İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, İran Kızılayı’na ait 1960 model Amerikan yapımı helikopterin düşmesi sonunu hayatını kaybetti.

Aynı helikopterde bulunan Dışişleri Bakanı Abdullahiyan da hayatını kaybetti.

İran’da helikopterin bir kaza sonucu mu düştüğü yoksa bir suikast mı olduğu sorusu kafaları karıştıran en büyük soru işareti.

Bu soru işareti İran’da uzunca bir süre gündemi meşgul edecek.

Nasıl etmesin?

Helikopterin düşmesiyle ilgili bir çok karanlık nokta var.

Türkiye’de Muhsin Yazıcıoğlu’nun içinde olduğu helikopterin düşmesi gibi.

Aradan onca yıl geçmesine rağmen Türkiye’de hâlâ bu konu tartışılmıyor mu?

Kuşkular geçti mi?

Bu tarz olayların zihinlerden kolayca silinip gitmesi çok zor!

Reisi’nin ölümünü de İran halkı uzunca bir süre unutmayacak, sorgulayacak.

Bir taraftan Reisi’nin neden 1960’lardan kalma bir helikopterle uçurulduğunu sorgulayacak.

Diğer taraftan helikopterde neden bir ELT cihazının olmadığını sorgulayacak.

Neden İran Cumhurbaşkanlığı envanterinde olan bir helikopterle değil de Kızılay envanterinde olan bir helikoptere bindirildiğini soracak İran halkı.

Akıl almaz ihmaller!

Aynı helikoptere neden hem Cumhurbaşkanı, hem Dışişleri, hem bölge valisi hem de Tebriz Cuma İmamı bindirilir?

Üç helikopterden ikisi rota değiştirip geri gelirken neden Reisi’yi taşıyan helikopter rota değiştirmez?

Kafaları karıştıracak bir çok soru var.

Aynı kazada hayatını kaybeden Reisi ve Abdullahiyan’ı buluşturan ortak noktalardan bir tanesi her ikisinin de ABD’nin 2020’de Bağdat’ta öldürdüğü Kasım Süleymani’ye yakın olmalarıydı.

Başta başkent Tahran olmak üzere İran’ın bir çok şehrinde Kâsım Süleymânî’nin İbrahim Reisî’yi alnından öperken çekilmiş fotoğraflarının bulunduğu dev posterlerle donatılmasının sebebi de bu yakınlık.

Bugün her ikisi de hayatta değil.

Reisi, İran İslam Devrimi yıllarında savcıydı.

Muhaliflerin yargılanıp cezalandırıldığı 5 kişilik heyetten birisiydi.

Reformcuların sevmediği birisiydi.

Kaza, ihmal, suikast…

Öyle ya da böyle İran’da bir kuşak yok oluyor.

Arkalarında yıllarca tartışılacak bir çok soru işareti bırakarak…

Bir de saatlerce Cumhurbaşkanını bulamamanın verdiği bir mahcubiyet var tabi.

Süpersonik füzelerin, nükleer silahların da olsa…

Günün sonunda devletin en tepesindeki Cumhurbaşkanının cesedini başka ülkenin Akıncı İHA’sı buluyor!