Türkiye Avrasya’nın yükselen en büyük askeri gücü” olarak, nüfus açkısından “demokrafik gerileme endeksi”nde kaygı verici seviyeye ulaştı.
İstanbul’un doğurganlık oranı 1.2 yani Japonya seviyesinde. Bu oranlar çocuk sayısı ile ilgili, ortalama değerler. Bakın, Batı, Ankara’ya kadar, Trakya, Karadeniz, Akdeniz bölgesinde nüfus artış hızı %1 seviyesinde. 15-2 arasında doğuda 6 ilimiz var. Konya’nın güneyindeki 9 ilde de durum bu. 2-3 arasında da 9 ilimiz var, bu bölge Kürt nüfusunun en yoğun olduğu bölgeler. Şanlıurfa ise 3’ün üstündeki tek ilimiz.
Aslında bu veriler, 2024 yılına ait. 2025’de, ilk yarı yıldaki durum şöyle. mesela İstanbul’da bu oran 1, Ankara ve İzmir, Antalya 1.17 1.06, Urfa 3.05.. İşin kötü yanı ne biliyor musunuz, gelişmelerin yönü ve hızı olumsuz.
Biz buraya gelirken birileri neyle meşguldü, niçin farkına varmadılar? Bizi neyle meşgul ediyorlardı. İha’lar, Siha’lar, şehir hastahaneleri, hava alanları, otoyollar, tüneller, köprüler ana gündem maddeleri idi. Savunma sanayi ile övünürken aslında ülkemiz siber ordular tarafından işgal ediliyordu.
Bakın, biz hala son depremde kaç kişi öldü bilmiyoruz. CoVİD bahanesi ile, o aşı ve ilaçlar üzerinden kaç kişi hayatını kaybetti bilmiyoruz. Aslında CoVID bir yalandı ve biyolojik bir savaş ajanı idi. mRNA sebebi ile turbo kanser ve kalp hastalıkları sebebi ile kaç kişi hayatını kaybetti. Hayatta kalanların sağlık sorunları nedir, biliyor muyuz.
Hastahane’ler indirimli alışveriş kampanyası yapan AVM’lerden daha kalabalık ve eczanelerden insanlar AVM’den çıkar gibi torba dolusu ilaçlarla çıkıyor. Sahi yarın bir salgın olursa ne yapacaksınız. Elektirikler gider, bilgisayar sistemleri hack’lenecek olursa ne yapacaksınız. Bugünkü bilişim altyapısı, NanoChip’le üretilen Quantum bilgisayarlar üzerinden her türlü erişime ve manipülasyona açık. Elektrik trafoları bile akıllı sistemlerle merkezi sisteme entegre edildi.
Kısırlık almış başına gidiyor. Sakat doğumlara ne demeli. Yaşayan insan sayısını bir de bu gözle eleyin bakalım, geriye ne kalacak. Herkes hasta. Engelli sayısında patlama yaşanıyor. İnsanların çoğu Psikolojik açıdan sorunlu. Yani yaşayan insanların hayat standartı, kalitesi, fonksiyonelliği, kendi kendine yeterliliği ayrı bir sorun. Yani yaşayan insan sayısı bütün gerçeği ifade etmiyor. Bunların önemli bir kısmı, kendi kendine yeterli olmadığı için bir başkasının yardımına muhtaç kişiler.
Nufus hızla yaşlanıyor. Yaşlı nüfusun önemli bir kısmı Geriatrik açıdan sağlık sorunu olan insanlar. Var olan nüfusu bu açıdan analiz ettiğinizde nasıl büyük bir yıkımla karşı karşı karşıya olduğunuzu göreceksiniz.
Bu süreçte AK Parti kadın kolları ve KADEM bir özeleştiri yapacak mı? “Nerede yanlış yaptık” diye kendilerini sorgulayacaklar mı? Onlara destek veren alkışlayan STK’lar, Media, Cemaat, Akademi, sermaye grubları aynı şekilde davranabilecek mi?
O sizim mevcut nüfus dediğiniz kişilerin geldikleri yere baktınız mı? Büyük bir kısmı göçmen, Kürt ve Arab. İçinde Doğu Türkistanlı olan da var, Afgan da. Bir kısmı Ukraynalı, Rus, Moldovalı.. İslam ve Türk düşmanlığı sebebi ile Avrupa’dan kesin dönüş yapan insanlar da var. Onların bir kısmı Avrupalılarla evli.. Bunlarla birlikte bile nüfusumuz dibe vurmuş durumda.
Bir sıcak savaşta bile bu kadar insan kaybı olmayabilirdi.
Kurtuluş Savaşı’nda (1919-1922) toplam Türk tarafındaki can kaybı 40-50.000 kişi olarak tahmin ediliyor. 13-15.000 i Cephede şehid, 35.000’i cephede yaralı.. Bunun 25.000 i hastahane’de ya da evinde, salgın hastalıklar sonucu hayatını kaybetmiş. Katliam, açlık, hastalıklar sebebi ile ölenler de var.
CoVID-19 operasyonu ile 2019 sonu - 2025 itibarıyla resmi kaynaklarca teyid edilen onaylanmış ölü sayısı küresel olarak yaklaşık 7.1 milyon kişidir. Türkiye’de ise resmi kayıtlara göre 101.000 ölüm vakası gerçekleşti. 1. Dünya savaşındaki asker kaybı 9-10 milyon kişi idi. CoVID deki ölüm neredeyse 1. Dünya savaşındaki kayıp kadar büyüktü. Kaldı ki, CoVID aşısı diye yapılan mRNA, PCR, Favipiravir isimli “yerli ve milli ilaç” sebebi ile ölüm sayısı, CoVID’den öldüğü iddia edilen ölüm sayısının birkaç katı olması gerekir. Ölmese de sağlığını kaybeden insan sayısı da, gerçek ölüm sayısının birkaç katı olması uzak bir ihtimal değil. Tabi henüz farkında varmadığımız olumsuzlukların önümüzdeki günlerde ortaya çıkması mümkün. Bunlar kısırlık, erken yaşta alzaymır, sakat doğumlar şeklinde kendini gösterebilir.
Tek başına sürüleştirilmiş kuru kalabalıklar bir ülke için tehditte olabilir. Toplumun ahlaki ve akli seviyesi dibe vurdu. Ateizm, Deizmi, Satanizm, Şamanizm, Budizm, ne ararsan var. Ahlaki erazyon toplumu çürütüyor. Fuhuş, Uyuşturucu, Alkol Kumar toplumsal bir afete dönüştü. Bir şiddet toplumu olduk. Çeteleşme, cinayet, şiddet, intihar salgın haline geldi. Dede, Nine, Anneyi evden uzaklaştırmanın doğurduğu sonuçlar bunlar.
İlk haram, ilk, günah, ilk laneti hak eden Irkçılık, siyaset eli ile, partizanlık, etnik, milliyetçilik, futbol taraftarlığı, Hizibçilik, dini anlamda Tarikatçılık, Mezhebcilik şeklinde toplumda hızla yayılıyor. Bize denmedi mi “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye. “Din ve devlet büyüklerini kanaat önderlerini hani İlah ve Rab edinmeyecektik.. Bu gidiş hayra alamet değil.
Bu konuda sadece iktidar suçlu değil. Media, akademi, cemaat, sermaye ve tabi muhalefet de suçlu. Biz hepimiz bu sonuçtan belli oranlarda sorumluyuz.
Hak ve halk namına, haksızlığa, ahlaksızlığa ölseniz de tapınmayın. Din, devlet, kanaat önderleri, parti liderlerinin emir, talimat ve taleblerinin Hak mı, batıl mı olduğunu düşünmeden onlara itaat ederseniz, onları İlah ve Rab konumuna yükseltmiş olursunuz. Bizim inancımızda, “Haksızlıklar karşısında susmak, dilsiz şeytan olmaktı”. Adil olmayan, hak olmayan hiç bir iş ve söz muteber değildir. Bunlara itibar edenler, o suçun suçlusu olarak yargılanacakları bir gün var! O gün onların bir yardımcısı olmayacak. Bu dünyada da Allah (cc), birilerinin birilerine menfaatleri uğruna, haksız da olsa boyun eğerek elde etmek istedikleri ve ihtirasla istedikleri işlerin, şeylerin, (para, makam, mal, o her ne ise) bereketini görmeyecekler. Allah (cc) onların bereketini kaldıracak, elde ettikleri her ne ise, “dua ile istenen bela”ya dönüşecektir.
Trans Humanizm ve Nesnelerarası İletişim’in nesnesi olacaksa insanlık, ve “Global reset”çiler insan hayatı üzerinde belirleyici bir rol üslenecekse, nüfusun ne önemi var. Türkiye uluslararası sistemin talimatları ile İklim üzerinden bu dönüşümü gerçekleştirmek için verilen her görevi anında yerine getirerek, aslında İslam dünyası için rol model haline getirildi. Yani bizim durumumuz sadece kendi halkımız için değil, İslam dünyası için de çok büyük bir risk oluşturuyor.
Neslimizi kemiyet ve keyfiyet olarak, yani sayı ve nitelikleri ile yüceltelim ve kurtuluşa erenlerden olalım..
“Nufusumuz artsın” derken, onun, maarif, istihdam alanları oluşturalım. 1+1 evlere sıkıştırmış çekirdek ailelerle bunu başaramazsınız. Nufus çabuk erir, ama kayıbların kazanılması o kadar kolay olmayacaktır. Bu işlerin içinden, işi birilerine ihale ederek ya da para ile çıkamazsınız.
Önce suçluları bulun ve onların sesini kesin, cezalandırın. Def-i mazarrat celbi menafiden evladır çünkü.
Evet, suçlu ayağa kalk ve özür dile.. Aramızdasınız biliyoruz. Ve hala VIP ve CIP olarak itibar görüyorsunuz. Selam ve dua ile.