AA ile bu üniversite arasında farklı alanlarda işbirliği de söz konusu. AA’nın İstanbul Haber Merkezi'nde 2 Aralık’ta düzenlenen “Dijital Habercilik Eğitimi” programında, İbn Haldun Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Mehmet Karanfiloğlu sunum yapmış.

Türkiye’deki bütün üniversiteler bir yana, İbn Haldun Üniversitesi bir yana. Anadolu Ajansı, hiçbir üniversiteye göstermediği kadar ilgi gösteriyor, haber değeri atfediyor bu üniversiteye.

Web sayfasından sorguladım; AA’nın son altı ayda yayımladığı ve bu üniversitenin adı geçen haber sayısı 23’ü bulmuş. AA, bu üniversitenin akademik yılının kapanış ve açılış törenlerini dikkatle izlemekle kalmıyor; tanıtım haberleri de yayımlıyor arada.

16 Kasım’da yayımlanan İbn Haldun Üniversitesi, çok dilli eğitim modeli ve burslarla öğrencilerini dünyaya açıyor” haberi bir gün sonra da “İbn Haldun Üniversitesi, çok dilli eğitim modeli ve burslarla öğrencilerini dünyaya açıyor” başlığıyla görüntülü olarak servise konulmuş. Aktüel hiçbir yanı yok bu haberin, haber değeri de. Rektör ile konuşmuşlar, o da üniversitesini tanıtıyor. Haberdeki fotoğraf da gazetecilik ürünü değil, üzerinde oynanmış bir görsel.

Üniversitede “Darüşşifa Psikoterapi Merkezi” açılması bile AA’da, “açılıyor”, “açıldı” ve “açılışa Emine Erdoğan katıldı” gibi başlıklarla üç ayrı habere konu edildi.

AA ile bu üniversite arasında farklı alanlarda işbirliği de söz konusu. AA’nın İstanbul Haber Merkezi'nde 2 Aralık’ta düzenlenen “Dijital Habercilik Eğitimi” programında, İbn Haldun Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Mehmet Karanfiloğlu sunum yapmış.

İbn Haldun Üniversitesi’ni, Türkiye’deki bütün üniversitelerden ayıran önemli bir özelliği var; kurucusu TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı). Üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkan Vekili de Bilal Erdoğan. Buradan da anlaşılacağı gibi, bu üniversite siyasi iktidarın kanatları altına aldığı özel bir yapılanma.

Nitekim Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar ve Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç gibi iktidar mensupları da bu üniversitedeki etkinliklerde sık sık boy gösteriyorlar.

Sanırım Bilal Erdoğan’ın varlığı ve AKP iktidarının koruması altında olması, AA’nın bu üniversiteye yönelttiği özel ilginin nedenini açıklıyor. AA’nın kamu yararına, nesnel ve adil habercilik yapma sorumluluğu ise çöp tabii…

Reklamın suyunu çıkaran futbol programı

Reklam ile program içeriğinin birbirine karıştırıldığını çok gördük, ama NOW TV’deki “Efsane Futbol” programında iyice suyunu çıkardılar.

Programın bir bölümünde yorumcu Tümer Metin, üç beş cips paketini önüne alıp, bir yandan konuştu, bir yandan da haşur huşur cips yedi. O cips yerken, kamera da ona ve cips paketlerine odaklandı; karşısındaki Tugay Kerimoğlu da hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti.

Başka bir bölümde de yorumcu Ersin Düzen, ayağa kalktı, arkadaki küçük içecek otomatından bir kutu aldı. Masaya döndü, açıp içmeye başladı. Tabii kamera da onunla birlikte gezindi.

Sonra bir ara Tümer Metin de onun yanına geldi, o da bir kutu aldı. Birlikte içerlerken Ersin Düzen, “Şekersiz içecek, şekeri meyvesinden” gibisinden reklam yaptı; Tamer Metin de “Güzelll” diyerek ona eşlik etti.

NOW TV’nin yanı sıra YouTube’daki NOW Spor hesabından da yayımlanan bu programda reklam ile futbola ilişkin değerlendirmelerin bu denli iç içe geçmesi etik dışı bir durum. Yayın sırasında yiyip içmelerinin yarattığı rahatsızlık bir yana, futbol yorumları yiyecek içecek reklamına alet ediliyor; izleyenler kandırılıyor ve güvenleri paraya tahvil edilmeye çalışılıyor.

Hem de para karşılığında ticari bir ürünü övebileceklerini ilan ediyorlar. Demek ki bedeli karşılığında inanmadıkları, bilmedikleri başka şeyleri de söyleyebilirler. Bu durumda bu futbol yorumlarının başka çıkar ilişkilerinden de etkilenmeyeceğinden nasıl emin olunabilir?

1-632

Kaza haberlerinde kalıplar aşılmalı

“Katliam gibi kaza”, “Son gaz ölüme”, “Lastik patladı, 7 hayat söndü”, “Katliam gibi kaza: 7 ölü, 11 yaralı” haberlerinin ortak noktası, “yolcu otobüsünün, lastiği patladığı için sağ şeritte duran TIR’a arkadan çarptığı” bilgisiydi.

Osmaniye yakınlarındaki kaza yerinden geçilen ilk haberlerin hemen hepsinde bu bilginin yanı sıra Mehmet Avcı adlı yolcunun da otobüs şoförünün hızlı gittiğine dair anlattıkları yer alıyordu. Bu haberlere göre, bütün hata otobüs şoföründeydi.

Ancak daha sonra Osmaniye Valisi Erdinç Yılmaz “TIR'ın lastiği patlıyor ve orta şeritte duruyor. Karayolları’na haber veriyor, ancak bu sırada otobüs arkadan çarpıyor. Otobüsün hızı konusunda şu anda bilgimiz yok” bilgisini verdi. Valilik açıklamasında da lastiği patlayan TIR’ın orta şeritte durduğu, aynı şeritten gelen otobüsün de duran TIR’a arkadan çarptığı” belirtildi.

Valilik açıklaması, sadece otobüs şoförünün değil, orta şeritte duran TIR şoförünün de hatalı olduğuna işaret ediyordu. TIR şoförünün hatası, flaşörlerini yakmakla yetinip gerekli önlemleri almadan orta şeritte durması, otobüs şoförünün hatası ise dikkatsizlik, karanlık olmasına rağmen otobüsü hızlı kullanmasıydı. Nitekim her iki aracın şoförü de tutuklandı sonra.

Trafik kazalarında bildik bir “haber kalıbı” var; otobüs kazalarının nedeni “sürattir” ya da “şoförlerin uyuklaması”dır. Lastiği patlayan kamyonlar, araçlar da hep sağ şeride çekilir; hızlı şoförler gider, onlara çarpar.

Kazaların bir kısmının böyle olduğu elbette doğru. Fakat her kazanın kendine özgü nedenleri olabilir, muhabirin bir yolcunun ifadesine dayanarak bildik kalıpla haber yazmak yerine olayı incelemesi, yetkililerle görüşmesi gerekir.

Belli ki, Osmaniye-Gaziantep otoyolundaki kaza haberinde ajans muhabirleri bırakın araştırmayı, valilik açıklamasını bile dikkate almamışlar. Hatta “sağ şeritte duran TIR’a arkadan çarptı” ifadesini bile sonradan değiştirmeye zahmet etmediler, haberlerde öylece kaldı.

4-295

RSF’den Bakan Tunç’a endeks yanıtı

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Meclis’teki bütçe görüşmelerinde, Türkiye’nin “Basın Özgürlüğü Endeksi”ndeki görünümünden yakındı:

“…Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi. Türkiye 159. sırada. İsrail, Türkiye'nin önünde gösteriliyor. İsrail 2 yılda 250'den fazla gazeteciyi şehit etmiş, siz neden bahsediyorsunuz? Bu endeksleri Türkiye'yi karalama vesilesi olarak kullananlara fırsat vermeyeceğiz.”

Ben de Bakan Tunç’un bu değerlendirmesini, endeksi hazırlayan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu’na sordum:

“RSF Basın Özgürlüğü Endeksi, her ülkenin kendi topraklarında medya özgürlüğüne dair muamelesinin skoruna göre şekillenir. Bu nedenle İsrail de bu ülkede gazeteci haklarına yönelik yaklaşımı açısından değerlendiriliyor.

Sayın Adalet Bakanı, uluslararası gazetecilik örgütleri olarak yılda bir Ankara'ya gerçekleştirdiğimiz ziyaretlerimizde bize randevu verirse, Türkiye'de medya özgürlüğünün vahim halini daha yapıcı şekilde konuşabiliriz. Yargının araçsallaştırılması ve gazetecilik haklarını sistematik şekilde hedef alması RSF kadar Sayın Bakan’ı da endişelendirmelidir.

Sayın Bakan’ı, RSF'nin Gazze'de gazetecileri öldürdüğü için Ekim 2023'ten beri beş kez Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne şikayet ettiği İsrail kadar Türkiye'de gazeteci haklarına sahip çıkmaya ve ihlalleri meşrulaştırmamaya çağırıyoruz.”

Gerçekten de 2025’te, endekste İsrail 112., Türkiye ise 159. sırada. Fakat İsrail’in Gazze’deki gazeteci cinayetlerine “ülke dışı eylemler” kategorisinde yer veriliyor; İsrail askerlerinin Gazze’de 18 ayda yaklaşık 200 gazeteciyi öldürdüğü vurgulanıyor.

Nitekim RSF’nin 2025 raporunu, Yeni Şafak, “Gazeteci katili İsrail”, Sözcü de “2025 gazeteciler için en ölümcül yıl oldu” diye haberleştirdi. Anlaşılan Bakan Tunç, Endeks’in sadece sıralama bölümüne bakmış…

3-384

Özdil’in, Sözcü’deki pozisyonu ne?

Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, Yılmaz Özdil ile yan yana çekilmiş bir fotoğrafını eklediği sosyal medya paylaşımında aynen şöyle yazıyordu:

“Gazeteciliğin ve haberciliğin miti kardeşimiz Yılmaz Özdil; Sözcü televizyonu, Sözcü gazetesi ve Korkusuz gazetesinden oluşan, Sözcü Medya Grubu'nun başına geçti. Yılmaz Özdil ile grup; fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür olacaktır... Hayırlı olmasını diliyorum.”

Aslında Özdil’in, “Medya Grup Başkanı olduğu” haberleri, 1 Aralık’taki 14 kişinin işten atıldığı haberleriyle birlikte başlamıştı; Pamukoğlu’nun paylaşımı o haberlerin ardından gelmişti.

Nedense Özdil, Pamukoğlu’nu ve benzer içerikteki haberleri yalanlamak için 9 Aralık’a kadar bekledi; İpek Özbey’in sunduğu programda alaycı bir dille konuştu:

“Benim Medya Grup Başkanı veya CEO olduğumu kanıtlayan arkadaşım varsa o arkadaşı Medya Grup Başkanı yapacağız. Hayatımızda görmediğimiz yalanlarla karşı karşıyayız.”

Özdil, Sözcü TV’deki yeni yapılanmanın gazeteden duyurulduğunu, Güney Öztürk’ün Genel Müdür, İpek Özbey’in de Genel Yayın Yönetmeni olduğunu söyledi programda. Ancak görev değişiminin duyurulduğu 7 Aralık’taki Sözcü gazetesinde İpek Özbey’in şu sözleri yer alıyordu:

“Yılmaz Bey bana bu görevi teklif ettiğinde hiç düşünmedim. Aslında teklif ettiğini söylemek doğru olmaz. ‘Sen bu kanalın yeni genel yayın yönetmenisin’ dedi, bitti, net!”

Serdar Cebe de kendisini önce Burak Akbay’ın, sonra da Yılmaz Özdil’in aradığını belirtiyor, “Yılmaz ağabeye ‘Tamam, geliyorum’ dedim” diye anlatıyordu ana haber sunuculuğuna gelişini.

Garip, İpek Özbey ve Serdar Cebe’ye yeni görevlerini, Yılmaz Özdil teklif etmiş, ama o sadece yazar ve programcı, yönetimde görevi de yok! Ben Özdil’in pozisyonunu anlayamadım, Sözcü okur ve izleyicilerinin anlayabildiğini de sanmıyorum. Açıklamaya muhtaç bir durum...

Tek cümleyle:

· İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, gözaltına alınmasından hemen sonra M. Akif Ersoy ile ilgili isim vererek açıklama yapması, masumiyet ilkesinin ihlaliydi; yöneltilen suçlamalar henüz iddia düzeyindeyken hüküm verilmiş gibi yapılan yayınlar da itibar suikastıydı.

· Turkuvaz Grubu, 11 Aralık’ta “Finansın Geleceği”, Albayrak Medya da bir gün sonra “Yatırım ve Finansta Türkiye Yüzyılı” zirvesi düzenledi; her iki zirveye de Halkbank ve Ziraat Bankası gibi kamu bankaları ile Cengiz Holding ve Limak gibi şirketler sponsor oldu.

· Türkiye gazetesinin “Bu bir ilandır” ibaresiyle yayımladığı bir akaryakıt şirketinin sentetik yakıt tanıtımını Akşam, “Enerji dönüşümüne teknolojik katkı” diye haber gibi yayımladı.

· Geçen haftaki “Fidan’ın gazeteciyle samimi pozu” yazımda eksik kalmış; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın toplantısında yaşananlar, ilk olarak Avrupa Postası adlı sitenin “Berlin’de Dışişleri Bakanı Fidan’la poz yarışı gazetecilik krizine dönüştü” başlığıyla haber yapmıştı.

· Türkiye gazetesi yazarı Nur Tuğba Aktay, “medya sahipliğinin MASAK-MİT incelemesine tabi tutulmasını”, “medya sahipliğinde milli sermayenin zorunlu olmasını” istedi.

· Sabah, “TGC’den Sabah’a haber ödülü” haberinde, TGC 49. Sedat Simavi Ödülü alan öbür gazetecilere ve kurumlarının adlarına yer vermedi.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]