Tıp bilimlerinde ve araştırmalarında erkek bedenine odaklanma, kadın bedeninin sistematik olarak göz ardı edilmesine neden oldu. Bu yaklaşım kadın sağlığı alanında ciddi eşitsizlikler doğurdu. 2019 -2023 yılları arasında Birleşik Krallık’ta düzenleyici onaya sunulan klinik deneylerin yüzde 6,1’i yalnızca erkekleri kapsarken, yalnızca kadınları içeren çalışmalar yüzde 3,7’de kaldı. Hamile kadınların dahil edildiği çalışmaların oranı ise yalnızca yüzde 1,1 olarak kaydedildi.

Kadınların araştırmalarda yetersiz temsil edilmesi, kardiyovasküler hastalıklar ve Alzheimer gibi pek çok hastalıkta tedavi etkinliğinin cinsiyete göre farklılık göstermesine rağmen bu farkların görmezden gelinmesine yol açıyor. 2011 yılında yapılan bir araştırma, kardiyovasküler dergilerde yayımlanan hücre çalışmalarının yüzde 69’unda yalnızca erkek hücrelerinin kullanıldığını, yüzde 76’sında ise cinsiyetin belirtilmediğini ortaya koydu. Kadın hücreleri, hormonal döngüleri nedeniyle “karmaşık” kabul ediliyor; bu da kadınlara özgü biyolojik yanıtların yeterince incelenmemesine neden oluyor.

Erkek bedeni norm kabul edildi, kadın bedeni ihmal edildi

Kadın bedeninin tıp eğitimindeki temsili de sınırlı. Avustralya’da 2008-2013 yılları arasında yayımlanan 17 anatomi ders kitabında yapılan bir analizde, cinsiyeti tanımlanabilen 6 bin 44 görselin büyük çoğunluğunun erkek bedenini temsil ettiği tespit edildi. Kadın bedenine dair görseller ise yalnızca üreme sistemine dair bölümlerde yer aldı. Bu durum, tıp öğrencilerinin kadın bedenine dair eksik ve stereotipik bilgilerle yetişmesine yol açıyor.

Kadın sağlığı konularının araştırma finansmanında geri planda kalması da önemli bir eşitsizlik alanı olarak öne çıkıyor. Kadınların yaşamları boyunca ciddi üreme sağlığı sorunları yaşama oranı yüzde 33 olmasına rağmen bu alanda yapılan araştırmalar yetersiz kalıyor. Klinik çalışmalarda yeterince temsil edilmeyen kadınlar, ilaçlara karşı erkeklere kıyasla yüzde 52 daha fazla advers reaksiyon bildiriyor. Uzmanlara göre bu da cinsiyet temelli ayrımcılığın önemli bir sonucu.

“Kadınlar tıp bilimi için görünmezdi”

Konuya ilişkin bazı temel sorular ve değerlendirmeler ise meselenin tarihsel, yapısal ve kültürel boyutlarını da gözler önüne seriyor.

CHP’li Vecdi Yüce'den DİSK’e tepki: İzmir’de greve çıkıyorsun, Kırklareli’nde susuyorsun
CHP’li Vecdi Yüce'den DİSK’e tepki: İzmir’de greve çıkıyorsun, Kırklareli’nde susuyorsun
İçeriği Görüntüle

Konuyla ilgili Elips Haber’in sorularını yanıtlayan Doktor Melsa Rojin Oyur şunları söyledi:

Tıp araştırmalarının tarihsel gelişimi içinde erkek bedeninin “norm” olarak kabul edilmesinin temel nedenleri nelerdir ve bu yaklaşımın günümüz tıbbındaki kalıcı etkileri nelerdir?
Bu konuda, kadınların kariyerlerini doktor olarak inşa etmesinin yaklaşık 19. yüzyıldan itibaren mümkün olması etkili olabilir. Kadınların pek çok konuda toplumdan yüzyıllar boyunca izole edilmiş olması, onları tıp bilimi için de görünmez kıldı, ayrıca kadın bedeni hakkında pek çok “ayıp ve yasak” olmasının kadınların doktorlara erişimini de zorlaştırdığını düşünüyorum.

"Kadın bedenini eksik öğrenen hekim, hastasına eksik yaklaşır"

Tıp fakültelerinde kullanılan eğitim materyallerinde kadın bedeninin genellikle yalnızca üreme sistemi bağlamında gösterilmesi, hekimlerin klinik uygulamalarını ve hasta yaklaşımını nasıl biçimlendiriyor?
Tıp fakültelerinde kadın bedeninin çoğunlukla yalnızca üreme sistemiyle ilişkilendirilerek gösterilmesi, hekimlerin hem klinik kararlarını hem de hasta iletişimini doğrudan etkiliyor. Anatomi kitaplarında, eğitim slaytlarında ya da vaka örneklerinde erkek bedeni “varsayılan model” olarak sunuluyor. Bu da öğrencinin zihninde bir “normal beden” algısı yaratıyor ve kadın bedeni bu normdan sapma gibi algılanabiliyor.

Klinikte bu durum şu şekilde yansıyor: Kadın hastaların kardiyovasküler semptomları erkek tipine uymuyorsa daha geç tanı konabiliyor, ağrı şikâyetleri psikolojik nedenlere bağlanabiliyor ya da belirtiler atlanabiliyor. Özellikle kronik ağrı, otoimmün hastalıklar, hormonal bozukluklar gibi alanlarda kadın hastaların deneyimi daha az ciddiye alınıyor.

Kısacası, kadın bedeninin yalnızca üreme işleviyle tanıtıldığı bir eğitim sisteminden geçen bir hekimin kadın hastasını bütüncül değerlendirmesi çok zor. Bu eksiklik hem tanıda hem de tedavi planlamasında doğrudan hatalara yol açabiliyor. Tıp eğitiminin cinsiyetler arası fizyolojik farklılıkları derinlemesine ele alması artık bir tercih değil, zorunluluk.

 Kadınlara özgü sağlık sorunlarının araştırma fonlamasında önceliklendirilmemesinin nedenleri nelerdir ve bu durumu düzeltmek için hangi sistemsel değişikliklere ihtiyaç var?
Kadınlara özgü sağlık sorunlarının geri planda kalması rastlantı değil; tarihsel, yapısal ve ekonomik nedenlerin ürünü. Fon dağılımına karar veren kurullarda kadın temsilinin az olması, kadın sağlığı konularının daha az görünür olmasına neden olmuş olabilir. Aynı şekilde araştırmacıların büyük kısmının da erkek olmasının, araştırma konularının seçiminde önyargılara yol açmış olması muhtemel. Benim fikrime göre, bu konuyu düzeltmek için cinsiyet eşitliğini gözeten fonlama politikaları önceliklendirmeli. Çalışmalarda cinsiyet bazlı analizin zorunlu hale getirilmesi, kadın bedenini tanımak konusunda gelecek nesillere yardımcı olacaktır.

Tıp bilimi, erkek bedeni üzerinden şekillendiği için bugün kadınlar hâlâ yanlış teşhis ve tedavilerle mi karşı karşıya kalıyor?
Evet, tıp biliminin tarihsel olarak erkek bedeni üzerinden şekillenmiş olması, günümüzde kadınların hâlâ yanlış teşhisler, eksik tedaviler ve yetersiz araştırma temsiliyeti gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmasına neden olmakta. Araştırmalar, kadınların “ağrı” semptomlarının erkeklere kıyasla daha sık “psikolojik” olarak değerlendirildiğini gösteriyor.

‘’İlaçlar ve tedaviler erkek bedeni baz alınarak tasarlanıyor’’

Kadınların ilaçlara erkekler üzerinden yapılan doz hesaplarıyla tedavi edilmesi, aslında tıbbi bir ayrımcılık biçimi değil mi?
Kadınların hormonal yapısı, vücut yağ ve kas oranı, mide boşalma süresi gibi pek çok faktör erkeklerinkinden farklı. Nitekim piyasadan çekilen pek çok ilacın ortak özelliği, kadınlarda beklenmeyen yan etkilerin görülmüş olması.

Sizce “evrensel” kabul edilen tıbbi bilgi aslında yalnızca “erkekler” için mi geçerli? Kadınlar bu bilimin neresinde?
Günümüzde artık bu konuda daha iyi bir noktada olduğumuzu söyleyebilirim. O yüzden evrensel tıp biliminin şu anda tamamen erkekler üzerine olduğunu düşünmesem de, tamamen cinsiyet bazlı bir sistem olduğunu da söyleyemeyeceğim.

Tıp biliminde ve araştırmalarında erkek bedeninin odak alınması birçok kadın hastalığının tıp bilimleri tarafından önemsenmemesine ve kalıcı tedavilerinin bulunmamasına neden olmuş mudur?
Evet, mesela araştırmalar kalp krizinin yaygın semptomları olarak bilinen semptomların erkeklerde görüldüğünü, kadınların ise daha farklı semptomlar gösterdiği için kadınlarda kalp krizinin daha sık atlanabildiğini gösteriyor. ayrıca kadınların hastalıkları maalesef “hastalık hastalığı” “ilgi görme ihtiyacı” gibi değerlendirilebiliyor. Aynı şekilde, pek çok kadının hayatını zorlaştıran Dismenore, Endometriozis, PCOS gibi hastalıklar gereken önemi görmüyor.

Tıpta cinsiyet eşitliği mümkün mü?
Uzmanlar, tıpta cinsiyet temelli önyargıların kırılması için yalnızca daha fazla kadın doktorun değil, daha adil fonlama politikalarının, cinsiyet ayrımını gözeten araştırma tasarımlarının ve eşit temsiliyetin gerektiğini vurguluyor. Kadınların sağlık sisteminde yalnızca “hastalar” değil, bilgi üreticileri olarak da yer alması bu dönüşüm için hayati önemde.

Muhabir: Albina Sıla Aslan