Recep Tayyip Erdoğan siyaset sahnesine çıktığında gözler Erdoğan’a muhalefet yapacak olan lidere dönmüştü.

Muhalefet partisinin başında o dönem Deniz Baykal vardı.

Sol kesimin aynı zamanda milli hissiyatını hissettiren Baykal, uzun bir süre Önder Sav ve Eşref Erdem ikilisinin kontrol mekanizmasına takılmış, zincirlerini kıramayacak bir hale gelmişti.

Evet, Deniz Baykal solcuydu, iyi bir hatipti ayni zamanda milli bir insandı.

Önder Sav ve Eşref Erdem esaretinden kurtulan Baykal, sonraki aşamalarda büyük bir tuzak yığını ile baş başa kalarak, Türkiye siyaset sahnesinden vefa Antalya’da sadece bir vekilliktir dayatması ile karşı karşıya kaldı.

O dönemde muhalefet edebilecek bir aktörün olmaması bugün ki Recep Tayyip Erdoğan faktörünü yarattı.

Erdoğan milliydi, yerliydi, dinciydi ve en önemlisi, pamuktan kelimeleri bir oka çevirecek ve her kesimden insanın kalbine isabet edebilecek güçlü bir hatipti.

Bu özelliği de Necip Fazıl Kısakürek tedrisatından geçmiş, Akıncıların en etkin döneminde kendisini yetiştirmiş olmasından ileri geliyordu.

Baykal’ın partide kızağa alınması ile birlikte siyaset sahnesi Kemal Kılıçdaroğlu adında, sürekli Baykal’ın yanında duran veya durması noktasında talimat alan bir kişi ile tanışma aşamasına geçti.

Bununla birlikte Atatürk’ün Partisi artık her cümlede tekrara düşen, kursu hitabeti son derece salaş hale dönüşmüş bu kişinin siyaseti öğreneceği ve o siyaseti öğrenirken Ak Partinin muhalefetsiz bir iktidar elde edeceği uzun soluklu yıllar bizi karşıladı.

Bu sebepten dolayı Recep Tayyip Erdoğan muhalefet liderini dişine göre cevval göremediğini, kalibresinin düşük olduğunu defalarca dile getirmişti.

İlerleyen zamanlarda, parti sözcüsü olan, adeta CHP’yi sırtlanan bir kişiyi tanıma fırsatı da doğacaktı.

Artık her meclis konuşması gündem olan, medya demeçleri verirken CHP seçmeninin tıpkı Cem Yılmaz repliğinde olduğu gibi

-Hadi, hadi, cevapla tavrı bu kitleye zevk verecek bir hal alırken içten içe de partilerine yönelik yeni bir umut doğmuştu.

Muharrem İnce sol kanadın en etkin ismi olarak Kılıçdaroğlu’nun  sağ kolu olabilecekken hiçbir zaman bu fırsat kendisine tanınmadı.

Her zaman CHP içerisinde ilk on isimde ismi anılsa da hiçbir zaman ilk beş sıralamasında olamadı.

Tabanın rahatsız olduğu bu durum, içten içe homurdanan seçmeni susturmak için Kelam Kılıçdaroğlu milyonların karşısına çıktı ve o meşhur çağrısını yaptı;

‘gel bakalım Muharrem’

Bu dil, bu söylem şekli Türkiye’ye yeni cumhurbaşkanı adayını tanıtmak değil, aksine partisini bu adamdan kurtarma çabasıydı.

Kürsüde başlayan savaş seçim meydanlarında, medya desteklemelerinde, trol orduları üzerine salmayla devam etti.

Bütün bunlara rağmen Muharrem İnce CHP tarihine altın harflerle yazılacak bir başarı elde etmiş. İlk defa CHP seçmeni ‘kazanabiliriz’ hissini düşünmeye başlamıştı.

Ortada onlarca yıl yüzde on ile yüzde yirmi arasında seyreden oran ilk defa büyük bir ivme kazanarak rakibi olan Recep Tayyip Erdoğan’dan on milyon düşük bir oy alıp, seçimi yüzde otuz ile kapatmıştı.

Rakam basit bir rakam değildi.

Muharrem İnce’nin sadece rakibi Ak Parti değil, aynı zamanda ‘gel bakalım Muharrem ’diyenlerde ona karşı rakip olmuşlardı.

Ve sonuç olarak miting meydanlarında tek başına bırakılmış bir kişi ve beklenen son gelmişti.

Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu 2018 seçimini kazanmış, Muharrem İnce ve gerçek CHP’liler ise seçimi kaybetmişti.

Bugün Muharrem İnce bütün nezaketi ve birazda yüksek oktanlı sesi ile bugün vazgeç diyenlerin o gün aynı tavrı gösteremediklerini söylemiştir.

Tiyatronun ikinci aşaması ise daha manidar aslında;

Kemal Kılıçdaroğlu gemileri yakmamaya özen gösteren cümleler kurarken, geri planda da Muharrem İnce’nin bitişini hızlandırmak için elinden gelen her şeyi yapan eski yol arkadaşlarının akıl oyunlarını seyretmeye başladık.

On yaşında olan oğlumun dahi Muharrem hocası olan İnce, haklılığı ile ve kendi deyimi ile bir otobüs ve telefonu ile seçim çalışmaları yaparken, milyonlara hükmeden kişilerin seçim akıbetini Muharrem İnce’ye bağlaması da manidar bir duruş olsa gerek.

On yaşındaki oğlum dahi Kemal Kılıçdaroğlu gerçekten seçimi kazanmak isteseydi Muharrem İnce ile hareket ederdi altılı masa boş masraftan başka bir şey değil diyebiliyorsa, seçime girenlerin bunun farkında olmaması herkese saçma gelmez mi?

Evet, yediden yetmişe herkesi etkileyen, bütün medya materyallerine seçim süresince yasak getirmemize rağmen, on yaşında olan bir çocuğun dahi merakını cezbeden bu durumların aklıselim şekilde sonlanmasını ümit etmekten başka bir şey dileyemiyoruz.