Türkiye seçimden sonra ekonomiye kilitlendi. Mehmet Şimşek’in ekonominin başına getirilmesinin ardından gözler atılacak adımlara çevrildi. Döviz kuru üzerindeki baskı kalkarken Hafize Gaye Erkan’nda Merkez Bankası başkanı olmasıyla birlikte -ihtimal- faizde de artırıma gidilecek. Amaç öncelikle yabancı sermayeyi tekrar ülkeye çekmek. Ardından da yabancı yatırımları tekrar kazanmak. Bu şekilde daralan ülke ekonomisine nefes aldırmak isteniyor. Ekonomik krizin getirdiği hayat pahalılığı -yani enflasyonla- ile mücadele başlayacak. Şimşek ve ekibinin gelmesiyle ‘enflasyon sebep-faiz sonuç’ döngüsünden ‘rasyonel zemine dönüş’ için adımlar atılıyor. Ancak bu adımların sancılı olacağı kesin.

İKTİDARIN İLK SINAVI ASGARİ ÜCRET VE MAAŞ ARTIŞLARINDA OLACAK

Rasyonel zemine dönüşte ilk sınav ‘asgari ücret ve memur-emekli maaş zammı’nda verilecek. Ekonomi yönetimi, Kurban Bayramı öncesi temmuz ayında yapılacak asgari ücrette artış ile memur ve emekli maaş zam oranını netleştirecek. Tabi bu artış oranlarında son söz yeni para politikasını ‘kabullendik’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’da olacak.

Seçimden önce EYT’yi çıkaran, memurlarda -temmuz ayı itibariyle- en düşük maaşın 22 bin olacağı müjdesini veren Erdoğan artık ‘rasyonel zemine dönüş’ sınavından geçecek. Yapılacak asgari ücret artışı ve memur-emekli maaş zammı beklenenin altında kalması halinde seçim öncesi verilen sözler tutulamamış olacak. Artış beklenenin üzerinde olursa ekonomide uygulanacak mali disiplin politikası kısmen delinecek.

Erdoğan’ın üçüncü döneminde AK Parti iktidarı, -kendisini iktidara taşıyan- dar gelirli kesimleri enflasyon karşısında ezdirmemek ile enflasyon yükünü bu kesimlere yüklemek arasında bir seçimde bulunacak. Erdoğan’ı ‘kabullendik’ dediği Şimşek ve ekibinin dar gelirli kesimleri de kapsayacak mali politikaları zorlayacak. Sıkı mali politikalar ve tasarruf tedbirlerinin bu kesimleri de etkilemesi kaçınılmaz. Peki iktidar kendi seçmeniyle karşı karşıya gelecek ekonomik politikaların faturasından nasıl sıyrılacak? Bunu hep birlikte göreceğiz.

Küresel sermayeyle uyumlu isimlerin ekonominin başına getirilmesinin nedeni ekonomiye nefes aldıracak yabancı sermaye yani sıcak para girişini sağlamak. Bu nedenle Şimşek ve ekibi iş başına getirildi. Sıcak para akışının tekrar sağlanması halinde ekonomiye kısa vadede de olsa bir canlılık geleceği düşünülüyor.

İKİNCİ SINAV FAİZ ARTIRIMI

Ekonomi alanında kurun serbest bırakılmasının ardından bir diğer adım da faiz politikasında atılacak. Artık düşük faiz döneminin sonuna gelindi. Merkez Bankası’nın yeni patronuyla birlikte ülkenin faiz politikasında da değişikliğe gidilmesi büyük olasılık.

Faizlerdeki artıştan en çok da tüketici kredileri ve bankadaki ek hesaptan çektiği parayla ayakta duran dar gelirli kesimler etkilenecek. Ülkenin büyük bir bölümü geçimini bankalardan çektiği kredilere bağlamış durumda. Öyle ki 2 trilyonu aşan bir tüketici kredisi borcu var. Vatandaş hesabındaki parayı çektikten sonra bir de bankanın ek hesabından para çekerek ayı çıkartıyor.

İki seçim arasında banka kredisi kullanımına sınır getirilmesi bir anda vatandaşı zora sokmuştu. Buradaki uygulama bundan sonrasının provası gibiydi. Asıl gerçekler şimdi yaşanacak. Merkez Bankası’nın faiz artışına gitmesiyle birlikte bankalar da faizi artıracak. Sonuçta bu tüketici kredilerine doğrudan yansıyacak. Zaten mevcut maaşı ile ev kirasını karşılayamayan, aylık geçiminde zorlanan vatandaş bir de faizdeki artışla iyice sıkıntıya girecek.

İktidarın asgari ücret artışı ile memur-emekli maaş zammı konularında yaşayacağı sınavın ikincisi faiz artırımıyla başlayacak. Faizde artış, bir yaşam biçimi haline dönüşen ‘tüketici kredisi ve banka ek hesap kullanımı’nda sıkıntıya yol açacak. Vatandaş eskisi gibi tüketici kredisi kullanamayacak ve ek hesaptan para çekemeyecek. Faiz artırımının tüketici kesimlerini doğrudan etkileyecek olması Erdoğan hükümetini kara kara düşündürüyor. Ancak ‘acı reçete’ devreye sokulacak gibi.

Ülke gündeminin tekrar ekonomiye dönmesi şaşırtıcı değil. Çünkü bu alanda ciddi sorunlar var. Ekonomideki bu sorunların aşılması için tekrardan küresel sermayeye yeşil ışık yakıldı. Dünya Bankası ve IMF politikalarını yakından bilen isimler ekonominin başına getirildi. Hayat pahalılığı ve enflasyona çözüm arayışları olsa da asıl bu isimlerden beklenen Türkiye’ye yabancı sermaye ve yatırımları çekecek ortamı sağlamaları. Yabancı sermaye ve yatırımlar için ekonomi alanında adımlar atılıyor ancak her bakınmadan güvenli ülke imajının tekrar sağlanması için siyasi reformlar da kaçınılmaz. Bugünlerde ‘darbe anayasasından kurtulmalıyız’ söyleminin geliştirilmesi ve yargı reformlarının telaffuz edilmesi bu alanda yapılacakların işareti gibi.