DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, parti genel merkezinde gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Merkez Yürütme Kurulu (MYK) kararlarını açıklayan Doğan, konuşmasına vefat eden gazeteci Celal Başlangıç'ı anarak başladı.

Doğan, şöyle konuştu:

''1 Mayıs mitinginin engellenmesi milyonlarca insanın yaşadığı bir kentin adeta ablukaya alınması onlara gözaltı, soruşturma yetmezmiş gibi bir de tutuklamalar. Ve nihayetinde ne engellenmiş oluyor? Anayasal bir hakkın kullanılmaması engellendi. Uygulanmayan AYM ve HİM kararlarından bazılarını hatırlatmak istiyorum. Özellikle bugünlerde hatırlatmanın da çok önemli olduğunun da altını çizerek. Gezi davasını mı, 16 Mayıs'ta görülecek Kobani kumpas davasını mı, Can Atalay'ı mı, Cumartesi Annelerini mi? Bu listeyi uzatabiliriz.

"Okulda, evde, sokakta ne yazık ki şiddet bitmiyor"

Bu arada 19 milyon öğrenciyi, milyonlarca ebeveyni, 1 milyonun üzerinde eğitimciyi etkileyecek yine tekliyi esas alan katı ve yasaklayıcı bir müfredat da çıktı karşımıza. Bu müfredat kimlerle yapıldı, nasıl yapıldı, sürece kimler dahil edildi bunları da bilen yok. Bu konudaki sorulan bütün sorulara da verilen bir yanıt da yok maalesef.

Bir türlü manşete çıkamayan bir konuya da özel olarak değinmek istiyorum. Dün Ankara'da IŞİD tarafından kaçırılan adı Ayşe olarak değiştirilen 9 yaşındaki kız çocuğunun davasının dördüncü duruşması görüldü. Duruşma tahmin edilebileceğiniz üzere kapalı görüldü. Bu da şaşırtıcı değil. Yine şaşırtıcı olmayan başka bir şey de bu duruşmada tutuklu yargılanan kimse yok. Kimse tutuklu yargılanmadığı gibi 9 yaşındaki kız çocuğunun gerçek ailesini bulmak için herhangi bir çaba da yok. Aksine bu çocuğun ve diğer madurların hak arayışları engelleniyor ve sesleri duyulmuyor. 2014 yılında binlerce çocuk ve kadın IŞİD tarafından kaçırıldı, esir alındı. Ve bu çocuklardan biri de işte adı Ayşe olarak değiştirilen dün de Ankara'da davasının dördüncü duruşması görülen çocuk. Manşete çıkamayan bu konuya da DEM Parti olarak, özel olarak değinmek istedik. Olayı yakından takip ediyoruz.

Okulda, evde, sokakta ne yazık ki şiddet de bitmiyor. Kadın cinayetleri adeta bir kırıma dönüşmüş vaziyette. bunlar tabii ki tepit edilebilen ve elde edilebilen verilerle ortaya çıkan rakamlar, muhtemelen sayılar daha fazla, Nisan 2024'te en az 30 kadın ve 2 çocuk öldürüldü. Sorumluluk alması gereken bakanlık bu konuya ilşikin 'şiddet tüm dünyanın sorunu' diyerek bunu söylemekle yetinebiliyor. Bir yandan da kadın ve çocuklara yönelik bu şiddeti olağanlaştırma girişiminde bulunuyor. Daha birkaç gün önce öğrencisi tarafından vurularak öldürülen bir öğretmenin ardından bugün eğitimciler Türkiye'de iş bırakıyor. Niye iş bırkaıyor, hangi taleple iş bırakıyor? Can güvenliğimiz sağlansın gerekli tedbirler alınsın diye iş bırkaıyor. İbrahim Okdoğan'ı burada saygıyla anıyoruz ve şunu söyleyelim; 74 yaşında emekli bir öğretmen niye çalışmak zorund akalıyor bu ülkede? Bur sorunun yanıtını kim verecek? Kimler bu olay karşısında sorumluluk hissedecek? Eğiitmcilerin ve aslında pek çok insanın can güvenliği olmayan bir ülkede yaşadığı hissiyle yaşamasının müsebbibi kimler? Aslında kimler olduğu aşikar, biliniyor ama buna rağmen bu iktidar bütün bu yaşananlara karşı herhangi bir sorumluluk hissettiğine ilişkin bir emare ortaya koymuyor.

CHP'li Çelik: Neoliberal politikaların karşısına sosyal demokrat uygulamaları koyacağız CHP'li Çelik: Neoliberal politikaların karşısına sosyal demokrat uygulamaları koyacağız

"Ne yazık ki 12 Eylül Darbe Anayasası'nın uygulanmadığı günlerden geçiyoruz"

Anayasa DEM Parti için yalnızca bugünle yada güncel tartışmalarla sınırlandırılabilecek bir tartışma değil. Onlarca yıldır sivil anayasa, demokratik bir anayasa, yeni bir anayasa ihtiyacı için mücadele veren bir parti geneleniğinden bahsediyoruz. Peki yalnızca sivil olması Anayasa'nın? Hayır değil. Aynı zamanda yeni ve demokratik olması gerekir. Bunun olması için ne yapmak gerekir? Toplumsal bir uzlaşıya dayanması gerekir. Toplumsal bir sözleşme niteliği taşıması gerekir. Toplumsal bir uzlaşıya dayanması ve toplumsal bir sözleşme niteliği taşıyabilmesi için yeni deokratik ve sivil bir anayasanın kullanılacak yol ve yöntemler partimiz tarafından çok önemseniyor ve bu süreç dikkatle de izleniyor. Yalnızca izlemiyoruz tabii ki. Bu aslında bizim gündemimiz, hayatımız. Yine yıllardır ve en çok da Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde bu anayasa da sayısız değişiklik yapıldı. Geldiğimiz aşamada nereye vardık? Ne yazık ki 12 Eylül darbe anayasasının dahi uygulanmadığı günlerden bahsediyoruz. Anayasayı ihlal etmeyin, mevcut anayasaya bağlı kalın, mevcut anayasanın gereklerini yerine getirin çağrıları yapmak durumunda kalıyoruz.

"Cumhurbaşkanı Erdoğan da Türkiye'de bir sertlik olduğunu kabul ediyor"

Siyasette normalleşme ve yumuşama tartışmaları dedik tabii ki bu da MYK'nın gündemlerinden biriydi. Önce şunu ifade etmek gerekir ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP Lideri Özgür Özel ile yaptığı görüşmeden sonra Türkiye'de son günlerde yaşananları siyasette yumuşama dönemi diye tarif etti. Yumuşama demek için bir sertliğin kabulünün olması gerekiyor. Bu aynı zamanda cümle olarak içinde bunu barındırır. Demek ki Cumhurbaşkanı Erdoğan da Türkiye'de bir sertlik, en hafif deyimiyle söylemek gerekirse bir otoriterleşme olarak tarif ettiğimiz Türkiye'de bunu bir yandan kabul ediyor. Bunu bir yandan kabul edip, yine Adalet ve Kalkınma Partisi'nden bazı yetkilliler Meclis'te açıklamalar yaptılar ve bu açıklamalara göre bizim yıllardır söylediğimiz Türkiye'deki ekonomik krizle demokrasi ve özgürlükler dengesinin birbirini nasıl desteklediğini anlatan birtakım açıklamalardı bunlar. Doğru orantılı bir şekilde ilerlediğini söyleyen fakat buna rağmen bu konuda atıacak adımlara ilişkin henüz ortada bir emare olmadığını söylüyor ve bu davaları tekrar DEM Parti olarak hatırlatıyor ve diyoruz ki; hiçbir normalleşme hiçbir yumuşama girişimi Türkiye'de yaşayan ezilen halkları, farklı kimlikleri, dilleri, inançları dışında tutarak gerçek sahici bir normalleşme ya da yumuşama olamaz."

"31 Mart gecesi önce Hilvan'da seçim pusulaları yakıldı"

Doğan, Urfa Hilvan'da DEM Parti'nin kazandığı fakat 2 Haziran'da yenilenecek seçime ilişkin, "Seçimlerin demokratik ve adil koşullarda gerçekleştiğini söyleyenlere Hilvan'daki süreci hatırlatmak isterim. 31 Mart gecesi önce Hilvan'da seçim pusulaları yakıldı, ardından sandık görevlileri darp edildi. Öyle ki, Hilvan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında tutuklanan yedi kişiden biri de AKP'nin ilçe seçim kurulu üyesiydi" dedi.

DEM Parti'nin tüm bu zorluklara rağmen 521 farkla kazandığını söyleyen Doğan, "Kazandığımız bir seçim tekrarlanıyor, nasıl tekrarlanıyor? İlçe seçim kurulu, il seçim kurulu ve Yüksek Seçim Kurulu'nun bir parti lehine karar vermesi sonucu tekrarlanıyor. Yani iktidar partisi lehine seçim sonuçlarına nasıl müdahale edildiğini sözler de gördünüz. Hilvan DEM Parti'den kumpasla alınıyor" diye konuştu.

"Birecik'te yaşanması muhtemel olayların sorumlusu göz yumanlar"

Urfa'nın Birecik ilçesinde DEM Parti binasına düzenlenen saldırıya yönelik tepkisini dile getiren Doğan, "Gerekli önlemler alınmıyor, alınması konusunda da bir girişimde bulunulmuyor. Birecik'te yaşanması muhtemel olayların sorumlusu tüm bu yaşananlara göz yumanlar, seyirci kalanlar, ses çıkarmayanlar ve ortak olanlardır" dedi.

Kaynak: ANKA