Evet, ilk ırkçı şeytandır. İlk haram/ilk günah, ilk lanet o’nadır. Irkçılık ilk insandan son insana kadar insanlığın en büyük belasıdır. Irkçılık insanlık tarihi boyunca Şeytanın en keskin hilesidir, en tecrübeli olduğu, fitnedir. Günümüzün en ırkçı topluluğu ise Siyonistlerdir. Aslında bu hastalık belli ölçülerde bütün topluluklarda vardır. Bugün Suriye’de görülen/yaşanan krizin arkasında da onu görüyoruz. Irkçılık sadece etnik kimlikle sınırlandırılamaz. Bütün taraftarlıkların içinde ırkçılık fitnesi vardır. Futbol taraftarlığından da tutunda, cinsiyetçilik, mezhepçilik, partizanlık hepsi aynı Şeytani ahlaksızlıktan beslenir. Kendini merkeze alan, BEN, ya da “Küçük BEN’lerden oluşan BİZ” de aynı kapıya çıkar.
Irkçılıktan çıkışın tek yolu, merkeze HAK’kı almaktan geçer. Bize düşen ise yüzümüzü HAK’a dönmek ve haklıdan yana olmaktır. Haksız olan babamız da olsa, Haklı olan düşmanımız da olsa. Ve bu anlamda yaşadığımız zamana, mekana, kişilere ve olaylara karşı Adil Şahid’ler olmamız gerekir.
“Barış ahlakı” diye bir şey var, “savaş ahlakı” diye de bir şey var. Adalet’in, özgürlüğün, ekonominin, siyasetin, her şeyin bir ahlakı vardır. Önce kişinin aklı ile vicdanı’nı barıştırması gerekir. Kişinin aklı ile vicdanı barışık değilse onun bedeni bir savaş meydanıdır. Kişi ahlaksızsa, tabi ahlaksız kişilerden oluşan topluluklarda elbette barışın gerçek anlamda bir karşılığı olmayacaktır.
Ahlak yoksa din de yoktur. Resulullah, “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyor.
Aslında sorunları çözmenin çok basit bir yolu var: Mesela Bulgaristan’daki, Yunanistan’daki Türkler için ne istiyorsanız, aranızdaki ötekilere onu istemeden verin.. Kürd’ü, Arab’ı, Müslümanı, gayri Müslim’i farketmez. Kendin için istediğin bir şeyi başkaları için de istemiyorsan sen ne adil’sin, ne de ahlak’lı birisisin. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir teklif benim teklifim olmayacak diyebiliyor musun? Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Biz kişi ya da topluluğa olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkımızda adaletsizliğe sevk etmemeli.
Ankara’da her yerde İngilizce isimler. Hadi Antalya’da Turist var onun için mi? Her yerde İngilizce kursları, okullarda İngilizce eğitimler. Bunun rasyonel, pragmatik bir anlamı var. Peki o zaman aynı mantıkla, Güney’deki bütün illere “Arapça, Kürtçe, Süryanice”yi seçmeli ders yapalım. İran sınır bölgesindeki illerde “Farsça” seçmeli ders olsun. Ermenistan, Gürcistan, Rusya, oralarda da o diller seçmeli ders olsun. Trakya’ya ve Egede Bulgarca ve Yunanca aynı şekilde, Akdeniz’de Rumca.
Bu illerdeki Trafik levhaları ve şehir yön tabelalarında bu dillere yer verelim. Esnaf da bu dillerde broşürler bastırabilsin. O zaman onlardan da bizi örnek almalarını bekleyebiliriz. Onları doğru yönde harekete geçmeye zorlamış oluruz.. Anadolu. Topraklarında 20-30 civarında imparatorluk bakiyesi halk var. Arnavud, Boşnak, Çerkez, Gürcü, Ermeni, Rum, Yahudi. TRT bir Nish kanal açsın, herkes isteyen parasını versin belli gün ve saatlerde kendi dillerinde yayınlar yapsınlar. Ya da kendi Radyo-Tv kanallarını kursunlar, dil okulları açsınlar. Biz bir imparatorluk bakiyesi olan ülkeyiz. Anadolu’da 20’den fazla etnik topluluk ve 30’un üzerinde dil bulunmaktadır. Bunları korur ve yüceltirsek, biz de bu iklimde güçlenir ve saygınlık kazanırız. Bütün mesele farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama ve haksızlıklara karı, zulme, sömürüye karşı birlikte karşı çıkmakla ilgilidir.
Deminki talebim birilerine “aşırı” gelebilir. Yoksa Yunanistan’daki, Bulgaristan’daki kardeşlerimiz de mi bunları talep etmesinler?. Erdemli insan, kendi istediği şeyi, başkasına pazarlıksız, ön şartsız verir, eğer bunu bir Hak olarak görüyorsa. Güzel örnek olur. Bir şey, mal, can, namus, akıl, inanç ve nesil emniyeti ile ilgili meşru bir talepse bu Hak’dır. Biraz önce söyledim, bir şey Hak ise, onu engelleyen babamızda olsa, o Hak sahibi düşmanımız da olsa, o kişinin Hakkını babamızdan alıp ona vermek görevdir. Evet Akif’in dediği gibi “Hak namına haksızlığa ölsem tapamam” diyor. Tapmak, “boyun eğmek” anlamına geliyor burada. Böyle bir dayatmayı yapan İlah’lık v e Rab’lik iddiasından bulunmuş oluyor. Onun için “HAKsızlıklar karşısında susmak dilsiz şeytanlık” olarak tanımlanmıştır.
Devlet’ten, Millet’ten, Şeyh’ten yana olmak yok. HAK her zaman, her yerde, herkes için en iyi tercihtir. HAKLI kim ise ondan yana taraf olacağız. Allah (cc) bizi kabileler haline yarattı, ki, düşmanlık edelim diye değil, “Tearüf” edelim / “bilişelim” ve “yardımlaşalım” diye. Unutmayalım ki, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır, kederler paylaşıldıkça azalır. Paylaşmak berekettir. İlahi ikramın vesilesidir. Niye “Kadın” ve “Erkek” diye yarattı ise onun için kabileler halinde yarattı. Her toplulukta erdemli insanlar da vardır, ahlaksız, zalimler de. Niye işçiden ya da patrondan yana olalım ki, haklıdan yana olalım. Bırakın ülkemizin, tüm dünyanın namuslu, akıl ve cesur insanları ile bir araya gelmeliyiz. Doğduğumuz ana-babayı, zamanı, toprağı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz kendimiz seçmedik. Bunlar Allah’ın takdiridir. Ve elbette bu takdir bizim için değerlidir. Ancak HAK söz konusu olduğunda ise safımız bellidir. Öyle ki, bir kişi, topluluk, kavime olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecektir.
Ey vekiller, haksız bulduğunuz bir konuda, grup kararı var diye gidip tıpış tıpış oy kullanamazsınız. Hatta toplantı salonundan çıkıp oy kullanmamak da, haksızlıklar karşısında susanlardan olmak değil mi?
O “İstanbul sözleşmesi”ne oy verenler, her dağılan ailenin acılarının cezası olan cehennem ateşinden size ayrılan bir pay vardır. İklim yasası da öyle değil mi? İstanbul sözleşmesine destek verenler, oy verenler, dağılan her ailenin vebaline ortak olacaktır. O acıların toplamının misli ile tattırılacağı bir gün vardır. İklim yasası, ya da Lanzarotte farketmez. Peki, o an doğru zannettiniz, cahillik ettiniz o şekilde bir tercihte bulundunuz. Şimdi işin aslını öğrendiniz, peki bu yanlışı düzeltme adına ne yapıyorsunuz. Yoksa yukarıdan talimat geldiğinde hep böyle yaparsanız, onlar size bir şey söylediklerinde, siz o şey üzerinde düşünmeden, sizden istendiği yönde bir tercihte bulunursanız, bu onları “İlah ve Rab edinmek” anlamına geldiğinizi bilmiyor musunuz? Eğer Allaha ve resulüne iman ediyorsanız bu böyle. Açın bakın kitaba ve Allah’ın hükmüne ilişkin Resulullah’ın açıklamasına. Bir Müslüman’ın Müslüman olarak yapabilecekleri, ve asla yapamayacakları şeyler vardır. Cahiller’den, zalim’lerden, Müstekbir’lerden, Müsrif’lerden, Mütrefin’lerden Fahişe’lerden olamaz, onlardan yana da olamaz. Bu müptezellere hoş görü ile de bakamaz. Yalan söyleyemez, cinayet işleyemez, çalamaz, rüşvet alamaz, torpil alamaz, ihaleye fesat karıştıramaz. Kamu kaynaklarını zimmetine geçiremez, hor kullanamaz. Bakın bunu yapanın dini, mezhebi, ırkı, cinsiyeti, makamının hiçbir değeri yok. İtibar makam, güç, soy, mal ve servetle ölçülmez. VIP-CIP farketmez. Hırsız hırsız’dır, yalancı yalancıdır, katil katildir. Din, dava, siyaset şalı ile bunların üstünü örterek meşrulaştıramazsınız.. Devlet, anayasa ve yasaların, yargı kararlarının arkasına saklanarak cinayet işlemek, o cinayeti meşru kılmaz. İnkılablar uğruna, darbe rejimlerinin ne cinayetler işlediklerini biliyoruz.
Kabile 7 alt 7 üst soy’dan oluşur. Ondan sonrası karıştırırsanız ne çıkacağı belli olmaz. Bizler Adem’deniz ve Adem de topraktandır. Eğitim, Ulus, Kültür ve Spor gibi yakın zamanlarda, sömürü mirası olan bir ulusun inşası için uydurulan, üretilen kavramlardır. Eğitim=Maarif değil. Şeytani bir akıl, dini ritüel, seramoni, ikonalara indirgeyen yaşam tartışı gelenek ve kültürle sentezleyerek, dini hayatla arasına perde çeken bir aklın ürünüdür. Kültür insanın mental dünyası ve algılarının yönlendirilmesi için araç olarak düşünüldü. Gerçekte Kültür ve Spor, hayvanlar ve tarım dünyası ile ilgili, biyolojik hayatla ilgili terimlerdir. Spor ise kas yapısı, fiziki yapımız ve modern toplumun ihtiyaçlarına göre insanı dizayn etmek isteyen öjenik hareket’in bir parçasıdır. İlk TransHumanizm projesidir.
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy bu konuda ne diyordu: “Hani milliyetin İslâm idi? Kavmiyyet de ne? / Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine!” (Şiirin devamını okumat için yazının son kısmına bakınız.)
Irkçılar ve Kapitalistler yalnız kişilerdir.. Dünyanın her yerinde, Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Solcu, Sosyalist, Liberal, ne kadar ihtilaf ederlerse etsinler, sonuçta bir yerde bir araya gelebilir, ama iki kapitalist geçinemez, rekabet eder, ancak 3. birini soymak için ikisi geçici bir zaman için bir araya gelir. Irkçı da, diğer ırkçı ile geçinemez. Kapitalistlere benzerler, zıtlar, bir başkasına karşı bir araya gelebilirler. Herkes kendi ırkını yüceltmek, öncelemek istediği için anlaşamayacaklar.
“İlk ırkçı Şeytandır” demiştik, bizden önce bu dünyada yaşadıkları için, biz toprak onlar dumansız ateşten, saf enerjiden yaratıldıkları için bizi hakir kendilerini üstün görüyorlar. Bir topluluğunun kendini üstün ya da başkasını hakir görmesi Şeytani bir özelliktir. Bu anlamda, Bir kavmi yüceltmek de, aşağılamak da ırkçılıktır. Allah’ın (cc) yaratıcı iradesine karşı çıkmaktır. Şeytan bizi, devlet aklı, kadim gelenek, stratejik plan ve siyasi takdikler yalanları ile aldatmasın. Bunlar yok değil de, bunların çoğu, kulağa hoş gelen içi boş şeyler. ABD’nin, Avrupa’nın halini görüyorsunuz, neredeyse küçük dağları ben yarattım diyecek olan devlet adamlarını, kanaat önderlerini, kurumları görüyorsunuz. Hepsi bilimseldi, ama hepsi kan, gözyaşı, çalınan alın terlerinin üzerine örtülen göz alıcı bir şal, bir illizyon aparatından başka bir şey değil. Tarihin en büyük soygunu 1500-1700 arasında coğrafi keşifler sırasında yapıldı. Bugün hala satın aldığınız o karşılığı olmayan “büyülü yeşil kağıt”a insanlar, devletler para veriyor. Dolar’dan söz ediyorum. Bu da Sömürü döneminden sonraki tarihin en büyük 2. Soygunu olsa gerek.
Evet, “Asra yemin olsun ki insanlar hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna..” Babanız, dedeniz, amcanız, oğlunuz, büyük babanızın yeğeni peygamber de olsa, bu böyle! O “istisna” olanlardan olalım diye, selam ve dua ile.
NOT:
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri? / Küfr olur, başka değil kavmini sürmek ileri.
Arab'ın Türk'e, Laz'ın Çerkez'e yahud Kürd'e, /Acem'in Çin’liye rüçhanı mı varmış, nerede?
Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer? / Fikrî kavmiyyeti tel'in ediyor Peygamber.
En büyük düşmanıdır rûh-u Nebî tefrikanın, / Adı batsın onu İslâm'a sokan kaltabanın.
Artık ey millet-i merhûme sabah oldu, uyan!!! / Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?
Ne Araplık, ne de Türklük kalacak, aç gözünü! / Dinle Peygamber-i Zîşân'ın ilahî sözünü.
Veriniz baş başa zira sonu hüsran-ı mübîn, / Ne hükûmet kalıyor ortada billahi, ne din.
Medeniyyet size çoktan beridir diş biliyor, / Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.
Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz, / Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz.