Acı büyük olduğu için davulla zurnayla karşılanmaz belki ama soru işaretlerine, köstek olanlara rağmen bugün tarihi bir andır, bunu söylemekten yüksünmemek gerekiyor.

Yaklaşık yarım asırdır silahlı terör örgütü olarak var olan PKK, 12 Mayıs 2025’te kendisini feshetti.

Hiç şüphesiz bu tarihi bir an.

Anlamak istemeyene anlatmak zor olsa da… yüzyıllardır Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşadığı Türkiye’de, bir Kürt meselesi var. Ve bunun 47 yıllık süreci, terörle ilişkili. Ancak Kürt meselesi 1978’de PKK ile başlamadı ve sadece terörden ibaret değil. Ya da Saddam Hüseyin’in kimyasal saldırılarından kaçan Kürtler, Türkiye’ye 1988 ve 1991’de gelmedi ve gelenler de zaten ülkelerine geri döndü.

Kürt meselesinde, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, ülkenin asli unsuru olan Kürtlerin anayasada tanımlanmamasıyla büyük bir kırılma yaşandı. Yeni rejime karşı isyan eden Kürtlerin idam edilmesiyle yaşanan kırılmalar travmaya dönüştü. Ancak Kürt meselesinin başlangıç tarihi 1930’lar da değil… Osmanlı İmparatorluğu’na kadar giden bir arka planı var. Ve PKK, bu uzun soluklu problemin en görünen yönüydü.

Ve bugün, o bir asırdan fazla süredir devam eden problemin çözümü noktasında, meselenin en düğüm olan kısmı terör, PKK kendisini feshetti. Bu tarihi bir an, bu önemli bir dönüm noktası. Ve bu, bu meselenin yarısının çözümü için harekete geçildi demek. Umut verici…

Hiç şüphesiz, bu mesele çok can yaktı. Hem Türklerin hem de Kürtlerin canı yandı. Gencecik askerlerin şehit verilmesi, terörün en şiddetli olduğu zamanlarda askerlik görevini tamamlayıp evine dönenlerin, öyle  zor bir ortamda yaşadıklarından sonra akıl sağlığını yitirmesi sonrası evlerine dönmelerine bile sevinilemedi. Sadece Türkler mi… Kürtlerin de çok canı yandı. Sırf Kürtçe konuştu diye öğretmeninden dayak yiyen çocuklar, gerekçesiz hapsedilen gençler, işkence gören Kürtler, annesiyle görüştürülmeyen ve hatta “beyaz toroslarla” alıp götürülenler, göz altında kaybedilenler, yerlerinden yurtlarından sürgün edilenler, köyleri basılan ve hatta yakılan insanların yaşadığı acıların da tarifi yok.

Hiç şüphesiz bu mesele çok can yaktı. Bu kadar can yakan bir meselede nihayete erildiğinde umutlanmak normal, doğru… ancak acı büyük olunca davulla zurnayla sevinmek de olmuyor, bu nedenle bizimkisi bir daha can yanmayacak olmasına dair bir umut. Bu nedenle, bu mesele içerisinde kaybettiğimiz insanlarımız ve onların yakınları adına hala boynumuz bükük. Ve o bükük boyunlarla da olsa bu anın, tarihi bir an olduğunu es geçmemek gerekiyor. Ve bu, bu uğurda kaybettiğimiz canlarımız unutuldu ya da “yok yere hayatını kaybetti” demek değil. Hepimizin onlara hala borcu var, aziz hatıralarına sonsuz saygımız da. Bununla birlikte unutmamakta da fayda var; bu tarihi bir an.

Hiç şüphesiz, bu meseleye ve bu tarihi ana dair aklında soru işaretleri olanlar olacaktır ve çok da haksız değiller. Öyle ya, yarım asırdır devam eden terör birden neden bitti, nasıl bitti? PKK’ya ne verildi de silah bıraktı… şeklinde sorular olacaktır, bunların sorulması abesle iştigal değil ve cevaplanmayı da hak ediyor. Ancak her meselede de terörün güvenlikleştiriciliğinden faydalanarak var olanların, bir asırdır devam eden “ülke bölünecek” komplosuna fazla kapılmamak gerekiyor. Zira bir asırdır orta tonda bir sesle, yarım asırdır en yüksek tondan “ülke bölünecek” diye diye ülkenin huzurunu kaçıranların, aslında birer yalancı çoban olduğu, bugün bölünmemiş ülkede nefes alan herkesçe şahit olunan bir durum. Bu bile, en azından şimdilik, teskin edici bir cevap.

PKK’nın kendisini feshetmesinden ötürü, aklı karışık olanlar, meseleye şüpheci biçimde yaklaşanlar, bu durumu memnuniyetle karşılayanlar dışında bir de “vatan, millet” diye diye maalesef terör ve korkudan beslenenler var. İdeolojik varlığını terör, şiddet, korku ve nefret üzerine inşa edenler için de bu an tarihi bir an. Ama onların tarihi anları biraz daha farklı, bir kırılma yaşıyorlar. Çünkü artık “vatan evlatları” diyerek söze başlayarak vatan evlatlarını düşünmeyen siyasetlerini sürdüremeyecekler. “Vatan elden gidiyor” diyerek vatanı, elden kolayca gidebilecek kadar kırılgan şekle sokamayacaklar. Kendi evlerinden acı çıkmadığı için -çıkmasın da- başkalarının acılarını sömüremeyecekler. Ve tabi bu fesih Cumhur İttifakı, AK Parti ve MHP döneminde gerçekleştiği için bu tarihi anın siyaseten Cumhur İttifakı’nın hanesine yazılmasını istemeyecekler. Ancak bugün kendilerini dinleme günü değil zira üzerlerine vazife olsun olmasın bu meselenin çözümsüz hale getirilmesi için çok konuştular, şimdi bir süreliğine kendileri için susma vakti.

Acı büyük olduğu için davulla zurnayla karşılanmaz belki ama soru işaretlerine, köstek olanlara rağmen bugün tarihi bir andır, bunu söylemekten yüksünmemek gerekiyor. Dünyanın neresinde olursanız olun, böyle tarihi bir an için sevinç çığlıkları atmazsınız belki ama bunun olumlu yönde atılmış büyük bir adım olduğunu kabul edersiniz. Ama bizde böyle tarihi bir an bile maalesef kösteklerle karşılanıyor. Ama buna bakıp umutları yitirmemek gerekiyor zira bu meselede, toplumun en duygusal yerlerine dokunarak bu meseleyi daha da derinleştirenlere rağmen de bu tarihi noktaya gelinmesi az bir şey değil. Hem sadece Türkiye için de değil, İran, Irak, Suriye için de bu an tarihi ve önemli bir an.

Eklemekte fayda var; hiç şüphesiz bu meselede “PKK silah bıraktı, nokta. Tüm mesele kapandı.” Diye bir şey yok, belki bir mücadele de bundan sonra başlayacak. Zira yeni sürece toplumun hazırlanması gerekiyor, belki Türkiye’nin bütünlüğüne ve bağımsızlığına halel gelmeden yeni bir anayasa ile Kürtlerin eşit vatandaşlığının önünün açılması gerekiyor. Siyasi mahpuslar, yurt dışına gitmek zorunda kalan zorunlu siyasi sürgünler için yeni bir infaz düzenlemesi yapılması gerekiyor. Ki bunlar, oldu bitti ile olacak şeyler değil ama tüm bunlar için endişelenerek bu tarihi anı da kaçırmamak gerekiyor.

Ve tabi önemli bir hususu da es geçmemek gerekiyor; 19 Mart’tan itibaren, ana muhalefet CHP’nin Ekrem İmamoğlu üzerinden siyasi etkilerinin kısıtlandığı bir dönemde, demokrasi konusundaki eksiklerin hatırlanması, ana muhalefetin sesi kısılırken nasıl demokratikleşeceğiz sorusunun sorulması normal… Onu da muhtemelen perşembe günü ElipsTv’deki “Ne diyorlar?” programında ve tarihi anın etkilerini daha net görebileceğimiz önümüzdeki günlerde konuşacağız. Müsaadenizle, bir süre bu tarihi ana şahitlik edelim, sonra kaldığımız yerden devam ederiz, olmaz mı?