Zaman ilerlerken 4+4+4’ün oluşturduğu ‘herkes üniversiteli olmalı’ algısı, üniversite sınavlarına öğrenciler ve veliler tarafından büyük bir anlam atfedilmesine sebep oldu.

Sınavların ismi sürekli değişiyor: SBS, YGS, LGS, YKS... Alfabede harf kalmadı neredeyse. Bari bu sınavların ismi XYZ olarak sabitlense de bu arayış noktalansa. Adları pek sık değişiyor olsa da değişmeyen tek gerçek var, o da şu: Türkiye’de sınav maratonu 7 yaşında başlıyor. İlkokula başlayan her çocuk “sınav” ile tanışarak yarışa adım atıyor eğitim öğretime böylelikle, daha küçük yaşlarda sınav stresi denen gerçek de küçük yaştaki öğrencilerin omuzlarına yükleniyor. İlkokul, ortaokul, lise derken üniversite sınavı gelip çatıyor.

İlk üniversite sınavı 1974’te yapılıyor: ÜSS. Ardından, 80’li yıllarda ise neo-liberal politikaların etkisi eğitimde de ortaya çıkarak özel üniversite sayısına yansıyor. Özel ve vakıf üniversite sayısında bir anda sıçrama yaşanıyor. Dolayısıyla “artık herkes üniversiteye gitmeli” mantığı yaşanıyor ve üniversiteli sayısında da bir patlama meydana geliyor. Bunun olağan sonucunda da sınav sistemiyle ilgili dönüşümler yeniden başlıyor.

2000’lere girmeden yürürlüğe konan 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunuyla merkezi sınav mantığı ilkokul düzeyine kadar indi. Ardından 2012 yılında vurucu bir şekilde hayatımıza giren 4+4+4 sisteminin ise hâlen etkileri sürüyor. “Okul okumamış kimse kalmayacak, herkes üniversiteli olacak” gayesiyle çıkılan bu yolda öğrencilerin talepleri dikkate alınmadı. Hızla değişen müfredat, nereye sürüklendiğini bilmeyen öğrenciler, ilerleyen süreçte neler olabileceğini kestiremeyen veliler ve eğitimciler...

Bu süreçte üniversite sınavına daha iyi hazırlanabilmek için ortaya konan açık lise fikri ile öğrenciler tamamen örgün eğitim sisteminin dışına çıkıp, eğitim sistemi üzerinden yeni bir piyasa oluşmasını sağladılar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bile devletin pozitif yükümlülüklere sahip olduğu eğitim hakkının, kamusal hak niteliğini bu eksende yitirdiğini söyleyebiliriz. Özel etüt merkezleri ile de üniversite sınavı üzerinden eşi benzeri görülmemiş bir rant kapısı oldu böylece. Şu an sokağa adım attığımızda her yerde etüt merkezleri, dershaneler, butik derslikler olması da 4+4+4 krizinin sonuçlarından sadece biri aslında.

Zaman ilerlerken 4+4+4’ün oluşturduğu ‘herkes üniversiteli olmalı’ algısı, üniversite sınavlarına öğrenciler ve veliler tarafından büyük bir anlam atfedilmesine sebep oldu. Bu anlam atfı dolayısıyla birçok öğrenci artık ‘üniversite diplomalı meslekler’e yöneldiği için meslek liseleri değerini kaybetti. Tüm öğrenciler üniversite sınavlarına ikişer üçer kez girerek üniversite diplomalı meslek sahibi olmaya çalışıyorlar şu an.

4+4+4’ün ilk mezunları 2016 yılında liseye başlayan öğrencilerdi. Kendilerini yetenekleri doğrultusunda geliştirmeyi engelleyen bir sınav sistemi sonrası 2020 yılında da pandemi ile birleşen bir üniversite sınavına girip tekrar mağdur olan bu öğrenciler, 4+4+4’ün etkilerini en yoğun hisseden kuşak oldu.

Bir sınav, milyonlarca gencin ortak korkusu haline gelebilir mi? 4+4+4’ten sonra, evet gelebilir. Birkaç gün sonra yine milyonlarca öğrenci Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na girecek. Ama bu sene bir tuhaflık var: 2023 yılında 3 buçuk milyon öğrencinin girdiği Alan Yeterlilik Sınavı’na bu sene yalnızca 1 milyon 700 bin öğrenci giriyor. Neredeyse yarı yarıya bir azalma var. Bu demek oluyor ki artık öğrenciler de ‘diplomalı meslek’ algısını yavaş yavaş aşıyor. Yeni bir dönemin ayak sesleri bunlar. Öğrenciler artık tekçi-rekabetçi eğitim sistemini terk ediyor.