Bugün Bayramı’nın 3. Günü. Bayramların ruhaniyeti bizi kuşatsın da kurtuluşa erenlerden olalım. Zilhicce, Hac ve Kurban’la birlikte aynı zamandan Haram aylardan bir ay. Bu ayda da Gazze’de kan akmaya devam etti. Ukrayna krizine çözüm bulunamadı, tekrar Tayvan’da sular ısınmaya başladı. ABD, AB, İngiltere ve NATO da ekonomik, siyasi ve içtimai kriz derinleşerek yayılıyor. Bölgemizde de öyle, ülkemizde de. CHP’de belirsizlik devam ediyor, PKK konusunda da insanların aklı karışık. Anayasa değişikliği, genel af gündeki yerini korusa da ilerleme sağlanamıyor. Bahçelinin sağlık durumu Mübhemiyet’ini koruyor. Birçok konuda belirsizlik hakim. İklim yasası ve Chemitrails, DSÖ ile ilişkiler, bunlardan bazıları. PKK’nın Suriye kolu PYD hedeflerine siyasi olarak ulaşma hayalleri ile ilerleyişini sürdürüyor. Gelen ay giden ay’ı aratır mı göreceğiz.
Kültür, Spor, Eğitim bana göre değil. Bunlar toplumu cahilleştirme, aptallaştırmak için uydurulmuş şeyler. Tarihleri de çok eskiye gitmez. Maarif ve Sanat’a evet. Ama beşeri ilişkiler, fikri anlamda İletşim’e indirgenemez. Bilişim daha doğru bir tanım. Kur’an-ı Kerim’deki “Tearüf” kelimesine daha uygun. Ne diyordu kitabımız: “Sizi tearüf edesiniz / bilişesiniz diye kabileler halinde yarattım.” Kabile, 7 üst, 7 alt soydan ibaret bir topluluktur. Yunus da diyordu ki, “bilelim bilişelim dünya kimseye kalmaz”. Bilişenler trollük yapamaz, insanların algıları ile oynayarak onları sürüleştirip güdüleyemez. Onu Şeytan’ın dostları yapar ancak. Eğitim de öyle. Çocuklarınızın başkaları tarafında eğilip bükülmesine mani olun. Onların. Bize anlattıkları, din, tarih, siyaset hemen hemen her şey yalan. Bir çoğu birer algı. “Ağuyu altın tas içinde sunuyorlar, bal da onun suç ortağı” oluyor genellikle. Zehir bir katre, altın da bal da bol, zehiri göremezsiniz, arasan da hemen göremezsin.
Kültür ve Spor, daha çok Hayvan ve bitkiler için bir öjenik özellikleri olan, fıtrata yönelik bir müdaheledir. Öte yandan Futbol için “Siesta, Fiesta, Futbol” gibi tekerleme var biliyorsunuz. Uyu, eğlen ve oyna! Mesela bu anlamlar dünyasından bir Müslüman kendine “Aydın” demeli. Müslüman “Arif” olur, yani “İrfan sahibi”. Münevver olur, yani Nurlandırılmış, (Hakikatrin bilgisini içinde taşıyan, Ledün ve feraset sahibi Alim olur yani İslim sahibi, “Hekim”olur, yani Hikmet sahibi, Sanat sahibine sanatkar dedir, o da Mimar olur, Müzehhib olur, Hattat olur, Nakkaş olur, Musikişinas olur, batıdaki gibi 7 sesle bestelemez eserlerini 24 çift sesle besteler. Sahi bizde Hamparsum efendinin Osmanlı Musikisi üzerine eserini bilen var mı? Ya da şöyle sorayım Dede efendi notalarını nasıl yazıyordu? Çünkü Osmanlı Musikisinden 24 çift ses var. O seslerin tamamını tek bir müzik aletinde çalabiliyordunuz, onun adına “Kanun” denir. O kanun’un kökeninde Mantık, matematik, geometri ve estetik var. Estetik deyince mesela, “ahlak’ın bizim hayatımızda karşılığı, “estetiğin davranışa yansıyan biçimdir”. Biz aynı anlayışla batılıların “Poetika” dediği şeyle Politika arasında bir ilişki kurarız. Biz ona maslahat diyoruz. Maslahat insanın aklı ile vijdanını, insanla insanı, insanla fıtratı/tabiatı barıştırma eyleminin adıdır. Bu 3 barışı başarırsanız sulh ederseniz, bu 3 barış sizi Allah’la barışa götürür, değilse insan Allahla savaştadır. Bizim Divanlarımızda bu anlatılır. İnsan bunları düşünüp, sonra da halimize bakınca deli divaneye dönüyor.
Bizim Şair’imiz olur, Ressam’ımız olur. Allah (cc) bir adı da “Musavver”dir. Allah insana ve tabiata şekil verir, onu boyar, bu anlamda insanı da zübde-i kainat, ekmeli- kainat olarak en güzel şekilde yarattı. Bizse kendimizi de bozduk tabiatı da. Ve şimdi de tabiat bizden bunun intikamını alıyor. İçimizden birileri de ıslah edici gibi gelip bozgunculuk yapıyorlar. Böylece Şeytan, Galu bela zamanında elesttü bezmindeki sözünden cayıp Allah’ın ipini bırakan ve böylece korumasız kalan insanoğlundan intikam almak için saldırıyor.
TDK bir ara Kültür yerine “Ekin”i de kullandı. Hani Kültür ırkı mantar yetiştirir gibi “on yılda 15 milyon genç yaratmak” için Eğitim o zaman bir araç olarak kullanıldı. O günkü şartlarda bu şekilde bir TransHumanizm projesi hayata geçirilmeye çalışıldı. Eski kitaplar yakıldı, gömüldü, kağıt hamuru olsun diye Bulgaristan’a ihraç edildi yük vagonları ile. Tek Parti dönemi eğitim politikası bir uygarlık hareketi değil bir asimilason hareketi idi. İnsanların, din, tarih, hayata ve gelecek tasavvuru ile ilgili her şeyleri değiştirildi. Dil, kıyafet, zaman ve ölçü algısı değiştirilirken, din ve tarihle ilgili bağlar kopartılmasının yanında eski dönemle bağ kurmak suç ilan edildi ve acımasızca cezalandırıldı. Başa şapka giymek, başı boynun üstünde tutmanın olmazsa olmazı ilan edildi. “Kültür Milliyetçiliği” diye bir şey uyduruldu. Bu fikrin sahipleri aslında Hitlerin, Musolini’nin, Stalin’in zihniyet ikizidirler. Mussolini ile eş zamanlı olarak Türkiyede’de Kara gömlekliler ve yavru kurtlar üretildi. Bunların kimi “National Sosyalist” idi, kimi “Sovyet Sosyalist”. Okulları da Yahudilerin Kibbutzların mülhem Kolhozlarının kopyası idi. Kemalistler ilk dönemde boşuna Anadolu yaylalarında çıplak ayakları ile şaraplık üzüm ezen Normandiya köylülerini aramıyorlardı, ya da Cumhuriyet’in 10. Yıl albümünde Hitlerden bir alıntı ,ile ortak ideallerden söz etmiyorlardı. Bu şekilde bitki ve hayvan yetiştirir gibi yetiştireceklerdi. Okul bir sera, ya da hara olacaktı. Öjeni hareket böyle bir hareketti. Böylece üstün ırka, üstün insana ulaşacaklardı. Yahudilerin vehbi (Allah vergisi) kabul ettikleri üstün ırkını bunlar bu şekilde kesbi (Çalışılarak kazanılan) olarak eğitim ve beslenme üzerinden gerçekleştireceklerdi.
Bizde siyaset SYS kökünden “Seyislik” at eğitmek şeklinde de tanımlandı bir zamanlar. Aslında aynı akıl söz konusu insan ve hayvan ilişkisi. Bunlar boşuna “insan düşünen hayvandır” demiyorlar. Oysa insan düşünen canlıdır. Yani “Hayvan” değil “Hayevan”.. Hayvanla ortak yanımız canlı olmamızdır. Yoksa insan “canlı” olmanın ötesinde “akıl” isitisnası dışında “ruh” ve “nefs” de taşır.
Aydın “Promete”nin çocuğudur. Aydın “Aydınlanma felsefesi”nin çocuğudur. Aydın “Varoluşcu” bir akla sahiptir düşünce yapısı açısından, “Yaratılışcı” değil. Bizimkiler “Aydınlar Ocağı” diye bir ocağı niye kurarlar ki. “Cennet-ül Arifan” (Arifler bahçesi / Cenneti) ya da “Beyt-ül Hikme” deseler olmaz mı idi. Neyse halimiz bu işte. Geçen gün (29 Mayıs’ta) Ankara’da Milli Kütüphane Konferans salonunda, ahlat yayınlarının düzenlediği, Kültür Bakanlığının desteklediği Prof. Dr. Cemal Kurnaz, Serhat Kabaklı, Çağrı Cebeci, Gökalp Gençosmanoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı, Osman Yüksel Serdengeçti, Ahmet Kabaklı, Dilaver Cebeci, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlunun bütün eserlerinin yayınlanması sebebi ile gerçekleştirilen toplantıya katıldım. Salon’un ancak yarısı doluydu. Toplantıya İstanbul dışından katılanlar da vardı bu arada. Anılan kişiler İktidarı paylaşan siyasi kadroların fikir dünyalarının oluşmasında yadsınamaz etkiye sahip insanlardı ama onlardan kimse yoktu. Anılan kişiler sakıncalı kişiler değildi. Zaten Kültür Bakanlığı da destekliyordu. Mekan Milli Kütüphaneydi.
Burada DEM, Kürtler için aynı seviyede kişileri anmak için bir toplantı düzenleseydi, sanırım o salon almazdı. Bizimkilere gelince parti talimat verseydi, sipariş edilen kadar BİREY oraya abalarla getirilir, sonra da götürülürdü. BİREY diyorum, çünkü onlar din, ahlak, gelenek ve hatta biyolojik cinsiyetlerinden bağımsız, GENDER diye tanımlanan GENOM bir NESNE olarak görülüyor birileri tarafından. Sipariş üzerine yönlendirilebiliyorlar. Biyonik robotlar olarak kullanılıyorlar. Onlar EĞİTİMLİ BİREYLER. Cehaletin ve güdülenmeye hazır hale getirilmenin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür. Bunlar KİŞİ, ŞAHIS, FERD değiller artık. Birinin diğerlerinden farkı yok, alamet-i farikaları yok edilmiş, ezberlerini tekrarlayan kalabalıklardan başka bir şey değiller.
Artık halkın katılımına açık Tv programlarının çoğunda, katılımcı profilini sipariş ediyoruz, onları toplayan ajanslar var. Kim ne soracak onu yazıp ellerine veriyorsunuz, hatta kavgayı bile kurgulayabiliyorsunuz. Böyle şeyler de vara. Parayı veren düdüğü çalıyor. Salonda boş koltuk kalmaz bu şekilde. O da değil kastım da, Koskoca Ankara da, önemli şahısla ilgili bir anma toplantısı yapılıyor, İktidarda AK Parti var, ona destek veren bir MHP var, salonda olması gerekenlerin pek çoğu yok. Bu kadar bakanlık, yerel yönetim, elçilik, Kamu kurumu, STK’ların merkezi, Odalar, Vakıflar, Barolar, Meslek odaları, sendikalar var. Bunların hepsinin kültür müşavirleri var. Bu kadar basın – yayın organı var, Milletvekili ve danışmanı var, bu kadar Holding var, ya hu bu iş kimsenin ilgisini çekmiyor mu?
Kitap ve tefekkür ölüyor. Öldürülüyor. Varsa yoksa internet, sosyal media, yapay zeka.. Evet evet cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkünmüş. Kırtasiye ve kitapçı vitrinlerinde artık şöyle yazılar asılı: “Kilo ile kitap alınır”.. Yarın elektrikler gittiğinde/götürüldüğünde, o kitapları çok arayacaksınız. Siz de çocuklarınız da o kitapları bulamayacaksınız. Kütüphanelere ulaşılamayacak. Matbaalar kitap basamayacak, çünkü elektirik yok. Prof. Cemal Kurnaz o toplantıda “artık kitap yazmayacağım” dedi. Çünkü basacak yayınevi yok. Yayıncı satamayacağı kitabı niye bassın ki, depoda bekleyecekse. Çünkü kitab alan kalmadı. Alanların hepsi de, bilgisayardan, cep telefonundan başını kaldırıp okumuyor.
“Rabbim şudur senden dileğim yaşadıkça, kitab dolu bir evle çiçek dolu bir bahçe” diyordu Konfiçyus. Bu mısralar, Bağdat’da “Beytül Hikme”de, Mensa Musa döneminde Timbuktu’da Endülüs’te “Cennetül Arifan’da gerçek olmuştu asırlar önce.
Kitab aklın gıdasıdır. Akıl bilgi ve tefekkür ister açlığını gidermek için. Karnımız yiyecek ve içecekle doyar, ciğerimiz hava ile, kalbimiz ise imanla, sevgi ile merhametle, şefkatle doyar. Bizim kitabımız “oku” diye başlar. Biz ehli kitabız, korkarım toplum giderek kitapsızlaştırılıyor. Gerçek hakikatın yerini aldı. Gerçeğin yerini ise artırılmış sanal gerçeklik alacak gibi. Subliminal mesajlarla, BioRezonans yöntemi ile, akıl oyunları ile, ipnoz teknikleri kullanarak beyin kontrolü ya da manipülasyonları gerçekleştirilebiliyor artık. Toplum mühendislerinin , medianın yeni görevi bu olsa gerek. Trollerin görevleri bu. Artık yapay zeka üzerinden, Monitoring ve Checking sistemleri ile kolay bir şekilde gerçekler tersyüz edilebilecek. Mesela kahramanlar hain, hainler kahraman ilan edilebilecek.
Zor bir zamandayız. Dikkatli olmak zorundayız. İnternet bağımlılığından kurtulmak için daha dikkatli olmamız gerekecek. Selam ve dua ile.