Dünyanın son devrimi yapay zekâ çağına girdik.

Bu konuda ilk regülasyon yani yasal düzenleme de Avrupa Birliği tarafından geçtiğimiz hafta itibarıyla yapıldı.

Türkiye’nin çok ilgi gösteremediği ama bir ara Sanayi 4.0 olarak dillere pelesenk olmuş popülist söylemlerle, sanki konunun takipçisi olduğumuz algısı yerleştirilmişti.

Hatta ne söyleyeyim, Cumhurbaşkanlığı himayesinde Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde hayata geçen Bir Milyon Kodlama Eğitimi çağrısı yapılınca heyecanlanmış, “Acaba bu sefer olacak mı?” diye içimden geçirmiştim.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uhdesinde kurulmuş bu kapsamda hizmet veren bir internet sitesi var.

Ayrıca Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığa’na bağlı olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK)’nun da BTK Akademi isimli başka bir internet sitesi bu konuda hizmet veriyor.

Yazılım öğrenmek için bu sistemlere girenlerin çoğunluğu ilk seviyede eğitimlere başlamış kişilerden oluşuyor.

Bu da BTK’nın paylaştığı verilere göre iki milyon kişiyi geçti.

Üst düzey yazılım eğitimlerine devam eden kişi sayısı ise bu iki milyondan sadece toplasanız on bin kişi olarak görülüyor.

Yazılım işi öyle kolay bir iş değil.

Algoritma mantığını kavradıktan sonra bunu hayata uygulamak için önce dünyadaki mevcut programları bilmeniz gerekiyor.

Tarayıcıdan kısa bir araştırma ile bir bakıyorsunuz ki Dünya fersah fersah ileride…

Bunu görünce tabii ki bir yenilmiş hissi ve boşa geçen zaman algısı oluşuyor insanda…

Fakat 2 milyon kişinin ilgi göstermesi büyük bir başarı…

Emin olun, başka ülkelerde bu sayıları yakalamak mümkün değildir.

Ama her zaman olduğu gibi devletimiz temelini attığı işin devamını getiremiyor.

Altyapı kurulmuş, dijital platformlarda eğitimler veriliyor, insanların da ilgisi var.

Aslında Dünya ile kıyaslanınca daha emekleme durumunda olmamızdan korkarak karamsarlığa kapılıp bırakıp gidenlere bir kariyer hedefi sunabilsek ne olurdu acaba?

Daha yeni bir hâdise olmasın rağmen, Dünya yapay zekâ konusunda aldı başını gitti.

Yetişmek halihazırda tam donanımlı işgücü ile biraz zor.

Peki biz daha emekle dönemindeyken ne yapabiliriz?

İşte bunları tartışmamız gerekiyor.

Fakat her zaman olduğu gibi, Türkiye’nin seçime kilitlenen ve toplumu birbirine düşman eden söylemlerini merkezine alan bir siyaset ve siyasetçi profiline hapsolduk.

Bunun değişmesi şart!

Yakın zamanda ucuz işgücü ile üretim için Türk Lirasını değersizleştirme politikasına girişmiştik.

Bugün bunun ne kadar da anlamsız bir çalışma olduğu ortaya çıkmış oldu.

Çin çoktan sanayi gücünü makine öğrenmesine taşımaya başladı bile...

Kimsenin talip olmadığı geçmiş yöntemlerle geleceğe gitmeye çalışıyoruz.

Hâlbuki yapay zekâ ile birlikte istihdamın küresel anlamda yüzde 9 etkileneceğine dair ABD’de yapılan çalışmalar var.

Bu da demek oluyor ki, işsizlik hanesi daha da büyüyecek.

Fakat buna rağmen yüzde 43 oranında yapay zekânın getireceği yeniliklere bağlı iş kolunun ortaya çıkacağı öngörülüyor.

Bu durumda elimizdeki iki milyon yazılım heveslisinin bulunması iyiye işaret.

Ama Türkiye’nin ucuz işgücü olma hayali ile yaptığı politikalar boşa giden yılların ve kaybolan Doların artık bu yolla geri gelmeyeceğini bize gösterecek.

Bu aşamada kaybettiğimiz sermaye gücümüzü geri kazanmak için önümüzdeki yıllar ortaya koyulacak politikalar bugünde belli aslında…

Ülkedeki varlıkları satışa çıkararak kaynak üretip kamunun üzerinde bir yük olarak görülen kamu hizmetlerini sınırlayarak bütçe dengesini sağlamak formülü bilinen reçete olarak karşımızda duruyor.

Bunun yerine NATO dâhil, güvenlik merkezli yazılım sızmalarına karşı çalışmalarda ön ayak olabilir ya da büyük verileri işleyecek ve bunları analiz edecek sistemlerin kurulmasını planlayabiliriz.

Devlet bu işi yapamaz ama yapılmasına ön ayak olabilir.

Bunun için doğru teşvikler ve doğru lansmanlar yeterli.

Nasıl ki TOGG için birçok olumsuzluk ortaya koyulduysa da, Babayiğitlerin bir araya gelmesi “Kazan Kazan Politikasını” şekillendiren temel öğeyi meydana getirmişti.

Yine öyle olabilir.

Çip üretiminde Tayvan’ın küçük bir ada ülkesi olarak onca zorluğa ve Çin gibi bir dev tarafından her an işgal edilme stresine rağmen elde ettiği başarılara bakıp, kendi hikâyemizi yazmak için elimizde ne kadar çok imkân olduğunu görmeliyiz.

Vakit geçmeden atılması gereken doğru adımlarla, Türkiye’nin dijital varlığını büyütebilir, bunun yaratacağı ekonomi ile önümüzdeki zor yılları atlatacak bir patika çıkabiliriz.

Değer üretmeden başarı sağlanamaz.

Kendi değerimizi, Avrupalı turistlere işgücü ile ülkemizi onların huzurevi hâline getirme seçenekleri arasına sıkıştırmayalım.

Emin olun Türkiye için yapılabilecek çok şey, yeter ki istensin.

Benden söylemesi…