Gösteri toplumunda empati ve samimiyet de sıkıntı yaşıyor. İnsanlar artık arkadaşlarının gerçekten ne hissettiğini değil, ne paylaştığını görüyor.
Günümüz toplumunda, ilişkiler giderek ekranlar ve sahneler üzerinden ölçülüyor. Fotoğraflar, paylaşımlar, beğeniler ve yorumlar, bir zamanlar sadece sözle ve yüz yüze yaşanan bağların yerini alıyor. Jean Baudrillard’ın “gösteri toplumu” dediği bu olgu, hayatı sürekli sergilenen bir sahneye dönüştürüyor; samimiyet ve gerçek bağlar ise perde arkasında kalıyor.
Sosyal medya, arkadaşlığı, sevgiyi ve hatta aile bağlarını bir performans haline getiriyor. İnsanlar, kendilerini ve hayatlarını başkalarına göstermek için çaba harcıyor, gerçek hisleri ise çoğu zaman saklıyor. Takipçi sayısı arttıkça, kendine duyulan güven de sanal bir ölçekte değer kazanıyor. Bu durum, insan ilişkilerini derinlikten uzaklaştırıyor; dostluklar ve yakınlıklar artık “görünürlük” ölçütüne göre değerlendiriliyor.
Gösteri toplumunda empati ve samimiyet de sıkıntı yaşıyor. İnsanlar artık arkadaşlarının gerçekten ne hissettiğini değil, ne paylaştığını görüyor. Duygular, paylaşılabilir bir içerik hâline geldiğinde değer kazanıyor; sessiz, küçük ama gerçek anlar ise çoğu zaman göz ardı ediliyor.
Oysa insan ilişkilerinin temelinde dikkat, anlayış ve güven yatar. Karşılıklı paylaşılan anılar, yaşanan zorluklar ve birlikte geçirilen sessiz zamanlar, görünür olmasa da bağları güçlendirir. Gösteri toplumu bunu unutturuyor; ama ilişkilerin özü hâlâ değişmedi.
Belki de çözüm, ekranların arkasından gerçek hayata dönmekte, küçük ama anlamlı anları görüp değerlendirmekte yatıyor. Çünkü hayat sadece gösterilen değil, yaşananla şekillenir. Ve gerçek bağlar, sahne ışıklarının ötesinde, sessizlikte gizlidir.