Türkiye’nin en güçlü isimlerinden biri olan Ali Koç, sonunda Sadettin Saran’a az bir farkla kaybetti. Aslında kaybeden yalnızca bir başkan değil; bir yönetim felsefesiydi.
İnsan ilişkilerinde en kritik hata, karşımızdakinin değer sıralamasını görmezden gelmektir. Kendi değerlerimizi doğru ya da üstün bulup kitleye dayatmak, en iyi ihtimalle kırgınlık; çoğunlukla ise hüsranla sonuçlanır. Geçtiğimiz hafta sonu Fenerbahçe kongresinde yaşanan tablo, bu gerçeğin ete kemiğe bürünmüş hâli oldu.
ABD dışında neredeyse tüm dünyada bir kulübün taraftarı olmak, o kulübün futbol takımıyla özdeşleşmiştir. Tribünde oturan taraftar için tesisleşme, mali yapı, olimpik branşlarda elde edilen zaferler hep ikinci plandadır. Taraftar için asıl sahne, haftalık maçtır; asıl ölçüt, futbol takımının sonucudur.
Bu noktada “siz anlamıyorsunuz” diyerek kitleyi küçümsemek ya da beklentilerini görmezden gelmek, yıllarca verilen emeğin bir gecede buharlaşmasına yol açar. İnsanlar önemsenmek ister. Umut ister. Ve en önemlisi, yarınların vaatlerinden önce bugünün tatminini ister. Bugünü dolduramazsanız, yarınla ilgili sözlerinizin ağırlığı kalmaz.
Ali Koç, Fenerbahçe’nin mali yapısını düzeltti, olimpik branşlarda adeta devrim yaptı, kulübü tefecilerin elinden çekip aldı, kendi servetini ortaya koydu, profesyonel yönetim kadrolarıyla kulübü Avrupa standartlarına taşıdı. Ama bütün bu devrim niteliğindeki icraatlar, Kadıköy’de Galatasaray’a yenilince ve 7 yıldır gelmeyen şampiyonluk yine gelmeyince bir çırpıda silindi. Büyük hocalar, devasa bütçeler, pahalı transferler… Hepsi memnun etti belki, ama tatmin etmedi.
Türkiye’nin en güçlü isimlerinden biri olan Ali Koç, sonunda Sadettin Saran’a az bir farkla kaybetti. Aslında kaybeden yalnızca bir başkan değil; bir yönetim felsefesiydi. Çünkü bizim coğrafyamızda hâlâ “harman yerinde dirgen yemek” diye bir söz vardır. Eğitiminiz, servetiniz, vizyonunuz ne kadar parlak olursa olsun; sokaktan gelmemişseniz, sokağı bilmemişseniz, dirgen yemiş olanlara yenilirsiniz.
Bu tablo yalnızca spor yönetimi için değil, siyaset dâhil bütün toplumsal alanlar için derslerle doludur. Siyasetin her kademesi –özellikle de iktidar– Fenerbahçe kongresinden çıkan bu sonucu iyi okumalıdır. Çünkü siyasette de ekonomi, altyapı, vizyon, mega projeler önemlidir ama halk, yani kitle, “bugün”deki beklentisinin karşılanmasını ister.
Bir başka deyişle, insanlar önce bugünde doyurulmak ister, sonra yarın için umut satın alır. Fenerbahçe’nin kongresinde kaybeden yalnızca bir başkan değil; bu gerçeği gözden kaçıran bir yaklaşım oldu. Siyaset de toplumla bağını diri tutmak, sokağı okumak, değer sıralamasını doğru kavramak zorundadır.
Ali Koç’un gelişi, yaptıkları ve gidişi, sadece spor yönetimi için değil; iletişim, liderlik ve toplum psikolojisi üzerine bir yüksek lisans tezi olacak kadar kıymetli bir laboratuvar sunuyor bize. Yeter ki bu tablodan doğru dersler çıkarılsın.