İnsanı tanımak dünyayı tanımaktır.

Yaratılan üzerinden dünyayı keşfetmek, Kur’an’ın kelamlarından değil midir?

Akıl etmez misiniz diyerek başlayan her bir kelam, insanın öncelikle kendisini tanıması ve kendisinden yola çıkarak insanlığı ve dünyayı tanıması anlamına gelmiyor mu sizce de ?

Yaratılan bir yaprak, bir çiçekteki ahenk, küçücük bir zerre çoğu zaman bize Yaradan’ın ne kadar büyük olduğunu göstermeye yetmiyor mu ?

Yetiyor yetmesine de insana sunulan ile insanın sunulana karşı olan nankör tavrı karşısında dil kifayetsiz kalıyor.

Kur’an-ı Kerim’i detaylı bir şekilde okuyan bir birey, içeriğindeki samimiyet karşısında hayretlerini gizleyemediği gibi,

Yaradan’ın cennetini bize sunma arzusunu da net bir şekilde görebiliyor.

Samimiyet ve şefkat, insanı tamamlayan özelliklerdir. Bu sebeple dünyayı tanımak, dünyaya hizmetkar olmak değil, dünyaya hükmetmenin mesajlarını barındırıyor.

Ne yazık ki her dönemde İslamofobi etkilerini dünyanın özellikle çeşitli yerlerinde sıklıkla görüyoruz. Ancak Müslüman olan ülkemizde, sözde Müslüman olduğunu iddia edenlerin, İslam’a olan kin ve nefretini buldukları her fırsatta kusmalarını anlamlandırmakta zorlanıyoruz.

Toplum olarak birbirimize karşı ayrışmalarımız hep vardı, eksiklerimiz, sorunlarımız… ancak bu ülkede yaşayıp, bu denli İslam’a düşmanlığını haykırmaktan, dinimize ve gerek dolaylı, gerek yekten açıkça küfür etmekten imtina etmeyen, özellikle topluma mal olmuş insanların bu denli hadsizliklerinin karşılıksız kalmaması ve toplumun sinir uçları ile oynayan bu insanların bu davranışlarına karşı bir yaptırım uygulanması elzem…

İslam hariç tüm dinlere saygılı olmak,

Arapça hariç diğer dillere saygılı olmak,

Kur’an’ı Kerim haricinde diğer tüm kitaplara saygılı olmak,

Tesettür hariç her kıyafete saygılı olmak,

Osmanlı hariç her tarihe, geçmişe ve her milletin atasına saygılı olmak, toplumu kin ve nefrete sürükleyen ‘’yerli İslamofobi’’ adıyla adlandırılan bu insanların ortak özellikleridir.

Değerli okurum,

Geçim sıkıntısı, aile içerisinde gelişen sıkıntılar, mahalle, sokak, ülke içindeki sıkıntıların tamamı insani bir metotla çözüm bekler.

Bütün hepsinin dünya sevdası üzerine inşa edildiği de pek tabi ortadadır.

İmanın insanı insan etme özelliğine kapalı olanlar, imansız şekilde hayvandan daha aşağı seviyeye çekildiklerini unutmamalılar. Çünkü insanın da görevi, hayvanın da görevi bellidir.

Bugün dünyayı yaşanmaz kılan, savaşlarla beslenen vicdansız devletler, kıyameti hızlandırmak gibi saçma bir hayalin peşine düştüler. Sapkınlık sadece bununla da kalmadı.

Dinleri temsil ettiklerini söyleyenler, kendilerine göre sapkın bir inanç modeli yaratarak kendilerine nüfus sağladılar.

Sistemin bozulmasını, yani insan modelinin dengesizliği ise büyük tutarsızlıkları da beraberinde getiriyor.

Kısa bir örnekleme ile Kur’an’ın evrensel boyutuna uymadan, inancı kişisel bir hale dönüştürenlerin durumunu daha anlaşılır kılan bir örnek vermek istiyorum.

Düşünün en zeki öğrenciler tıp ve mühendisliğe gidiyor. İkinci derecede mezunlar ise iş idaresi ve iktisat gibi bölümlere giderek birinci derecede mezunları yönetiyor. Üçüncü derecede mezunlar ise siyasete yöneliyorlar ve ülkenin siyasetçileri olarak birinci ve ikinci derecede mezunlara hükmediyorlar. Fakat eğitimde tamamen başarısız olanlar ise ordu ve emniyete katılarak isterlerse onları mevkilerinden indiriyor hatta öldürebiliyorlar. En dehşet verici olansa hiçbir okula gitmeyenler, dini kullanan şarlatanları sözde cemaat ve tarikatları kullanarak, parlamentoya girerek insanlara hükmetmesini sağlıyorlar.

İnsanın genelden kişisele dönüşmesi, dönüşürken de evrensel değerleri Kur’an ile olgunlaştırması gerekirken, insanın esfele safilin seviyesine düşmesi şaşırtıcı gelmemektedir.

 Bütün bu değişimler dünyayı paylaşılır kılmaktan uzak bir hale dönüşüyor.

İnsan, vicdan ve merhamet duygusunu kaybettikçe daha da karmaşık bir hal alıyor.

Bütün bunlar insanı tanımamamıza, hatta bu konuda kişisel gelişim desteği almamızla devam ediyor.

Bir insanı şu ve şu hallerinden dolayı tanırız diyerek bilmişlik yapan bireyler karşımıza kişisel danışman olarak çıkıveriyor.

Kişisel gelişimcilerin verdiği örnekleri incelerken dikkatimi çeken bir örneği sizinle paylaşmak istedim;

Söz konusu kişisel gelişim uzmanımız insanı tanımak için ortaya saçılan donelerden yola çıkarak insanı tanıma maddelerini sıralamış.

Cümlenin başına veya sonuna konumlandırılması gereken, insanı insan yapan en büyük özelliğin vicdan ve iman olduğunu es geçerek cümle kurmuş.

‘’Bir insanı tanımak için;

Garsona nasıl davrandığına,

Eski hikayelerini anlatırken tutunduğu tavra,

Geçmişine duyduğu saygıya,

Elinde yokken ne kadar paylaştığına,

Başkası adına nasıl sevinip mutlu olduğuna,

Canı yandığı vakitler ne kadar candan yaklaştığına,

Kendisi söz konusu olduğunda kurduğu cümlelere,

Dostluğunun sebebini kendi çıkarı üzere inşa edip etmediğine dikkat edin diyor ve ilave ediyor.

İnsan, İstediği kadar şiir okusun, kedi köpek başı okşasın, serveti yığılı ya da en güzeli onun olsun sonu bellidir der yolumuza devam ederiz’’ diyor.

Tamamen sosyolojik derinlik sağlayan bu maddeleri incelediğimizde etrafımızdaki insanlarda benzer özellikler var mı yok mu diye hemen taramaya başlıyoruz değil mi?

Aslında İnsanoğlunun vicdan ve haya ekseninde eksiye düştüğü her bir zaman dilimi, onun yanlışa sürüklenmesi değil midir sizce de ?

Şöyle etrafımıza baktığımızda sahte maskelerle dolaşan ne kadar çok insan olduğunu görebiliyoruz.

Bazısı büyük bir çilenin üstesinden gelmek adına güçlü dururken, bazısı ise dünyada kendisine tanınan şansı hoyratça tüketiyor.

Bütün hepsinin birleştiği tek noktanın vicdandan uzaklaşmak, imanı sığınacak bir liman olarak görmemek, Kur’an-ı Kerim’i ise büyük bir ödev olarak görmemekten kaynaklanmıyor mu?

Halbuki kendisini ataist olarak tanımlayanların bile başı sıkıştığı, ölümle burun buruna geldiği an da Allah’ı andıkları bilinen bir gerçek iken.

Sonuç olarak yaşamın gayesini kişisel bir ödev olarak görüp, dünyanın ahirete açılacak olan bir kapı olduğunu hissetmemiz gerekiyor.

İmanın insanı insan edebilir özelliğinden uzaklaşmamamız gerektiğini, İman varsa imkanların da olabileceğini asla unutmamamız gerekiyor.

Selam ve dua ile…