Partisinin TBMM’de düzenlediği grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gündeme yönelik değerlendirmelerde bulundu.
TBMM Genel Kurulunda İYİ Parti ile yaşanan tartışma sonrası konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit, “Birileri barışa pusu kurmak istiyor. Birilerinin kanlı emelleri var, gelecek gencecik cesetlerin üzerine, tabutların üzerine elini koyup hamaset ederek yoksul Anadolu köylüsünün ölümünü alkışlayacak insanlar var” ifadelerini kullanmıştı.
Grup toplantısında Koçyiğit’in sözlerine tepki gösteren Bahçeli, “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu istişarelerinin sonuna yaklaşmaktadır. Mazisi 41 yılı bulan bölücü terör sorununun bir günde çözümünü elbet beklemiyoruz. Ancak herkesi ve özellikle muhataplarını sorumlu bir dil kullanmaya davet ediyoruz. Şehitlerimize gencecik cesetler demek doğru ve isabet kaydeden bir söz değildir. Çünkü şehitler ceset değildir, onlar bizim kahramanımız, manevi muhafızlarımızdır” ifadelerini kullandı.
“Zulümle abat olanın akıbeti berbat olacaktır”
Bahçeli’nin konuşmasından ara başlıklar şöyle;
Kanaatimce Türk siyaset hayatının 3 temel sorun alanı vardır. Bunların ağırlık merkezi de insani zaaf ve zayıflıklarla münderiçtir. Bunlardan birincisi kibirli narsisler, ikincisi işgüzar gevezeler, üçüncüsü de bencil muhterislerdir.
Eğri siyasetin doğru omurgasını inşa etmek istiyorsak teşhisteki isabeti tedavideki maharetle bağdaştırmamız lazımdır. Halka hizmetin hakka hizmet olduğunu idrak etmiş olanlar için haysiyetli ve hakikatli davranış kalıbının dışında bir başka tercihten bahsetmek akıl ve mantık dışıdır.
Erdemli olmak duruyorken entrikaya heveslenmek kasti bir hatadır. Savaş yerine barış, kutuplaşma yerine kucaklaşma, kırılma yerine kaynaşma, sürtüşme yerine diyalog, istismar yerine iş birliği, imtiyaz yerine eşitlik, çifte standart yerine adalet, baskı yerine hür irade her sorunun kör düğümünü çözecek kıvamın tarifidir.
Hepimiz aynı şeylerden konuşuyorken anlaşma ve uzlaşma vasatının bir türlü oluşmaması gerçekten ciddi bir tenakuzdur.
Türk ve Türkiye yüzyılında sürüp giden dipsiz tartışmaları mutabakata bağlamanın, kalıcı ve köklü kategorik şekilde bağıtlamanın hedefindeyiz. Bu hedef ahlakidir, tastamam akıl, izan, insaf ve insan merkezlidir. Siyasi, manevi, tarihi, kültürel ve fikri imkânlarla kireçlenmiş kronik gelişmeleri bertaraf etmek mümkündür. Çaba ve çalışmalarımız bu yöndedir.
Sanal ve sahte bir içerikten müphem olan Türk-Kürt ayrışmasını tetikleyen iç ve dış düşman cephesidir. İnanan, inanmayan laik-anti laik ikilemini tırmandıran yine aynı odaklardır.
Tarih sayfalarını biraz karıştırsanız zulüm ve zulmetin hiçbir zaman kalıcı olmadığını görürsünüz. Öyle ki zulümle abat olanın akıbeti berbat olacaktır.
Gazze’de ateşkes ve esir takası açıklaması
Gazze Şeridi’ni ihtiva eden 738 günlük şiddet ve dehşet süreci 9 Ekim 2025 tarihinde kısmen son bulmuş, nihayet İsrail ve Hamas arasında ateşkes rejimi 10 Ekim 2025 tarihinden itibaren de tesis edilmiştir.
Meskur anlaşmanın ilk aşamasının devreye girmesiyle esir takası, insani yardımların sağlanması gibi gelişmeler yaşanmaya başlamıştır.
Savaş’ı sona erdirmek amacıyla dün Mısır’da tertiplenen uluslararası zirvenin sadece Filistin-İsrail ihtilafının çözüm iklimini değil, orta doğunun istikrar ve barış arayışlarını da güçlendirmesini hasetten diliyorum.
Asıl mesele yapılan ateşkes anlaşmasının sahada uygulanması ve çatışan tarafların taahhütlerine ve imzalarına sadık kalmasıdır. İsrail’in güven vermeyen askeri ve politik tutumu karşısında da tedbirli ve ihtiyaçlı hareket kaçınılmaz bir harekettir.
7 Ekim 2023 tarihinden bu yana tarihin gördüğü ve göreceği en dramatik, en vahim savaş ve soykırım suçu İsrail tarafından işlenmiştir. Bu suçun cezasız kalması diye bir şey asla düşünülmeyecektir. Eninde sonunda İsrail başbakanı ve soykırımda payı olan Vandallar küresel adalet ve vicdan huzurunda hesap verecekler, Gazzeli şehitlerin dökülen kanlarının misliyle bedelini ödeyecektir.
Türkiye ve bölge ülkelerinin girişimiyle bir yanda huzurlu, güvenli, üniter, kaynaşmış ve iç barışı sağlamış Suriye Cumhuriyeti ile diğer yanda küllerinden yeniden doğacak Suriye’de umut ettiğimiz gelişmelere sahne olacak Filistin Cumhuriyeti ile orta doğu fırtınalı atmosferinden kurtulacaktır.
Gazze’nin huzur, güvenlik ve istikrar amacının yanında sivil, diplomatik ve teknik koordinasyonu sağlayacak bir mekanizma olarak planlanan uluslararası görev ve istikrar gücünün içinde Türkiye’nin yer alması bölgesel huzur ve sükûnete azami düzeyde katkı sağlayacaktır.
Özgür Özel ve CHP’ye sert tepki
Türkiye’miz adil ve akılcı arabulucu rolüyle bölgesel ve küresel diplomasının temel taşı haline gelmiştir. Bundan ziyadesiyle gurur ve memnuniyet duyduğumuzu söylemek isterim. Türkiye’nin kudret ve kifayeti artık herkes müsellemdir. Ülkesine ve memleketine yabancılaşmamış kim varsa bu sarih gerçeği kabullenecektir ki bunun yegane istisnası CHP genel başkanı ve yönetim kadrosudur.
Özgür Bey’in İspanya ile başlayan turunun her ayağında ülkemizi kötülemesi dahası Sayın Cumhurbaşkanımıza Gazze konusunda ‘parmağını kıpırdatmadı’ diyerek iftira atması sineye çekilecek şey değildir.
Körfez ülkelerine ve İslam dünyasıyla beraber kuzuların sessizliği içerisinde soykırımı tribünden izleyenlere boy aynası tutup, gerçekleri haykıran, ‘hala ne duruyorsunuz?’ diye çağrıda bulunan Türkiye’dir.
Konuşmamın başında kibirli narsisler, işgüzar gevezeler, bencil muhterislerden bahsetmiştim. Ne hikmetse CHP yönetimine baktığımda maalesef gördüğüm bunlardır. CHP genel başkanı geçen hafta bize parmak sallayarak konuştu. Öfkeden deliye dönüş, sinirden sanki nöbet geçiriyormuş gibiydi. Kendisine sakinlik ve soğukkanlılık temenni ediyorum ancak Özgür Bey’in yalan ve iftiralara sarılarak yaptığı çiğ siyasetin bizim nazarımızda delikli kuruşla ne bir değerinin ne de bir ederinin olamayacağını hatırlatıyorum. Kalabalıkta yapılan sahte kabadayılığın tenhada özrü kabul edilmez, edilemez.
Bizim haddimiz bu uçurum siyaset muhaliflerinin haddini bildiği kadardır. Özgür Bey’in yolu yol değildir, takip ettiği siyaseti ahlaklı siyaset hiç değildir.
Bu muhalefet patırtısının yurt dışında ziyaret ettiği her ülkede Türkiye’mizi ve cumhurbaşkanlığı kabinesini hedef alması işbirlikçi ve manda özlemi çeken bir siyasetçinin hezeyanıdır.
Özgür Bey’in Brüksel’de ikram edilen meydanda yaptığı mitingde iktidarın Trump’a çalışmaya başladığını iddia etmesi, Türkiye’mizi ayaklar altına alması gayri milli ve gayri ahlaki bir siyasetin kokuşmuş örneğidir. Yazıklar olsun, yazıklar olsun. Buna ortak olanlara da yuh olsun.
“CHP yanlış rotadadır”
Bakınız, bu yılki Nobel Barış Ödülü Venezuelalı sözde bir muhalefet liderine verildi. Bu hanımefendi, ABD’nin ülkesine müdahale etmesini isteyecek kadar zıvanadan çıktı.
Siyonizm’in hayranları arasında yerini aldı. İsrail’in bile ülkesine askeri müdahale etmesini talep etti. Bildiğiniz gibi ödülü de ABD Başkanı’na ithaf etti.
Cezaevinde bulunan eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da “Venezuela’da demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenlerin başarısı” diyerek bu bahsettiğim şahsı aldığı Nobel Barış Ödülü’nden dolayı kutladı.
İşte CHP budur. Aziz Atatürk’ün kemikleri sızlamaktadır.
CHP’de eksen kaymış, erdem kaybolmuş, Türkiye’ye ve Türk milletine muhalefet eden yabancı beslemesi bir anlayış maalesef yuvalanmıştır.
Dinamiti bulup insanlığın felaketine hizmet eden birisinin adına verilen “Barış Ödülü” elbette ve kesinlikle bizim nezdimizde rüşvetin, hilenin, emperyal heveslerin ve su katılmamış rezaletlerin küresel dolaşımından başka bir şey olmayıp yok hükmündedir.
Alın ödülünüzü tepe tepe kullanın, sonra da başınıza külah diye geçirin. Bizim için yegâne ödül Allah’ın rızasını kazanmak, milletimizin sevgi ve takdirine layık olmaktır.
Yabancı ülkelerde Türkiye’mize hakaretler yağdıran, seçilmiş Cumhurbaşkanına iftiralar savuran muhalif bir siyasetçinin adres ve yeri, hatta daha mutlu ve mesut olacağı memleketi de zannediyorum haricimizdeki herhangi bir ülkedir. Ayıptır ayıp, bu kadar ağır sıkleti millet terazinin çekmesi söz konusu değildir. İstiyoruz ki, kol kırılsın yen içinde kalsın. İstiyoruz ki, geçmişten tevarüs ettiğimiz yaraları saralım ve şifa dağıtalım. Kardeşçe ve huzur içinde yaşayalım.
Kimin ne meselesi, kimin ne diyeceği varsa oturup konuşalım, ortak aklın ve ortak iradenin refakatinde ülkemize müftehir bir siyaset ruhuyla hizmet edelim.
Ülkemizi yabancılara şikayet etmek şerefli bir tavır değildir. Arsızın güçlü olması haklının suçlu olmasının yolunu açacaktır. Çok şükür arsızlar ve arsızlık kaybedecek, haklı ve ahlaklı olanlar mutlaka kazanacaktır. CHP yanlış rotadadır. CHP’nin başındaki zat histeri krizine tutulmuştur.
DEM Parti’ye ‘gencecik cesetler’ tepkisi
Bizim sağduyu ve sükûnetle perçinlenmiş kamil duruşun her kilidi açacak anahtar işlevine ihtiyacımız vardır. Aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim sacayağında konuşmaya ve sorunları mutabakatla ele almaya asgari seviyede talebimiz olacaktır.
“Terörsüz Türkiye” de bu hedeflerden birisidir.
Bu süreçte heyecanla çılgınlık arasında kesin bir ayrım yapmak, yanlışa yorulabilecek şuursuz tezahürat ve telaffuzlardan kaçınmak elzemdir. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu istişarelerinin sonuna yaklaşmaktadır.
Mazisi 41 yılı bulan bölücü terör sorununun bir günde çözümünü elbet beklemiyoruz. Ancak herkesi ve özellikle muhataplarını sorumlu bir dil kullanmaya davet ediyoruz.
Şehitlerimize gencecik cesetler demek doğru ve isabet kaydeden bir söz değildir. Çünkü şehitler ceset değildir, onlar bizim kahramanımız, manevi muhafızlarımızdır. Al-i İmran Suresinde buyurulduğu gibi, “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler.”
TBMM çatısı altında taşkın sloganlara da asla yer ve gerek yoktur. Herkes ve hepimiz “Terörsüz Türkiye” hedefinin sekteye uğramamasına özenle dikkat etmeliyiz.
Maksimalist taleplerin gündeme gelmesinden kaçınmalıyız. Sorumsuz ve suçlayıcı üsluptan uzak durmalıyız. Bilinmelidir ki, her şey Türkiye içindir. Hepimiz Türk milletiyiz.
Denizi geçtikten sonra derede bocalamanın hiç kimseye faydası olmayacaktır. Terörsüz Türkiye Türk milletinin müşterek arzu ve amacıdır. Bu arzu ve amaçtan sarfınazar edenler ahlaken, tarihen, vicdanen ve siyaseten çok ağır sonuçlarla karışılacaklardır. 27 Şubat İmralı açıklaması dışında hiçbir söz, tez, teklif ve değerlendirmenin hükmü yoktur.