Yerel seçime bir aydan biraz fazla bir süre kaldı ancak seçmende seçime yönelik genel bir coşku olduğunu söylemek zor. Muhalefet seçmeni geçen seçimin yenilgisinin getirdiği ümitsizlik, iktidar seçmeni ise verdikleri desteğe rağmen ekonominin bir türlü düzelmemesi sonucu siyasetten uzaklaşmış durumda.

Bunun tek istisnası İstanbul gibi duruyor. İzmir, Bursa, Antalya’yı geçtim, Ankara bile pek gündem olmazken İBB Seçimi’ne belirli bir ilgi var. Bunun da en önemli nedeni İstanbul’daki seçimin Türkiye için getireceği makro sonuçlar elbette*.

İBB Seçimi’ne ilgiyle beraber kampanyalar da hız kazanmış durumda. İmamoğlu ve Kurum’un miting, açılış ve seçim gezilerinde yaptıkları açıklamalar ve birbirlerine getirdikleri eleştiriler sık sık gündem olmaya başladı.

“Üçüncü yolcu” İYİ ve DEM partilerin adaylarının kampanyaları ise varla yok arası. Bu partiler CHP’yle yaşadıkları sorunlardan ötürü kendi adaylarını çıkarmış olsa da kazanma şanslarının olmadığını bildiklerinden olsa gerek güçlü bir kampanya yürütmüyorlar.

Aynı şekilde Yeniden Refah’ın adayının da çok gündemde olduğu söylenemez. Dolayısıyla seçim daha çok İmamoğlu ve Kurum arasında geçiyor.

Salt kampanyalara baktığımızda İmamoğlu’nun Kurum’a göre çok daha iyi bir performans sergilediği açık.

İmamoğlu ideolojik konulara çok girmiyor. Ara ara Erdoğan’ı eleştirse de daha çok proje ve icraat odaklı ilerliyor. Belli ki sadece muhalif partilerin değil, gri alandaki Cumhur İttifakı seçmeninin oyuna da gözünü dikmiş durumda. Zaten kazanması için o seçmen grubundan belli bir oy almak zorunda.

İmamoğlu’nun oldukça özgüvenli ve kendinden emin hareket ettiğini söyleyebiliriz. Bu doğrultuda Kurum’u beceriksiz ve aciz göstermeye yönelik bir üslup benimsediğini görüyoruz. Kurum’u sık sık “acemi aday” diye çağırıyor. Bu durum Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na karşı kullandığı üslubu ve bu ikisi arasındaki dinamiği anımsatıyor. Belli ki İmamoğlu ve kampanya ekibi seçmenin beceriksiz gördüğü birine oy vermek istemeyeceğini iyi biliyor.

Aslında Kurum da zaten İmamoğlu’nun bu şekilde davranmasına uygun bir figür. Siyasetçi becerileri yok. Halkla iletişimi zayıf, hitabeti güçlü değil, sık sık gaf yapıyor. Zaten kendisi bir siyasetçi de değil, bürokrat.

Kendi partisi de Kurum’a aslında İmamoğlu’ndan farklı davranmıyor. Örneğin Pazartesi günü yapılan bir açılışta İBB adayı olarak Erdoğan’ın hemen yanında yer alması gerekirken, Erdoğan’la arasına iki kişi daha girmiş bir şekilde kendisini sahnenin kıyısına atılmış bulabiliyor.

Kurum bir aday olarak kendi başına bir iradesi olmaktan çok Erdoğan’ın rahatça kontrol edebileceği emre tabi bir bürokrat görüntüsü veriyor. Zaten yakında Erdoğan’ın bizzat kendisi de sahaya inecektir. Bu durum bir aday için ciddi bir dezavantaj.

Kurum ilk zamanlarda icraat ve projelere söyleminde daha çok ağırlık verirken son dönemde ideolojik konulara da girmeye başladı. Cumhur İttifakı’nın bir klasiği olan karşı tarafı terörle bağlantılı göstermeye çalışma taktiğini o da izliyor. İmamoğlu’na “Kandil’in adayı” diyor.

Kampanya sürecinde İmamoğlu açıkça önde olmasına rağmen Kurum’un halen kazanma şansı var. Bunun da en önemli nedeni Cumhur İttifakı seçime tek adayla girerken muhalefet partilerinin her birinin kendi adayıyla yarışması.

Elbette İYİ ve DEM partilerin İstanbul’daki seçmenlerinin bir bölümü İmamoğlu’na oy verecek. Ama tam olarak ne kadar bölümü? Seçimin sonucunu bu bölümün ne kadar olacağı belirleyecek.

Aynı şekilde seçimin sonucunu belirleyecek başka bir önemli husus da YRP’nin ve İmamoğlu’nun Cumhur seçmeninden ne kadar oy koparabileceği.

İmamoğlu bir adım önde ama bu değişkenlere göre seçim gecesi aslında her iki ihtimal de mümkün.


 İBB Seçimi’nin neden önemli olduğuna dair birkaç hafta önce bir yazı kaleme almıştım: https://www.elipshaber.com/ibb-secimi-muhalefetin-son-sansi-mi