Ne kimlik kartındaki, LGBT+ tercihlerini ifade eden “Gender” maddesini kaldırıyorlar, ne de , sözle “sözleşmeden çekildik” deseler de, sözleşmenin neredeyse bire bir aynı olan 6284 sayılı yasayı değiştiriyorlar.

“8.3.2012 tarihinde kabul edilen 6284 sayılı “AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN”un “1.Maddesi”nin “2.bendi” “a fıkrası”nda ne deniyor: (2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur: a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.”

Ne kimlik kartındaki, LGBT+ tercihlerini ifade eden “Gender” maddesini kaldırıyorlar, ne de , sözle “sözleşmeden çekildik” deseler de, sözleşmenin neredeyse bire bir aynı olan 6284 sayılı yasayı değiştiriyorlar. Dahası bu sayılı yasanın 1. Maddesi doğrudan İstanbul sözleşmesini adres gösteriyor, dalga geçer gibi bunu da değiştirmiyorlar.

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul'da imzalanan ve 24.11.2011 tarihli ve 6251 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan “İstanbul sözleşmesi” olarak bilinen sözleşme resmen uygulamada. Kaldı ki, bu sözleşmeden çekilmenin de pratik bir değeri yok. Bu konuda konu yargıya intikal ettiğinde, son merci olan AİHM bu sözleşmeye göre karar verecek! Niye birbirimizi kandırıyoruz ki, durum ortada.

Adını İspanya'nın Lanzarote Adası'nda yapılan toplantıdan alan Lanzarote Sözleşmesi, 1.6.2010'da yürürlüğe girdi. Sözleşme'nin Türkiye'de yürürlüğe girdiği tarih ise 10 Eylül 2011. Lanzarote Sözleşmesi ile ilk kez bir uluslararası anlaşma, cinsel istismar suçunu tanımladı ve cinsel istismarı suç saydı. Bu sözleşmeyi kimse ağzına bile almıyor. Güya çocukların cinsel istismarını önleyecek ama, bu sözleşme de çocukların istismarına kapı açan bir sözleşme. İstanbul sözleşmesinin girişinde diğer bazı sözleşmelerle ilişkilendirilmesinin ötesinde ek protokollerle konuya farklı bir derinlik ve hedef belirlenmiştir. Bu konuda, sözleşmenin giriş bölümü için Bakınız Not:1.

Bu LGBT taifesini yargı yoluyla da durduramazsınız, AİHM’e gider, döner bir de tazminat alır. Bunun için diyorlar “Oltayı yutan balık yem istemez” diye. Temel soru/sorun Turhan’ın çizdiği gibi yarım asırdır, domuz ağılında yavrularını emziren anaç domuzu emmek için ağılın kapısına bekleyen koyun olmak böyle bir şey olsa gerek. Biz hala, uluslararası sistemin dayatmalarına HAYIR diyen bir ülke olamadık. Rahib Bronson olayını hatırlıyorsunuz.

Gelelim UN WOMAN’a BM Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Güçlenmesi Örgütü 2.7. 2010’da NewYork’ta kuruldu. Türkiye'deki Örgütlenme ve Hukuki Statü’süne gelince UN Women'ın İstanbul'daki Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi'nin kurulmasına ilişkin anlaşma, 28.2.2014’de Ankara ile UN Woman arasında NewYork'ta imzalanmıştır. Bu anlaşma, 1.12.2014’de yürürlüğe girdi. Resmi Gazete'de 21.1.2015’de yayımlandı. Ankara'daki Türkiye Ülke Ofisi ise 2012 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. Bu ofis, UN Woman'ın küresel stratejik planları ve Türkiye'ye özgü stratejik notları doğrultusunda çalışmalarını sürdürmektedir . Bu Türkiye'ye özgü stratejik notlar’a gelince, DSÖ, UN WOMAN gibi örgütlere, yargı ve vergi muafiyeti, diplomatik statü, sözleşme gereği pozitif ayırımcılık ve ayrıca kamu ve özel sektör, STK, Media, yerel yönetim, Eğitim Kurumları ile doğrudan temas, işbirliği imkanı tanımlanıyor olması bir çok sorunu beraberinde getiriyor. Bu imtiyazların bir kısmı zaten uluslararası örgütlere tanınan imtiyazlarla ilgili. Ancak burada büyük elçilikten daha fazla bir rahatlık var. Konu hem iç ve hem dış hukuku ilgilendiriyor. Bir de “İnsan Hakları” etiketi yapıştırılınca evrensel bir hak ve hukuk kapsamında değerlendiriliyor. Uluslararası bir örgüt, belediye ya da dernekle, media ile ortak bir proje yürütürken duruma göre Milli ya da Uluslararası bir kimlik gösterebiliyor. Bu hali ile hem dokunulmaz hem de kendi yurttaşımızdan daha fazla muafiyet ve imtiyaza sahip bir durum ortaya çıkıyor.

Burada son derece önemli bir konu var. 6284 sayılı yasa “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler” atıf yaparak İstanbul sözleşmesini CEDAW ve Lanzarote ile ilişkilendirmiş oluyor. İstanbul sözleşmesinin giriş bölümünde de bu sözleşme hem CEDAW ve hem de Lanzarote ile ilişkilendirilmiş. BM İnsan Hakları komiserliği de bu 3 sözleşmeyi birlikte mütala ediyor. Aslında CEDAW BM’nin, diğer iki. Sözleşme ise AB’nin çatısı altında oluşturulmuş. Ancak hem AİH ve hem de BM İnsan Hakları komiserliği bu üç sözleşmeyi birlikte değerlendiriliyor. Yani, hem iç hukuk, hem uluslararası hukuk açısından sözleşmeden çekilmenin şu an için bir kıymeti harbiyesi yok. Birileri de içeri dönüp “çekildik işte, bunu kim tartışma konusu yaparsa haindir” diyor, dışa dönüp, “çekildik desek de, sözleşmenin bütün hükümleri yasada mevcut, uygulamada sorun yok” diyor.

Zaten bu sözleşmelerin o kadar çok referansı ve ek protokolleri var ki, zaten onu anlamadan neyin ne olduğunu anlamak mümkün değil. Bu konularda her zaman Şeytan ayrıntılarda gizlidir. Eskiden İstanbul sözleşmesinin uygulamasını denetleyen bir GREVİO vardı, şimdi ondan çok cok daha güçlü bir UN WOMAN var. Ve bu Şeytani karargahın da bölgesel üssü İstanbul. Bu örgütün Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi İstanbul’da! İstanbul’la, İstanbul sözleşmesini bir kere daha taçlandırdılar. Bu durum aslında İstanbul’un temsil ettiği manevi değerlere, ve şehrin ruhaniyetine karşı bir suikast mahiyetindedir. Zaten bu da yetmedi, İstanbul’un başına bir de CHABAT ve AGARTHA belasını sardık. LGBT’nin Onur Yürüyüşü’nün adresi de İstanbul artık. Yakında bu gidişle İstanbul’da, Adana’da yaptıkları gibi bir Karnaval korteji de düzenlenir herhalde, Kültür Bakanlığının himayesinde. Evet NFK’nın deyişi ile “Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet”, peki Ayasofya ne haldedir? Onu ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Hacı Bayram adına bir Üni. kurarsınız, onun başına da “içinizden biri”ni rektör atarsınız, o da Siyonist bir şarkıcıya sahip çıkar Siyonistleri protesto eden Müslümanlara karşı! Geldiğimiz nokta bu, yani Ayasofya’ya Bekri Mustafa’nın imam olduğu hikayesi! ABD’de Biden döneminde AutoPen ile 50’ye yakın kararname, 20’ye yakın bazı kişilere yönelik Af çıkartmışlar. Dünya bir garib oldu. İklim yasası geri çekildi ya, yani yasa henüz çıkmadı ama yasa bilim kurulu, politika kurulu, Stratejik eylem planı, kararname üzerinden fiilen uygulanıyor. Hatta ChemTrails’de olduğu gibi kimse neyin ne olduğunu bile bilmiyor ama uygulanıyor. CoVID süreci, mRNA’a da öyle olmadı mı? İsmet Görgülü, 1. Dünya savaşı sürecinde Türkiye’de bizlerin zayiatını; 57.000'i Şehit, 21.000'i Hastalıktan ölüm, 10.000'i Kayıp, 100.000'i Yaralı, 64.000'i Hasta olmak üzere toplam zayiatı 252.000 kişi olarak. Bizim PCR/mRNA rezaletinde kaybımız daha fazla. mRNA’depremindeki kaybımız da Güneydoğu depremindeki açıklanan değil, gerçek zayiatından çok daha fazla.

UN WOMAN, 2010’da BM Genel Kurulu kararıyla kuruldu. Amaç, BM sistemi içindeki kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarını birleştirmek ve güçlendirmekti. 11.5.2011 de de İstanbul sözleşmesi imzaya açıldı. Türkiye ilk imzalayan ülke oldu. İlk ayrılma “irade beyanı” (!?) da Türkiye’den geldi. (Meclis kabul etti, başkan çekildik dedi) UN WOMAN 2012 yılında İstanbul’da Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi kurularak Türkiye'de resmen faaliyete geçti. Hedef belli: Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Güçlendirme, Erkeklerin ve erkek çocukların toplumsal cinsiyet eşitliği savunucusu haline getirilmesi (örneğin “HeForShe” kampanyası). Medyada toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığını artırma. Proje ortakları aracılığıyla Gaziantep, İzmir, Şanlıurfa, Diyarbakır gibi şehirlerde de sahada aktif programları bulunmaktadır. Bu örgüt Türkiye’de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Türkiye Belediyeler Birliği, Kadın STK’ları ve üniversiteler ile işbirliği içinde çalışıyor. AB Delegasyonu, İsveç, Norveç, Fransa gibi ülkelerin kalkınma ajansları

Mesela bu örgüt "Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Planlama ve Bütçeleme" projesi ile ilgili olarak Beştepe ile birlikte çalışıyor. Bu proje ile Türkiye'de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla planlama ve bütçeleme süreçlerine toplumsal cinsiyet perspektifini entegre etmeyi hedeflemektedir. Bu sayede, kadın ve erkeklerin farklı ihtiyaçlarına uygun hizmetlerin sunulması amaçlanmaktadır.

Bu projenin ortakları kim derseniz, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Avrupa Birliği UN Women. Bu proje için örgüt şu ana kadar 3.3. milyon Euro harcamış, iyi mi? UN Women LGBTİ+ topluluklarını desteklemekte ve bu toplulukların insan haklarını, özellikle de toplumsal cinsiyet eşitliği ve ayrımcılığa karşı mücadele konularında savunmaktadır. UN Women, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sadece kadın ve erkekle sınırlı olmadığını; cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim çeşitliliğini de kapsayan kapsayıcı bir çerçevede ele alınması gerektiğini vurgular. Örgüt’ün LGBTİ+ Topluluklarına yaklaşımı belli: Lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve diğer kimlikleri de içeren hak temelli bir yaklaşımı savunur. Örgüt ILGA World, OutRight Action International, Human Rights Campaign gibi LGBTİ+ hakları üzerine çalışan uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yapar. BM bünyesinde oluşturulan LGBTİ+ Çalışma Grubu'nun bir parçasıdır (UN LGBTI Core Group). Ve biz bunlara yargı ve vergi muafiyeti getiriyoruz. Sormazlar mı adama, bu ne pehriz, bu ne lahana turşusu. Bu konuda daha fazla bilgi için Not.2’ye bakınız. Türkiye’deki diğer BM örgütleri listesi için Not:3’e bakınız.. Evet, LGBT ile mücadele sözde, özde ise UN Women Türkiye ofisi, doğrudan LGBTİ+ bireyleri hedefleyen çok sayıda projeye dolaylı destek sağlamaktadır. Belediyelerle yapılan iş birliklerinde LGBTİ+ dostu sosyal hizmetlerin geliştirilmesi için eğitim ve destek verilir. Aynı şekilde Kaos GL, SPoD, Pembe Hayat, 17 Mayıs Derneği gibi LGBTİ+ örgütlere eğit donat desteği verilmektedir. Bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile.

NOT:1- İstanbul sözleşmesinin girişi şöyle: “Avrupa Konseyi üye devletleri ve sözleşmeye imza koyan diğerleri, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme (ETS No. 5, 1950) ve ek Protokolleri, Avrupa Sosyal Bildirgesi (Şartı) (ETS No. 35, 1961, 1996’da gözden geçirildi, ETS No. 163), İnsan Ticaretine Karşı Avrupa Konseyi Sözleşmesi (CETS No. 197, 2005) ve Çocukların Cinsel Suistimale ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesini (Lanzarote), 25.X.2007 (CETS No. 201, 2007) hatırda tutarak; (Avrupa Konseyi Bakanları Komitesinin Avrupa Konseyi üye devletlerine gönderdiği aşağıdaki tavsiye kararlarını hatırda tutarak: Kadınların şiddete karşı korunmasına ilişkin Rec(2002)5 sayılı Tavsiye Kararı, toplumsal cinsiyet standartları ve mekanizmalarına ilişkin CM/Rec(2007)17 sayılı Tavsiye Kararı, kadın ve erkeklerin çatışmayı önleme ve sona erdirme ve barışı oluşturmadaki rolüne ilişkin CM/Rec(2010)10 sayılı Tavsiye Kararı ve ilgili diğer tavsiye kararları;) Kadına karşı şiddet konusunda önemli standartlar oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin giderek genişleyen içtihat hukukunu göz önüne alarak; Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966), Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966), Kadına Karşı Her Türlü Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (“CEDAW”, 1979) ve İhtiyari Protokolünün yanı sıra CEDAW Komitesinin kadınlara karşı şiddete ilişkin 19 No.lu Genel Tavsiye Kararı, Çocuk Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (1989) ve İhtiyari Protokolleri (2000) (…) şeklinde devam ediyor. Burada aslında konu Lanzarote ve CEDAW ile doğrudan ilişkilendirilmiş. Ek Protokollerle de zaten bu 3 sözleşmenin 3’ü bir yerde ve tam bir “Şeytan Üçgeni” oluşturuluyor. (Adını İspanya'nın Lanzarote Adası'nda yapılan toplantıdan alan Lanzarote Sözleşmesi, 1 Temmuz 2010'da yürürlüğe girdi. Sözleşme'nin Türkiye'de yürürlüğe girdiği tarih ise 10 Eylül 2011)

NOT:2-İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW UN Women, Türkiye'deki LGBTİ+ bireylerin haklarını savunurken İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW gibi uluslararası sözleşmelere atıf yapar. Bu sözleşmeler cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığı da kapsar. UN Women Açıklamalarından Örnek UN Women, 2020 yılında şu açıklamayı yapmıştır: "Toplumsal cinsiyet eşitliği ancak herkes için eşit hakların güvence altına alınmasıyla mümkündür. LGBTİ+ bireylerin de bu kapsayıcı mücadelede yeri vardır ve maruz kaldıkları ayrımcılık görmezden gelinemez.". UN Women, LGBTİ+ bireyleri toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin bir parçası olarak kabul eder. Doğrudan LGBTİ+ haklarına odaklanan projeleri desteklemektedir. Ayrıca Sivil toplum ve belediyeler aracılığıyla LGBTİ+ topluluklara dolaylı destek sağlar.

UN Women Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliği, toplumsal cinsiyete duyarlı politikaların teşvik edilmesi ve ayrımcılıkla mücadelenin yaygınlaştırılması gibi alanlarda yoğunlaşmaktadır. “Nesiller ve Topluluklar Arasında Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Yeniden Tasarlamak Projesi” çerçevesinde , Norveç Hükümeti’nin desteğiyle yürütülen bu proje, gençlik, kadın hakları ve diğer hak temelli STK’ları, toplumsal cinsiyet eşitliğini yerel düzeyde ilerletmeye yönelik projeler geliştirmeye teşvik etmektedir. Proje kapsamında, genç erkeklerin geleneksel erkeklik anlayışlarını sorgulamalarını sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi hedeflenmektedir. LGBTİ+ Topluluklarına Yönelik Destekler UN Women Türkiye, LGBTİ+ odaklı projeler STK lar ve belediyeler üzerinden toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde LGBTİ+ bireylerin haklarını da kapsayan kapsayıcı politikalar benimsemektedir. Özellikle kesişimsel ayrımcılıkla karşı karşıya kalan grupların desteklenmesi amacıyla, LGBTİ+ hakları alanında çalışan STK’ların projelerine doğrudan ve dolaylı destekler sağlanmaktadır.

NOT:3-Türkiye’de Faaliyet Gösteren Başlıca BM Kuruluşları ve Kuruluş Yılları

Kuruluş Adı Açılımı TR’de Faaliyet Yılı

UNDP BM Kalkınma Programı 1950

UNICEF BM Çocuklara Yardım Fonu 1951

UNHCR BM Mülteciler Yüksek Komiserliği 1960’lar (resmi ofis: 1995)

UNWomen BM Kadın Birimi 2012 (Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi: İstanbul)

WHO Dünya Sağlık Örgütü 1959

WFP Dünya Gıda Programı 2012 (Türkiye ofisi)

ILO Uluslararası Çalışma Örgütü 1976

FAO Gıda ve Tarım Örgütü 1982

UNESCO BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü 1950’ler

UNFPA BM Nüfus Fonu 1971

UNODC BM Uyuşturucu ve Suç Ofisi 2001

IOM BM Uluslararası Göç Örgütü (2016’dan beri BM sistemi içinde) 2005 (Türkiye ofisi)

OCHA BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi 2011 (Gaziantep ofisi önemli)