler de öyle. RF dalgalarının sebeb olduğu bu frekans, atomik yapıların sürtünmesi ile ayrıca ısı kaynağı.

“Temizliyoruz” zannı ile kirletiyoruz aslında. Bunun için bir de para veriyoruz. Hijyen’e gelince (Higien) temizlik tanrısının adı. Yani o hijyenik dedikleri şeyi, “Temizlik tanrısına sunulacak kadar temiz” demek. Yani sonuçta kaçtığımızı zannettiğimiz şeye doğru koşuyoruz. Chemitrails de öyle değil mi? Sonuçta cahillik başa bela. Bunlar “ıslah edicileriz” diye geliyorlar, “bozgunculuk yapıp” gidiyorlar. Siyaset de, Bürokrasi de, Sermaye de, Akademi de, aslında temizlerken dünyayı kirletmeye devam ediyorlar. CoVID, mRNA, PCR öyle bir bela değil mi idi. Ne çabuk unuttuk. “Tarih tekerrürden ibarettir” derler, ders alınmazsa tekerrür edermiş. Hani şu “Faiz” maskeli “Riba” var da, o da piyasayı kirletiyor, ama bunu kime nasıl anlatacaksınız. Siyaset de yalan üzerine kurulmuş. Pati sözcülerinin geçmişlerine bakıyorsunuz mideniz bulanıyor, sözlerini dinliyorsunuz

(Münafıkın 4) "Onları gördüğün zaman, dış görünüşleri hoşuna gider. Konuşurlarsa, sözlerini dinlersin. Onlar, sanki giydirilmiş (elbiselerle süslenmiş) odun parçaları gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!"

Münafıklarda “Şeytan tüyü” var, gittikleri her yerde en fazla itibarı onlar görüyorlar. Giden ağam gelen paşam. Kıbleleri hiç değişmiyor, menfaatleri. Siyasette parti değiştirmek her zaman sorunlu olmuştur. Ecevit’in Gümüş motel pazarlığı hep akıllardadır. Kubilay Uygun 4 yılda tam 6 kez parti değiştirmiş, Ama artık “yargı borsası”ndan bile söz edilen bir ülkede, “Siyaset borsası” kurulmuş çok mu? Bakın bu DEM’le yakınlaşma parti tabanında olumlu karşılanmadı. AK Parti ve MHP için talihsiz bir adımdı bu. PKK diye bir şey zaten yoktu. Yeni yapı ABD ve İsrail’in himayesinde SDG çatısı altında KCK, PYD şeklinde örgütlenmişti. Sınıra gerilen “Terörsüz Türkiye” perdesinin arkasında PKK’nın Suriye’de örgütlenen unsurları ordu kuruyorlar ve hızla silahlanıyorlar. PAK’lanmadan AK’lanan birilerinin desteğinde bu iş AK Partinin başına sarıldı.

Meclisteki AK Parti Grup performansı AK Partinin aleyhine çalıştı. Meclis gelinen noktada doğru düzgün denetim görevini yapamıyor. Yasalardaki sorunlar yargıyı kilitledi. İşler durulsun derken daha da bulandırıldı. AK Parti adına yapılan açıklamaların zaman zaman çeliştiği, sosyal media’da tartışmalara sebeb olduklarını ve muhalefetin eline koz verdiklerini görmüyorlar mı bunlar. Politikacıların ne dedikleri kadar halkın ondan ne anladığı, kafasına oluşan sorulara cevap verilip verilmediği önemlidir. Erdoğan adına X’de yapılan açıklamalarda bile birkaç saat içinde çok farklı mesajlar veriliyorsa, bunu halka açıklamak zor.

Artık AK Parti’de ironik bir şekilde “AK Kemalistler”, “AK Feministler”’den söz ediliyor. Zaten uzun zamandır “Yeşil Kapitalistler”, “Yeşil Kemalistler”, “Yeşil Feministler” dillerde dolaşıyordu. Artık görünüyorlar ve giderek sesleri daha çok çıkıyor. AK Parti’de uluslararası sistemin dümen suyunda giden “Jön Türkler” de var artık “Neo Osmanlıcı”lar da.

Kan uyumu, Mizaç konusu evliliklerde, ortaklıklarda bile önemli. Siyasi birlik daha karmaşık bir konu. Dikkat edilmezse orada işler karışır. Ama artık şimdi bir de “Kök Hücre” misali Politikacılar var. Gittikleri yerin içinde görünmez oluyorlar.

Bana kalırsa siyasi partilerde ciddi bir kimlik krizi var. Biz koalisyon olmasın diye başkanlık sistemini istemiştik, şimdi koalisyon seçimden 1. Çıkmış partinin çoğunluk için ortak araması değil, seçim öncesi bütün partileri ittifaklarla kendini iktidara hazırlaması aşamasında koalisyonlar kuruyorlar. Yani Muhalefetin de koalisyonu var. Tabi bu koalisyon ortaklarının (!?) hukuki sorumlulukları yok ama, ittifak içinde pazarlıklar sonucu elde edilen imtiyazlara sahipler.

Bana sorarsanız, siyasetin kalbi tekliyor, beynine pıhtı atmış, alzaymr hastası, ciddi bir hafıza kaybı sorunu var. Kanser siyasetin bütün kurumlarına metastaz yapmış. Gözleri görmiyor, kulakları duymuyor, kalpleri var hissetmiyor. Karaciğer, böbrek iflas etmiş, safrakesi taş kesmiş. Midesi desen ne ararsan bulunur derde devadan gayri, şeker de yüksek tansiyon’da. Bir de Obez!

Kimine göre Kemoterapi yapmak gerek, kimine göre hasta ölür. Siyasetin hali bu..

Ver antibiyotik, ver ağrı kesici, günü kurtarmak için tezahürleri görünmez yapan bir semptom tedavisi uygulanıyor, sorunlarla ilgili. Bir de algı yöntemi ile ver plesebo ilaçları. Hasta kendini iyi hissetsin diye, sorunları baskılayacaksınız..

Memleketin ne halde olduğunu anlamak için semt pazarlarına gidin, hastahaneleri ziyaret edin, mahkemelere gidin görürsünüz. Cezaevleri vardiya usulü uyku düzenine geçti, çünkü suçlulara yatak yetiştiremiyoruz. Fahişeler, uyuşturucular köşe başlarını tutmuş, Hayat bir kuma dönmüş zaten.

İnsan neyse, o insanların toplumundan oluşan şey de odur aslında. Eğer insan insanın kurdu olacaksa ve insanların hakedişleri “hüsran” ise ve iyiler istisna ise, böyle bir toplum, iktidar ve muhalefet, bürokrasi “U Borusu” gibi eşitlenecektir. Çünkü aynı havuzdan besleniyorlar. “Asra yemin olsun ki, insanlar hüsrandadır.” Herkes layık olduğu gibi yönetileceğine göre, yöneticilerde yöneticiler de o ölçüde Hüsranı hakkedenlerden olacaklardır. Sonuçta, ”Tencere yuvarlanacak kapağını bulacak”tır.

Hz. İbrahim’den, Hz. İsa’ya 1000 yıl hep Peygamlerlerle krallar savaştı. Unutmayalım ki insan “Cahildir”, “kan dökücü”dür. Bugün dünyaya baktığınızda bunu kolaylıkla görebilirsiniz. BM Genel kuruluna bakın. Trump’a, Macron’a, İngiliz başbakanına bakın, İngilitere kralına bakın, Trump’a bakın, Netenyahu’ya bakın, GAZZE’ye bakın. Her yerde “Medeniyet denilen maskara mahluk”un kanlı çehresini göreceksiniz. Bunların bir çoğu Epstein çetesinin üyesi değil mi?

Bugün ülkemde ve tüm dünyada siyasetten umudunu kesmiş çok büyük bir kesim var. Bugün seçmen tabanında en kalabalık kitle o depolitik bir seçmen kitlesi. “Sumud filosu”ndan sonra “Biz insanız” diyen adalet, vijdan, barış ve özgürlük temelli yeni bir insiyatif doğuyor.

İçeride garib bir durum oluştu, birileri CHP’den AK Partiye sığınıyor, birileri de AK Partiden CHP’ye kaçıyor. Seçilmişler, iktidara yaklaşırken, seçmen muhalefete yaklaşıyor. Son anketlerde bunu açıkça görmek mümkün.

Mehmet Uçum üzerinden AK Parti içinde bir tartışma var. Solcu, Soros’un desteğinde kurulan TESEV’de yöneticilik de yapan biri. Soros’çu olmakla suçlanan Osman Kavala içeride o dışarıda. Asya Finansa basit bir hesap açan FETÖ’cü diye KHK’lı olurken, Bankanın Yönetim Kurulu başkanının kamuda üst düzey görev alması gibi bir şey. Uçum “Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu'nun Başkan vekili”dir, ama Anayasa gibi çok hayati konuda Kurul'un fiili başkanı olarak görev yapıyor.

AK Parti yöneticilerinin sözleri ve eylemleri arasındaki çelişkiler o kadar çok ki. Mesela LGBT kimliğine karşıdırlar ama kimliklerimizde Biyolojik cinsiyeti reddeden, LGBT kimliğine meşruiyet kazandıran “Toplumsal cinsiyet kimliği”ni esas alan GENDER yazar. Netenyahu’da, İsrail’e, Siyonizm’e şiddetle karşıdırlar ama bu yapının en üst çatı örgütlerinden biri olan CHABAT’a Türkiye’ye yerleşme izni veriyoruz. Bunu nasıl açıklayacağız? İstanbul sözleşmesinden çekildik diyoruz, sözleşme hükümlerin, ihtiva eden yasa hala yürürlükte. GREVİO gitti, yerine daha beteri UN WOMAN geldi. Fuhuş’a ve uyuşturucuya karşıyız ama Kültür Bakanlığı desteğinde KARNAVAL düzenliyoruz.

PAK’lanmadan AK’lananlar yarın partinin rengini dönüştürdüğünün farkına vardıklarında çok geç kalmış olacaklar. Yıllar önce uyarmıştım; “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin Papatyaları’na dikkat” diye. Siyasi partilerin çoğu benzer hastalıklarla maluller. Yok aslında birbirlerinden pek farkları, tek farkları adları. Bakalım siyaset ve onların güdümündeki bürokrasi bakalım bu derin uykudan ne zaman uyacaklar ve gittikleri yolun bir çıkmaz sokak olduğunu görecekler? Selam ve dua ile.