Geçtiğimiz Pazar günü MHP’nin sadece üç saat süren olağan kongresinde Devlet Bahçeli Erdoğan’a yönelik olarak kamuoyunun dikkatini oldukça çeken bir çıkış yaptı.

Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerdeki “son dönemim” sözlerine istinaden Bahçeli Erdoğan’a “ayrılamazsın, Türk milletini yalnız bırakamazsın. Cumhur İttifakı olarak yanındayız. Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz” dedi.

İlginçtir hemen aynı gün içerisinde DEM Parti’den Ahmet Türk, “Davamız, talebimiz barıştır. Ama şunu söylüyoruz, CHP yapamaz. Neden? Derin devleti ikna edemez çünkü. Erdoğan isterse ikna edebilir. Sorunu çözebilir” dedi. Daha öncesinde Selahattin Demirtaş da “Kürt sorununun çözümü için muhatap sayın Erdoğan’dır” demişti.

Öyle gözüküyor ki MHP ile DEM Parti arasında bir “paylaşılamayan Erdoğan” durumu var.

İki parti de mevcut rejimde küçük ortak olabilmek ve bu doğrultuda belli konularda devlet politikalarına yön verebilmek istiyor. Tabii iki parti de Erdoğan’ın pragmatik bir siyasetçi olduğunu, iktidarını sürdürebilmek adına U dönüşleri kolayca yapabildiğini ve seçmeninin bunu sorun etmediğini de biliyor.

Bu bakımdan Erdoğan rejimine ortak olmak bu partiler açısından oldukça kârlı gözüküyor.

MHP’nin kârlı ortaklığı

Radikal-sağ bir kimlik partisi olan MHP’nin Türkiye’de hiçbir zaman kitleselleşip tek başına iktidar olabilmesi mümkün değil. Kurulduğu 1969’dan bugüne kadar alabildiği en yüksek oy 1999 Seçimi’ndeki %18. Ki bir sonraki 2002 Seçimi’nde %8.4’e düşüp baraj altı kalmıştı.

Buna rağmen şu anki MHP %10 civarı oyuyla devletin güvenlik ve adalet politikalarını belirliyor. Ülkücüler başta güvenlik ve adalet kurumları olmak üzere devlette kadrolaşıyor, Kürt sorunu ve Fethullahçı yapılanma ile mücadele MHP’nin istediği biçimde yürütülüyor, ülkücü hakimler anayasayı aleni çiğnediğinde bile Erdoğan ittifak gereği sineye çekiyor. MHP için bundan daha iyisi zaten olamaz.

Temelde Türkiye’nin jeopolitik korkularından beslenen MHP gibi bir partinin zaten güvenlik dışında herhangi bir iddiası da yok. MHP’nin eğitim, sağlık, ekonomi, çevre gibi konularda net politikaları zaten bulunmuyor. Bu alanların yönetimini Erdoğan’a bırakıp sadece güvenlik ve kısmen de adalet politikalarını belirlemek, üstüne üstlük mevcut hükümetin yanlışlarında üzerine hiçbir sorumluluk almamak MHP’nin arayıp da bulamayacağı bir ortaklık biçimi.

Bahçeli’nin Erdoğan’a övgü dolu çıkışının altında da bu kârlı ortaklık yatıyor.

DEM’in istediği

Ancak öyle anlaşılıyor ki son dönemlerde Erdoğan MHP’yi yük olarak da görmeye başladı.

MHP’nin sınırlarını çizdiği güvenlik ve adalet politikaları ekonominin düzeltilmesi önünde engel olabiliyor ya da anayasanın ülkücü hakimlerce aleni ihlali AKP için de de rahatsızlık yaratabiliyor. Zaten başta muhafazakâr Kürtler olmak üzere MHP’nin Cumhur İttifakı içinde bu derece baskın olmasından genel olarak rahatsız bir AKP’li kesimin olduğu da biliniyor.

Bu rahatsızlık durumunu gözlemleyen DEM Parti de, geçtiğimiz seçimdeki yenilgiyle beraber artık bir iktidar değişikliğine olan inancını yitirince, “belki Erdoğan’ı MHP’yle değil kendimle ortaklık yapmaya  ikna edebilirim” diye düşünmüş gibi gözüküyor.

Gerçekten de Erdoğan’ın bugün MHP’yle ortaklığını bozup Deva, Saadet ve Gelecek partilerini yanına alarak meclisten yasa çıkarabilmesi mümkün. Dahası bu partilere DEM Parti de eklenirse anayasa değişikliği ya da meclise erken seçim kararı aldırabilmesi de mümkün.

Belli ki DEM Parti bu olasılığı zorlama peşinde.

Peki olur mu?

Ne var ki böyle bir senaryo kağıt üzerinde mümkün olsa bile aslında Erdoğan açısından bir siyasi intihar demek.

Çünkü Erdoğan 2015’e kadar Kürt hareketiyle gayrıresmi bir ortaklık zaten yaptı. Ancak Haziran 2015 Seçimi’nde %9’a yakın oy düşüşüyle meclis çoğunluğunu kaybedince bu ortaklığı bitirdi. Bitirince aynı yılın Kasım ayındaki seçimde oylarını tekrar geri kazandı.

Dolayısıyla Erdoğan’ın HDP ile olası bir ittifakı ve onu izleyen bir çözüm süreci oylarının düşmesi ve muhtemelen MHP’nin oylarının daha dar artması anlamına gelecek.

Ayrıca bu senaryodaki Deva, Saadet, Gelecek partilerinin meclisteki milletvekilerinin gerçek oylarına tekabül etmediğini ve bu partilerin bu vekil sayılarına bir dahaki seçimde çok büyük ihtimalle ulaşamayacağını da unutmamak gerekiyor.

Buna rağmen ben gene de Erdoğan ile DEM Parti arasında bir tür işbirliği olabileceğini düşünüyorum.

Bu işbirliği muhtemelen kalıcı bir ittifak ya da çözüm süreci şeklinde değil, Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için tek seferlik olacak. Karşılığında DEM Parti’ye vekillerinin serbest kalması ya da belediyelerine kayyum atanmaması gibi ödünler verilecek. Bahçeli de ittifakın sürebilmesi adına bu pazarlığa sessiz kalacak.

Ben önümüzdeki dönemde Cumhur İttifakı’nın yapısında radikal bir değişiklik beklemiyorum. Ama DEM Parti’yle konjonktürel pazarlıklar olacak gibi gözüküyor.