Film, farklı dünyalara ait karakterleri aynı mekânsal ve duygusal hatta buluşturuyor. Bu buluşma ne romantize ediliyor ne de dramatik bir mucizeye dönüştürülüyor.

Yan Yana, adından başlayarak iddiasını açık eden bir film. Ayrışmanın, kopuşun ve yalnızlaşmanın sıradanlaştığı bir dönemde “yan yana” olmanın ne anlama geldiğini soruyor. Bunu yüksek sesle bağırarak değil, gündelik hayatın içinden, küçük temaslar ve suskunluklar üzerinden yapmayı tercih ediyor. Filmin asıl meselesi de tam burada başlıyor; bir arada olmak mı zor, yoksa birbirinden uzak durmak mı?

Film, farklı dünyalara ait karakterleri aynı mekânsal ve duygusal hatta buluşturuyor. Bu buluşma ne romantize ediliyor ne de dramatik bir mucizeye dönüştürülüyor. Aksine, yan yana gelmenin ne kadar zahmetli, kırılgan ve zaman zaman yorucu bir süreç olduğu gösteriliyor. Bu yönüyle Yan Yana, seyirciyi rahatlatan değil, düşündüren bir film olmayı seçiyor.

Olumlu yönlerin başında filmin sakin anlatımı geliyor. Yönetmen, hikâyeyi hızlandırmak ya da seyirciyi duygusal olarak manipüle etmek gibi bir çabaya girmiyor. Uzun planlar, gündelik diyaloglar ve sessizlikler bilinçli olarak kullanılıyor. Bu tercih, karakterlerin iç dünyasını daha yakından görmemizi sağlıyor. Özellikle diyalogların “fazla şey söylememesi”, filmdeki gerilimi daha gerçek kılıyor. Hayatta da çoğu çatışma, söylenenlerden çok söylenmeyenlerden doğmuyor mu?

Oyunculuklar filmin taşıyıcı kolonlarından biri. Karakterler iyi-kötü, haklı-haksız gibi keskin çizgilerle sunulmuyor. Her biri eksikleriyle, zaaflarıyla ve çelişkileriyle var. Bu da seyircinin karakterlerle mesafesini koruyarak empati kurmasını sağlıyor. Kimseye bütünüyle hak vermiyorsunuz ama kimseyi de kolayca mahkûm edemiyorsunuz. Filmin ahlaki alanı bu yüzden geniş.

Ancak Yan Yana’nın eleştirilecek yanları da yok değil. Filmin temposu, özellikle ikinci yarıda bazı seyirciler için zorlayıcı hale geliyor. Anlatının bilinçli yavaşlığı, yer yer tekrar hissi yaratıyor. Bazı sahneler, vermek istediği duyguyu zaten vermişken biraz daha uzatılıyor. Bu durum, filmin etkisini artırmak yerine zayıflatabiliyor. Sadelik ile durağanlık arasındaki çizgi zaman zaman bulanıklaşıyor.

Bir diğer eleştirel nokta, filmin toplumsal arka planı. Film, bireyler arası ilişkilere odaklanırken daha geniş toplumsal bağlamı çoğu zaman sadece arka planda bırakıyor. Bu tercih bilinçli olsa da, anlatının gücünü sınırlayan bir etki yaratıyor. Karakterlerin yaşadığı sorunların hangi koşullardan beslendiğini daha net görmek, filmin politik ve sosyal derinliğini artırabilirdi.

Buna rağmen Yan Yana, bugünün sinemasında az rastlanan bir cesaret gösteriyor; seyirciden sabır talep ediyor. Hızlı tüketilen, kolay hazmedilen hikâyelerin aksine, izleyeni düşünmeye ve kendi hayatına bakmaya zorluyor. “Yan yana” olmanın sadece fiziksel bir yakınlık olmadığını, gerçek bir emek ve yüzleşme gerektirdiğini hatırlatıyor.

Yan Yana, kusurlarıyla birlikte değerli bir film. Büyük laflar etmiyor, kesin cevaplar sunmuyor. Ama doğru soruları soruyor. Belki de bu yüzden izlendikten sonra bitmiyor. Film bittiğinde, salondan çıkarken hâlâ şu soru kafanızda dönüyor; biz gerçekten yan yana mıyız, yoksa sadece aynı yerde mi duruyoruz? Bu soruyu sordurabilen bir film, her şeye rağmen önemli bir yerde duruyor.