Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyareti ile birlikte bambaşka bir dönem başlıyor.

İster inanın ister inanmayın.

Bu ziyaretin aslında dar bir amacı olsa da sonuçları itibarıyla düşünülenden çok daha fazlasını değiştirecek birçok girişimin fitilini şimdiden ateşledi bile...

Türkiye’nin bölgesinde güçlü bir devlet olmasını isteyenler olduğu gibi istemeyenler de var.

Batı’nın reel politik yaklaşımının esas bakışı; çıkarları için küçük bedeller ödeyerek senaryo yaratmayı gerektirdiğinde o bedellerin ödenmesinde cesur davranıldığı gerçeğine dayansa da büyük değişiklikler için büyük maliyetlere hiçbir zaman girmediler.

ABD’nin düşüşe geçen ekonomisini kurtarmak yerine Çin’e hücum etmeyi seçin dolar milyarderleri olsa da, aradıklarını orada bulamayacaklarını anlamalarını sağlayan derin emperyalist akıl ve onun yansıması olan Trump, sert politikalarıyla bu zenginlerin rotasını tekrar Büyük Okyanus’un diğer tarafına çevirmesini sağladı.

Bu dünyanın tek gerçeği; emperyalist hırslara varan kâr maksimizasyonunu ve onu sınırlandıran liberal değerlerden ibaret.

Maskeli balo gibi…

Herkesin yüzünde; en güven dolu, en ahlaklı, en iyimser maske olmasına rağmen maskenin arkasında; çıkarları için her şeyi yapacak vahşi toplumsal hayvanlar var.

İstisnalar tabii ki kaideyi bozmaz.

Ama dünya, işte böyle yönetiliyor.

Bu düzende iyiyi, güzeli, doğruyu dile getirmek bazen çok anlamsız olsa da bazen oyun değiştirici bir süreci tetikleyebiliyor.

Mesela Malcom X olmasaydı, bugün ABD’de siyahilerin eşit vatandaş statüsünü elde edebileceğini düşünenler var mı?

Ya da sanayileşme olmasaydı kadın haklarından bahsedebilir miydik?

Ekonomik nedenlerin toplumsal sonuçları inşa etti ama bazen de toplumsal sorunların ekonomik seyri etkilediği bir dünyada yaşıyoruz.

Son 300 yılda yaşanan üretim devriminin toplumsal dinamikleri artırdığı gerçeğinin yanında, milenyumdan sonra yaşanan internet devriminin bambaşka bir dünyayı meydana getirdiğine şahit oluyoruz.

Tüm bu değişimler içinde mevcut konumunu korumaya çalışan güç erklerinin niyetlerinde ise hiçbir değişiklik yok.

Olmadı, olamaz da…

Çin’i, Rusya’nın yerine koymaya çalışan ABD; Doğu Türkistan ve Tayvan meselesini gündemine alırken, Gazze’de yaşanan soykırıma sessiz kalışı, bu güç ve çıkar dengelerinin en güzel göstergelerinden biri değil mi sizce de?..

Bu çıkar arayışı Ortadoğu’da güçlü bir Türkiye senaryosundan ziyade güçsüz bir Türkiye sonucunu istiyor.

Bu nedenle ABD ve AB ile yakın ilişkiler kurarken, bir yandan ülkeyi hızla ve dengesizce liberal ekonominin bir parçası hâline getirmek uğruna yıkılan piyasalar ve yok pahasına satılan kamu kuruluşları süreci işletildi

Fakat bu gündeme rağmen, Türkiye’nin derin devlet aklı Suriye ile iyi ilişkiler geliştirmeyi kendisine misyon biçti.

Erdoğan’ın bu devlet aklının aradığı cesarete ve siyasi kıvraklığa sahip olması işi kolaylaştırdı.

Sınırların açılması konuşuldu, “Türk bayrağının olduğu her yerde Suriye de vardır” denildi.

Neredeyse konfederasyon konusu gündeme gelecekti.

Fakat sonra bölgede varlık bile göstermeyen ABD’nin Irak’ta kurdurduğu IŞİD’in oyun planının önce Kuzey Irak’taki Türkmenleri katletmek ve sürmek üzerine işlediği gündemini sonra ise Suriye’ye geçerek oradaki petrol kaynaklarını ele geçirmesi ve Türkmen Dağındaki diğer Türkmenleri sürerek PYD’nin önünün nasıl da açıldığını gördük.

Suriye ile iyi ilişkiler konusunda entegrasyon aşamasına gelen iş birliğini yıkma amacı; ABD derin devleti Suriye iç karışıklığıyla zaten işletmiş ve Esad’a ABD’nin taleplerini Türkiye’nin dönem Başbakanı ağzıyla iletmişti.  

ABD’nin taleplerini Esad’a anlatırken bu anlamda Türkiye’ye verilen misyon da ortaya çıkmıştı.

Sonrasında Erdoğan ipi eline aldı, partiyi demokratik süreçlerin dışına çıkaracak kadar kendisine bağladı ve yine ABD derin akılının kazandığı anti demokratikleşme süreci başladı.

Her koşulda kazanmalarına imkân tanıyan düzenin arkasında kısa zamanlı planlarımız olursa bu işler de böyle olur işte…

Bu geçmiş ile bakınca Irak’taki askeri varlığını temsil boyutuna indiren, Ortadoğu’daki maliyetini azaltmanın Çin ile rekabette önemli bir eşik olduğunu düşününe ABD derin aklının bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışan Türkiye’nin Kalkınma Yolu girişimi büyük bir tehdit sunuyor.

Tehdit, çünkü bu proje akla, mantığa, izana uygun.

Türkiye ve Irak’ın geleceğini büyük ölçekte değiştirecek birçok dinamik barındırıyor.

Ve en önemlisi Türkiye’nin ekonomik gelişiminde onlarca yıldır büyük bir sorun olan finansman meselesine de ciddi bir kaynak olacak Irak petrollerine de sert bir giriş yapıyor.

ABD’nin kendisine rant devşirmek için Irak Anayasası’nda açık bıraktığı petrol yatırımları konusu bugün Türkiye’nin önüne sunulan bir fırsat gibi görünüyor.

Irak’ta güvenliğin sağlanması, ardından Türkiye’nin Çin’den gelecek ticareti kendisine bağlaması benzersiz bir yaklaşımken bir de üstüne Irak’ın istikrara kavuşması ve Türkmenler başta olmak üzere Irak siyasetine yerleşmesi bölgede oyunu değiştirecek büyük adımlar olacak.

İktidarın ekonomiden kaynaklı sorunlar nedeniyle kaybettiği yatırım trendinin yanında bir de belediyelerle birlikte daralan yatırım havuzu pek tabii ki iktidardan ihale alan birçok şirketi vurdu ve vurmaya devam edecek.

Hatta bu planın hızlandırılmasında da hem PKK çatışması ile enflasyonla mücadele gündemini ötelemek hem de sonrasında gelecek Kalkınma Yolu projesiyle istenen şirketlere ihaleler verileceği fikri arkada teşvik edici olsa da ilerleyen aşamada Türkiye’ye sunacağı fırsatın bundan çok daha büyük olması her şeyi değiştirebilir.

Irak’a Türk postallarının girmesi, petrol sahalarında Türk şirketlerin daha büyük varlık göstermesi ve Irak ham petrolünün Türkiye’de kurulacak yeni rafinerilerle birlikte Türk sanayisine büyük bir katma değer sunması gibi birçok sonucu olacak.

Irak ile bütünleşmenin getirdiklerini gören IKBY yönetiminin babadan oğula sıraya girerek Erdoğan ile fotoğraf çekme telaşı bu projenin büyüklüğünü gösteren başka bir unsur değil mi?

Süleymaniye’nin de yola getirilmesi ve PKK’nın da bölgeden bertaraf edilmesiyle birlikte her şey değişecek ama…

İşte geldik en önemli kısma…

Ekonomik kaynakları ve siyasi gücü sınırlı olan bir Suriye ile iyi ilişkileri çok ileri taşıyan Türkiye’nin 13 yılda başına gelenlere bakınca çok daha fazlasını kazanacağı Irak’ta Türkiye’nin önünü kim açacak?

Türkiye alttan alta Çin ile İran’ın olurunu aldı.

ABD derin aklı ve onu var eden İsrailli dostlarının, daha senesi bile dolmadan yerle bir olan IMEC yani İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Hindistan arasında kurulacak ticaret yolu projesi nedeniyle sessiz kalması mümkün olur mu?

Ne olacak bilmiyorum ama bence böyle bir girişimi yok edecek büyük bir adım üç vakte kadar gündemimize girer.

Benden söylemesi…