Kemal Sunal filmleri, Türkiye’de uzun yıllar boyunca “halk komedisi” etiketiyle hafife alındı. Oysa bu filmler, dönemin ekonomik yapısını, sınıfsal adaletsizliğini ve sistematik sömürüyü bugünün köşe yazılarından çok daha çıplak bir dille anlatıyordu. Aradan geçen onca yıla rağmen bu filmlerin hâlâ güncel hissedilmesi ise tesadüf değil; çünkü değişen yalnızca dekor, figüranlar ve para birimi oldu.

Kemal Sunal’ın canlandırdığı karakterlerin neredeyse tamamı yoksuldur: Kapıcıdır, işsizdir, köylüdür, küçük esnaftır, sigortasız işçidir. Zengin olduğu filmlerde bile bu zenginlik ya geçicidir ya da karakteri sistemin dışına iter. Çünkü bu filmlerde zenginlik bir başarı hikâyesi değil, çoğu zaman bir ahlaki bozulma testidir.

“Çark” değişmez: Patron aynı patron

Çiçek Abbas, Kapıcılar Kralı, Çöpçüler Kralı ve Tosun Paşa gibi filmler, aslında aynı ekonomik düzenin farklı yüzlerini anlatır. Patronlar her zaman kurnaz, çıkarcı ve hukukun etrafından dolanan tiplerdir. Emekçiler ise saf, örgütsüz ve sürekli “idare etmeye” zorlanan insanlardır.

Bugün bu filmleri izlerken gülüyoruz ama ardından istemsizce şunu fark ediyoruz:

Asgari ücretle geçinmeye çalışan bir çalışanın, kredi kartıyla ay sonunu getirmeye uğraşan bir ailenin hikâyesi, Kemal Sunal filmlerinin modern versiyonudur. Eskiden “maaş yetmiyor” espriydi, bugün ise istatistik.

Borç, umut ve hayatta kalma

Kemal Sunal filmlerindeki karakterler genellikle borç içindedir ama bu borç, bugünkü gibi bankalarla değil; bakkalla, ev sahibiyle, mahalleyle kurulan bir ilişkidir. Günümüz ekonomisinde ise borç bireyselleşti, anonimleşti ve derinleşti. Eskiden bakkal defteri vardı, şimdi kredi notu var. Eskiden mahalle baskısı vardı, şimdi faiz oranları.

Ancak değişmeyen şey şu: Umut hâlâ erteleniyor. Filmlerde “bir iş tutturursam”, “bir zenginlik vursa” diye beklenir; bugün ise “bir zam gelsin”, “bir fırsat çıksın” deniyor. Sistem, insanları sürekli geleceğe borçlandırıyor.

Gülmenin politik gücü

Kemal Sunal filmlerinin en rahatsız edici tarafı, seyirciyi sadece güldürmemesidir. Güldükten sonra rahatsız eder. Çünkü seyirci, ekranda gördüğü adaletsizliği tanır. Patronu tanır. Kendini tanır. Ve çoğu zaman hiçbir şey yapamamanın çaresizliğini de tanır.

Bugün sosyal medyada dolaşan “Kemal Sunal yine haklı çıktı” paylaşımları, aslında bir nostalji değil, bir toplumsal itiraftır. Bu filmler eskimedi; çünkü düzelmesi gereken şeyler düzelmedi.

Sonuç: Komedi değil, arşiv

Kemal Sunal filmleri artık sadece sinema eseri değil; Türkiye’nin ekonomik ve sınıfsal hafızasıdır. Bugün bu filmleri izlerken gülerken içimizin burkulmasının sebebi budur. Çünkü ekran siyah-beyaz olabilir ama anlattığı düzen hâlâ capcanlıdır.

Kemal Sunal’ın filmlerinde sistem eleştirisi vardı, ama umut da vardı. Bugün ise eleştiri hâlâ var, fakat umut daha pahalı.