Sosyal medya çürümüşleri için fikirleri yok, bilgileri yok dedik ya aynı zamanda bilgi sosyolojisi teorilerinde olduğu gibi kendi dar çevrelerinden başka bildikleri bir dünya yok.
Objektiflik, bilgi sosyolojisi taraftarlarınca eleştirilir. Özellikle Bourdieu’nün habitus kavramında olduğu gibi; insanlar, kendi ortamlarının ürünüdür ve dolayısıyla da objektiflik oldukça zor ve hatta imkansız sayılabilir. Ancak bunun bir istisnası Mannheim’da mevcuttur. Mannheim’a göre kendi çevresi, bakış açısı dışına çıkarak, meseleleri objektif biçimde değerlendirebilen, “yüzer gezer entelektüeller/toplum olarak bağımsız entelektüeller” mevcuttur, bunu “freischwebende” kavramıyla ifade eder. Özetle, zor olsa da kendi öykümüz, kendi çevremiz, kendi taraftarlığımız dışına çıkarak olayları objektif biçimde değerlendirmek zordur ancak imkansız değildir ve aydınlar bunu yapabilenlerdir.
Sosyoloji bilsin bilmesin bir süredir insanların ağzında dolaşan bir kavram var; sosyal çürüme. Bununla toplumdaki gayrı ahlaki durumların çokluğu ve kanıksanmışlığı kastediliyor. Bir tespit olarak elbette topluma bakarak sosyal çürüme örneklerinden bahsedebiliriz ve bu durum, sadece Türkiye toplumu için geçerli değil, en geleneksel toplumlarda da en gelişmiş toplumlarda da sosyal çürüme örnekleri olabilir ancak bir toplum tümden “çürümüşlükle” itham edilemez. İlk olarak bu yanlış bir tespittir, zira ne kadar çürümüş örnek varsa bir o kadar da olumlu örnek vardır. İkinci olarak, bir toplumu çürümüş olarak etiketlerseniz, çürümeyle mücadele etmez, çürümüşlüğün kanıksanmasına katkı sağlamış olursunuz.
Sosyal çürüme kavramını sokakta pek duymuyoruz, daha çok sosyal medya platformlarının bir tanımlaması. Önce olumsuz bir video sosyal medyaya düşüyor, sonra gelsin tüm olayı sosyal medya üzerinden tüm topluma mal edip “sosyal çürüme” etiketi yapıştırma keyfi…
Sosyal medyayı birçok şekilde tarif edebiliriz, bu tariflerden biri, biraz da Freudyen teorinin “süper ego”sunun iflasıdır desek abartı olmaz. Reel olmayan bir ortamda, doğrudan muhatabının yüzüne bakamamaktan cesaret alan, muhtemelen hayatında hiç karşılaşmadığı ve karşılaşmayacağını düşündüğü insanları, genellikle “fake” hesaplar ya da bazen gerçek hesaplar yoluyla kendi çürümüşlüğünü kusma alanı gibi gören bir çürümüş sosyal medya tanımı yapılabilir ve elbette bu medyanın çürümüş bir kitlesi var. Düşünceleri yok, fikirleri yok, muhtemelen hayatlarında değer verdikleri ya da değer gördükleri doğru anlamları yok, içlerinde birikmiş öfkeleri var ve kendi çürümüşlüklerini kustuklarında bundan kurtulacaklarını düşündükleri için bir nevi “Arınma Gecesi/The Purge” filminde olduğu gibi içimizdeki öfkeyi, önümüze gelene kusup rahatlayalım şeklinde hareket ediyorlar. Ancak burada durum farklı, sosyal medya sanal olsa da oradaki insanlar gerçek yani kısmen reel bir ortam, sosyal medya film stüdyosu değil ve bu çürümüş kitle, yılda bir gün ve bir gece değil 7 gün 24 saat boyunca aralıksız biçimde, bir görev olarak sosyal medya çürümüşlüğü inşa ediyor.
Sosyal medya çürümüşleri için fikirleri yok, bilgileri yok dedik ya aynı zamanda bilgi sosyolojisi teorilerinde olduğu gibi kendi dar çevrelerinden başka bildikleri bir dünya yok. Bu nedenle başka dünyalara kapalılar, başka dünyaları görünce o dünyanın varlığını kendi dünyalarının varlığına tehdit görecek kadar ve o dünyaları imhaya soyunacak kadar ilkeller. Ve bu imha sırasında insana ait bir tanımlama olan “süper ego” ile bastırılmayan her tür çürümüş arzuları, sosyal medyanın kendilerince reel olmaması nedeniyle ortaya çıkıyor, yani tüm hayvani taraflarını, herhangi bir “bastırma” gereği duymadan ortaya saçıyorlar; küfür, kadın cinselliğini tahkir etme, yaptığının suç olduğunu bildiği halde bunu, normal ve kendinde hak görme ilkelliği… Ancak sosyal medya çürümüşlüğü, bu çürüme seviyesiyle sınırlı değil, bir adım ötesi de var, bu denli çürümüş olduklarının farkında değiller ve bu çürümüşlükle övünecek kadar arsızlar. Sorsanız, sahip oldukları ideoloji nedeniyle kendilerini, milletini/içinde yaşadığı toplumu seven, öven, haysiyetli, medeni, eğitimli, görgülü olarak tanımlarlar ancak henüz bugüne kadar hiçbir sözlü ya da yazılı tarih anlatısı, oturduğu yerden küfrederek “yaşadığı toplumu bu şekilde önemseyen ve seven bir kitle” yazmadı, bundan sonra da yazmayacak. Dolayısıyla, bilip bilmeden sosyal çürüme etiketiyle gezip, o etiketi sağa sola yapıştırmak yerine “bazılarının” sosyal çürüme ya da sosyal medya çürümüşlüğünün neresinde olduğunu sorgulaması gerekiyor. Kendisini toplumun aydın kesiminden gören bu kitle, eğer sandığı gibi aydın olsaydı zaten kendinin farkında olur ve sosyal çürümenin, sosyal medya çürümüşlüğünün inşacısı ve taşıyıcısı olmazdı.