Son günlerde mesai saatleri konusunda tartışmalar sürüyor. Henüz net bir açıklama yapılmadı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan da sosyal medyada kamuoyunu yanıltıcı bilgilerin dolaştığını ve bu konuda “bakanlığın açıklamasını takip edin” diyerek uyarıda bulundu.

Çalışma saatleri kısalacak mı? Günde kaç saat mesai olacak? Milyonlarca çalışanın son günlerde en çok merak ettiği konuların başında geliyor.  Zaten en uzun mesai saati bizde. Diğer ülkelerle karşılaştırma yapıldığında Türkiye, haftalık 50 saat üzeri çalışanların toplam çalışanlara oranı bakımından OECD üyesi ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor. Yani her 3 çalışandan birinin 50 saatten fazla çalıştığı ortaya çıkıyor. Bu konuyu işçiler özelinde değerlendirmek istiyorum. Etrafınızda 9-5 çalışan haftada iki gün izin yapan sadece memurlar vardır. Birçok özel sektör çalışanı haftada 50 saati aşan mesai saatlerine mahkûm ediliyor. Fazla mesai ücretini alanlar şanslı… İşe başlarken fazla çalışmayı kabul ediyorum yazılı bir belge zorla size imzalattırılıyor. İşveren kendini koruma altına alıyor. Peki, işçi bu hakkını talep ettiğinde ne oluyor? İşveren tarafından hakkını savunduğu için sevilmiyor. Çok çalışmak ( çalışıyormuş gibi görünenler var), ses çıkartmamak, tek hayatı iş yeri aile sonra gelir diye düşünmek… Bu üç kuralı uygulayan çalışanlar her zaman çok sevilir. Çünkü patron karşıdakinin bir insan olmadığını, birer robot olduklarını düşünür. Tabi çalışanını düşünen onların mutlu olması için elinden geleni yapan yöneticileri tenzih ederim, onlarda bir elin parmağını geçmeyecek kadar sayılıdır.

Şimdi gelelim meslektaşlarımın sorunlarına… 12 yıldır bu sektörün içerisindeyim. İşin mutfağında; daha çok radyo ve televizyonda çalıştım. Çalıştığım kurumlarda program yapımcılığı ve muhabir olarak görev aldım. Yeri geldi rejide çalıştım. Kameraya mikrofona olan sevgim çok farklı, kısacası mesleğime aşığım.  “Gülü seven dikenine katlanır” sözü gibi bu mesleği sevmeyen yapamaz. Bir de sabırlı olmanız gerekiyor.  

Basın çalışanının gecesi gündüzü olmaz algısı vardır. Çünkü anlık olarak gündemi haber sitesine veya ekrana taşımakla sorumlusunuz.  Deprem olur, gece yarısı telefonunuz çalar ve göreve gidersiniz. Maden kazası olur, günlerce en hızlı bilgiyi aktarmak için alanda olursunuz. Savaş çıkar, yine en zor koşullarda o bölgeye gidersiniz. Kimi zaman yatacak yeriniz olmaz kimi zaman aç kalırsınız. Bu sektörde çalışmanın gösterişli olduğu düşünülse de ekran arkasında çalışan, yeni kurulan mecralarda tutunmaya çalışan birçok emekçi var. Çoğunun aldığı maaş asgari ücret ile aynı. Yoğun çalışma ortamı bazen ailenize, eşinize, çocuğunuza vakit ayırma fırsatı vermiyor. Resmi tatillerde evinde oturan basın mensubu yoktur. Pandemi zamanı herkes evinden çalışırken gazeteci yine sahadaydı. Basın iş kanununda mesai saatleri haftalık 48 saat diğer sektörlerde 45 saat. Haftada bir gün izin. Gündemin hiç bitmediği hep sıcak bilgiyi anlık olarak geçmek zorunda olduğumuzdan 48 saati aşan mesai saatleriyle karşılaşıyoruz. Her zaman bu fazla mesainin karşılığını alamıyorsunuz. Sayısız yeni açılan internet haber siteleri, televizyon kanalları nedeniyle kurumsallık kalmadı.

Bir not eklemek isterim; gecesi gündüzü olmaz diye düşünenler basın çalışanını gecenin bir yarısı aramaya çalışıyor. Hatta bir meslektaşımız; Kanal D muhabiri İbrahim Konar’ın yaşadığı durum buna canlı bir örnek. Konar, gece 23.45’te bir avukatın aklına gelen bir konunun haber olmasını istediği için arandığını ve bu konuda duyduğu rahatsızlığını sosyal medyasında duyurdu. Gazeteciyiz, muhabiriz diye aile hayatımız olamaz mı? İnsan azcık kafasını dinlemek ister. O nedenle medeni yaşam kurallarına biraz saygı duymak gerekiyor.

Yıllardır bu sektörün içerinde yer alan biri olarak muhabir, editör, spiker, kurgu operatörü veya yönetmen olmak istiyorsanız öncelikle her an işsiz kalmayı göze almanız gerekiyor. Zevkli bir meslek olarak görülse de yıpranmada bir o kadar fazla oluyor. Yıpranma konusundan bahsetmişken; Bir yerde yangın çıktığında, savaş çıktığında asker, polis, jandarma gibi kamuoyuna hizmet vermek için gazetecilerde bölgeye koşuyor. Ama askerin, polisin, jandarmanın yıpranma hakkı varken sadece gazetecinin yıpranma payı yok. Gazetecinin yıpranma hakkı, 1 Ekim 2008’de 5510 Sayılı Kanun ile çıkarıldı. Gelen tepkilerin ardından 1 Mart 2013’te 5 yıl sonra gazetecilerin yıpranma payı geldi ama eskisi gibi gelmedi. Sadece basın kartı olanlar için getirildi.

Z kuşağı diye tabi ettiğimiz gençler bu koşulları görünce hemen kaçıyor. Emekli olan gazetecilerde mesleğe devam etmiyor, elinde avuncunda olanlarla bir bahçe yapıyor veya deniz kenarına yerleşiyor. Teknolojiyi doğru kullanan bir kısım genç, dijital medyanın gücünün farkına vararak kendi işini kuruyor. Yazılı medyanın azaldığı günümüzde Televizyonlarda kalifiye eleman bulmakta zorlanıyor. Nedeni belli; az maaş ile çok çalışan işçi profili ararlarsa ellerindeki tecrübeli çalışanları da kaybedecekler.

Hemen bir örnek vereyim; çalışma saatleriyle psikoloji arasında bağlantı olduğu tespit edildi. Portekiz'deki bir pilot proje, haftada dört günlük çalışma, çalışanların ruh sağlığı açısından önemli faydalar sağladığını gösterdi. Çok çalışmak verimliliği düşürüyor, daha fazla verimlilik sağlamıyor.

Uzun lafın kısası; basın sektöründe çalışanlar zor günler geçiriyor. Bu konuda işverenler ellerini vicdanlarına koymalı öyle karar vermeli.