“Sayın Bakanım merhaba. Otobüsteyiz. Bayağı arkası dolu. Milletvekilleri, belediye başkanları ayakta gidiyorlar.”

“Bir taraftan tasarruf tedbirleri, bir taraftandan da muhabbete vesile oluyor. Haliyle iki gün önce Sayın Cumhurbaşkanımız tasarruf tedbirleriyle ilgili neler yapılacağını uzun uzun anlattılar. Bu konuda Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın da bir brifingi vardı kabinede. Bizler de canı gönülden katılıyoruz.”

“Ben hep şuna dikkat ediyorum. Bu tür işleri yapıyoruz ama bazen bakıyorumki protokoller birlikte hareket edip giderken arkadan 250 tane de araç konvoyu oluyor. Ne oluyor. Benim şoförüm, Vali beyin şoförü, diğer arkadaşların şoförü, korumalar ordusu… Onlar özel arabalarla geliyorlar. Şimdi ona da dikkat ederek tek bir otobüste toplanıp gidip geliyoruz. Şimdi herhalde 200 tane araba olması lazımdı arkamızda. Şimdi ondan kurtarmış olduk.”

Yukarıdaki diyalog geçen hafta otobüsle deprem bölgesine giden Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ile bir gazeteci arasında yaşandı.

Özhaseki, Hatay’da deprem sonrası yapılan çalışmaları anlatmak için gideceği yere Hatay Valisi, belediye başkanları ve gazetecileri de yanına alarak bir otobüsle gitmeyi tercih etti.

Otobüste kullandığı ifadeler sosyal medyada viral oldu.

Peki ne oldu da röportaj bu kadar ilgi çekti?

Sorunun cevabı aslında “AK Parti’nin 31 Mart’ta neden oy kaybettiği” sorusunun da cevabı.

Uzunca bir süredir Türkiye halkı yoksullaşıyor. “Tencere” halkın birinci gündemi.

Hayat pahalılığı, geçim derdi AK Parti iktidarına pahalıya patladı.

Ancak tek sorun “hayat pahalılığı” değildi.

Daha da önemlisi, halk geçim derdindeyken Bakanlardan Genel Müdürlere kadar topyekün devlet bürokrasisi ve elitinin konforunun devam ettiğini gösteren görüntüler vermesiydi.

Kemer sıkan vatandaş, kemer gevşeten devlet görüntüsüne daha çok öfkelendi.

Bu nedenle seçimlerde cezayı AK Parti’ye kesti.

Seçim sonrası “AK Parti’ye neden oy vermediniz?” başlıklı anketlerin tamamında ilk sırayı “hayat pahalılığı/geçim sıkıntısı” aldı.

Bu sonuçlar da vatandaşın öfkesini çok net gösteriyor.

Vatandaş, ekonomik zorluk çekerken devlet bürokrasisi de kendine tasarruf tedbiri uygulasaydı belki bu kadar çok öfke birikmezdi.

Halk bir nebze de olsa sineye çekerdi.

Ne var ki, şatafat ve israf görüntülerinde tasarrufa gidilmedi.

Sanki hiç bir şey yokmuşçasına koruma orduları, çakarlı araçlar, israf görüntüleri hoyratça halkın gözüne sokuldu.

AK Parti “ekonomik gerekçelerden” daha çok bu “savurganlık ve umursamazlık” davranışından kart yedi.

Fakat, bir çok analistin, siyaset bilimcinin okuması gibi “AK Parti’nin artık bittiği, ANAP gibi eriyip gideceği” tezine katılmıyorum.

Bu tez, eğer AK Parti üzerine düşeni yapmazsa şerhi ile bir kehanet olarak kendini doğrulayabilir.

Halen bir kredisi var AK Parti’nin!

Seçmen son bir uyarı yaptı. 1,5 sarı kart gösterdi.

Fakat doğrudan “kırmızı kart” gösterip AK Parti’yi oyun dışına atmadı.

Bu yüzden bundan sonrasını AK Parti’nin kendisi “yapacakları ya da yapmayacaklarıyla” belirleyecek.

Yani AK Parti, AK Parti’nin yarınına hüküm verecek.

İlk yapılacak hamle de işte tam burası!

Vatandaştan önce devletin kemer sıkması!

İsraftan, şatafattan olabildiğince kaçmak.

Halk ile devletin “geçim derdi duygudaşlığını” kurabilmesi!

Bu kapsamda bir halkla ilişkiler faaliyeti yürütülmeli.

Koruma orduları, makam araçları ve uçak sayıları düşürülmeli.

Gerekirse devlet bürokrasisi işe “bisiklet” ile gitmeli ve halka “sizi anlıyoruz, birlikte çözeceğiz” hissi vermeli.

Bugün Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek’in açıklayacağı “tasarruf tedbirleri paketi” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajı aldığını ve gereğini yapacağını gösteriyor.

Halkın gözü AK Parti iktidarının “ekonominin düzelmesi adına yapacağı hamlelere” kilitlenmiş durumda.

Söz iktidarda…