Sürece bugünden geriye doğru baktığımızda, en azından şimdilik, büyük bir kriz göze çarpmıyor, umarız süreç sulh ile ilerler.
“Terörsüz Türkiye” süreci ağır aksak ve tartışmalı da olsa bir şekilde ilerliyor. Aslında “ağır aksak” derken bu bir eleştiri ifadesi değil zira kısa sürede olacak, tartışmasız ilerleyebilecek bir süreç değil. Belki de bu ağır aksak ve tartışmalı ilerleyen süreç için “temkinli ilerleyen bir süreç” ifadesini kullanmak daha doğru olabilir. Nasıl temkinli olunmasın ki…
Öncelikle süreç PKK’nın silah bırakması üzerinden ilerliyor ve silah bırakanların durumunun ne olacağı henüz net değil.
Sonrasında Abdullah Öcalan üzerinden ilerleyen bir süreç var ki şu durumda serbest kalması Türkiye’de bir krize sebep olabilir gibi görünüyor.
Bir diğer husus, Türkiye’de PKK’ya karşı olması anlaşılabilir olan kesimlerin endişe ve kaygıları ki uzun yıllar boyunca korkutulmuş bu kesimin de bir şekilde sürece asgari miktarda da olsa anlayışla bakmasının sağlanması gerekiyor.
Hep Türkler/Türkiyeliler nezdinde değil biraz da Kürtler nezdinde sürece bakılacak olursak, ki böyle de olmalı, Kürt meselesi sadece PKK’dan ibaret değil ve Kürtlerin anayasal olarak tanınma gibi beklentilerinin de bu süreç içerisinde karşılanması gerekiyor.
Özetle, ülkede ortalama olarak iki kişiden birinin bir diğerini terörist ilan etme potansiyeli bu kadar yüksekken bu süreci kolay ve hızlı bir biçimde çözmek de kolay olmuyor.
Sürece bugünden geriye doğru baktığımızda, en azından şimdilik, büyük bir kriz göze çarpmıyor, umarız süreç sulh ile ilerler.
“Terörsüz Türkiye” sürecinin, PKK’dan ayrı, Kürt halkının demokratik taleplerini içeren bir yönü olduğu kadar aslında bir de Türkiye dışı, Ortadoğu boyutu var; Irak, İran, Suriye…
Ortadoğu’daki Kürt nüfusun bir kısmı sivil, bir kısmı ise, özellikle SDG gibi Suriye’deki yapılar, Türkiye tarafından PKK ile ilişkileri nedeniyle terör örgütü olarak kabul ediliyor. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik de süreçle ilgili yaptığı açıklamalarda konuyla ilgili olarak şunları ifade etti:
“Konumuz PKK’nın feshi ve silahların bırakılması. PKK’nın Irak, İran, Suriye ve bütün şubeleri, bütün uzantıları ile birlikte silah bırakması gerekir. Aynı şekilde bunun finansman boyutunu oluşturan, KCK yapılanması dediğimiz illegal boyutunun da tasfiye edilmesi gerekir.
Silahların bırakılmasının Suriye’deki yöntemi, merkezi hükümetle SDG’nin 10 Mart anlaşmasına uyularak yapılmalı. Irak’taki yöntem ile Suriye’deki yöntem farklı olabilir. Türkiye açısından, geçen hafta gerçekleşen Türkiye’deki unsurların Türkiye dışına çıkması. Yani bunun terör örgütünün çeşitli şubelerine göre farklı yöntemleri var.”
Kolay olmayan bu sürecin haritası Çelik’in açıklamalarında olduğu gibi Türkiye içiyle sınırlı değil. Zaten PKK mevzusu sadece Türkiye içinde kalan bir mesele değil aynı zamanda Irak, İran, Suriye’yi de kapsayan bir mesele, dolayısıyla çözümü için buralara yönelik bir sürecin olması da olağan… Ancak bu mümkün mü kısmı, talepler ve realite konusunda soru işaretleri barındırıyor…
Paradoks gibi görünse dahi “terörsüz Türkiye” bir yönüyle Türkiye içi bir mesele ancak meselenin Ortadoğu boyutu da var. Ancak bu iç ve dış denklemdeki tek paradoks, “terörsüz Türkiye’nin”, “terörsüz Ortadoğu’ya” uzanmasında saklı değil. Ortadoğu’daki tüm Kürt hareketleri, örgütleri ise tamamıyla PKK ile aynı değil, PKK’nın uzantısı değil ancak aynı zamanda PKK ile hiç bağlantısı olmayan yapılar da değiller dolayısıyla büyük, küçük, meşru ya da illegal bu yapıların nasıl sınıflandırılacağı bir muamma… Bu muammanın varlığı sorun değil sorun bu muammanın “terörsüz Türkiye” sürecini sekteye uğratma ihtimali. Bu birinci problem…
Ancak şu süreçte tek bir problem de yok… Farkındaysanız Türkiye, sadece “terörsüz Türkiye” süreci yönetmiyor, izah etmeye çalıştığım gibi terörsüz Ortadoğu da istiyor. Aynı zamanda her ne kadar Suriye’de bir Şara rejimi olsa da Suriye’de kısmen bir otorite boşluğu olduğu malum… zira ABD çekiliyor, Esed ve Rusya gitti, İran artık Suriye’de değil ancak Şara rejiminin kendi içerisinde birtakım boşlukları var ve Türkiye, bu boşlukları otorite yokluğu olarak görüyor ve güvenlik amacıyla Suriye’yi gerektiğinde müdahale edebileceği, sınırlı otoritesini kullanabileceği bir şekilde ele almak istiyor. Aynı zamanda sular şimdilik durulmuş olsa da İsrail’in bölgeye ve özellikle Suriye’ye yönelik saldırıları, Türkiye için bir başka güvenlik endişesi doğuruyor. Dolayısıyla Türkiye’nin “terörsüz Türkiye” sürecini “terörsüz Ortadoğu’ya” taşıması amacı kendi güvenlik gerekçeleri nedeniyle anlaşılabilir, doğru ve temkinli bir hamle… mesele, bunun “terörsüz Türkiye’nin” önünü kesmeden yapılıp yapılamayacağında düğümleniyor.
Yapılabilir mi?
Eğer sürece samimiyetle sarılınırsa ve süreç ısrarla devam ettirilirse, mümkün. Aksi durumda ise tam aksinin olma ihtimali yüksek. Konuşmak için belki erken, muhtemelen sonuçları yaşayarak göreceğiz ancak sulh ile bir çözüm sağlanmasını temenni etmenin, bunda ısrarcı olmanın önünde de en azından şimdilik bir engel yok, en azından bundan imtina etmemeli…