Toplumda "zayıflık" ideali giderek yaygınlaşırken, anoreksiya nervoza gibi yeme bozuklukları genç yaşta ölümcül riskler taşıyan ciddi hastalıklara dönüşebiliyor. Endokrinoloji Uzmanı Prof.Dr.Selçuk Dağdelen, bu hastalığın başlangıçta ruhsal görünümlerle ortaya çıktığını, ancak hızla hormonal sistemi etkileyerek adet kesilmesinden kemik erimesine, kalp ritim bozukluklarından kısırlığa kadar pek çok ciddi sonuca yol açtığını vurguluyor. Dağdelen, özellikle ergenlik döneminde başlayan vakalarda erken müdahale edilmezse hastalığın kronikleşebileceğine dikkat çekiyor.

Nihal Candan’ın ölümü ile birlikte yeniden gündem olan anoreksiya nervoza hastalığı ile ilgili Elips Haber'e konuşan Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Dağdelen şunları söyledi;

Selçuk Dağdelen

Kilo kaybıyla birlikte hormonal sistem devreye giriyor

Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Dağdelen’e göre anoreksiya nervoza, psikiyatrik bir hastalık olarak başlasa da kilo kaybının başlamasıyla birlikte endokrin sistem devreye giriyor. Metabolik durumun değişmesine uyum sağlamak isteyen vücut, en belirgin değişimi hipotalamik düzeyde gerçekleştiriyor ve bu da adet döngüsünün durmasına neden oluyor.

Tedavide gecikme halinde endokrin sistemde bazı hasarların kalıcı olabileceğini belirten Dağdelen, özellikle kemik sağlığının bu durumdan ciddi biçimde etkilendiğini söylüyor. Kilo alımıyla birlikte adet görme ve doğurganlık gibi işlevlerin geri dönebileceğini ifade eden Dağdelen, buna karşın kemik kırık riskindeki artışın hastalık sonlansa dahi sürebileceği uyarısında bulunuyor.

Anoreksiyanın metabolik ve hormonal sonuçları yerleştikçe, psikiyatrik tablo daha da ağırlaşıyor. Bu kısır döngü, hem yeme bozukluğunu hem de psikolojik durumu kötüleştirerek tedavi sürecini zorlaştırıyor.

Sekreterine makam aracı tahsis etmişti: MYK Başkanı Necmi İlhan görevden alındı
Sekreterine makam aracı tahsis etmişti: MYK Başkanı Necmi İlhan görevden alındı
İçeriği Görüntüle

Psikiyatri ve endokrinoloji eş zamanlı yürütülmeli

Prof. Dr. Dağdelen, bu hastalıkla mücadelede multidisipliner yaklaşımın önemine dikkat çekiyor. Tanı anından itibaren sadece psikiyatrik değil, endokrinolojik takibin de yapılması gerektiğini söyleyen Dağdelen, tedavinin deneyimli merkezlerde psikiyatri, psikoterapi ve endokrinoloji iş birliğiyle sürdürülmesi gerektiğini belirtiyor.

Erken müdahale ile hastaların yarısına yakınının tamamen iyileştiğini söyleyen Dağdelen, üçte birinin ise kısmen düzeldiğini ifade ediyor. Ancak geri kalan kısmın kronikleştiğini ve bu hastaların tedavilere direnç gösterdiğini vurguluyor. Aşırı zayıflık takıntısı ve kilo alma korkusuna karşı etkili bir ilacın henüz geliştirilmediğini hatırlatan Dağdelen, özellikle ergenlik döneminde başlayan ve başka psikiyatrik rahatsızlıklarla birlikte görülen vakalarda sürecin daha ağır ilerlediğini dile getiriyor.

Anoreksiyanın tedavisinde öncelik psikiyatrik müdahaledeyken, endokrinolojik yaklaşımlar çoğunlukla vücuttaki hasarı onarmaya yönelik oluyor. Kritik eşiğin altına düşen kilolarda hastaneye yatırılarak kalori ve besin destekleri sağlanıyor. Bununla birlikte elektrolit, mineral ve vitamin takviyesi ile hormon tedavileri de uygulanıyor.

Popüler kültür bedeni şekillendiriyor

Anoreksiya nedeniyle ölümlerin günümüzde hâlâ yaşanmasının bir ihmal olmadığını ifade eden Dağdelen, bunun daha çok toplumsal algıların bir sonucu olduğunu söylüyor. Popüler kültür, sosyal medya ve moda ikonlarının beden algısını belirlediğini, gençlerin ise bu algının peşinden sürüklendiğini belirtiyor. “Daha ince olmak” hedefi, bir nesil için takıntılı bir hayale dönüşünce yeme bozukluklarının da kaçınılmaz hale geldiğine dikkat çekiyor.

Yeme bozukluklarının tüm dünyada tıbbın en zor hasta grubunu oluşturduğunu vurgulayan Dağdelen, bu hastaların telkin ve tedavilere direnç gösterdiğini belirtiyor. Yaşamlarını tehdit edecek düzeye ulaşsa dahi beslenmeye karşı koymalarının tedaviyi güçleştirdiğini söylüyor.

Kalp ritmi bozulması en sık ölüm nedeni

Son günlerde anoreksiya nervoza nedeniyle hayatını kaybeden Nihal Candan örneğine de değinen Prof. Dr. Dağdelen, hastaya dair tıbbi bilgileri bilmediğini belirtiyor. Ancak anoreksiya vakalarında ölümlerin sıklıkla potasyum ve sodyum gibi minerallerin eksilmesiyle oluşan kalp ritmi bozuklukları sonucu meydana geldiğini ifade ediyor. İleri evredeki anoreksiya hastalarının mutlaka hastaneye yatırılması gerektiğini belirten Dağdelen, bu aşamada damar yoluyla kalori ve elektrolit desteği sağlandığını, hormon dengesinin yeniden kurulmaya çalışıldığını anlatıyor.

Prof. Dr. Dağdelen, dramatik kayıpların önlenebilmesi için yalnızca tıp alanında değil, toplumsal farkındalık düzeyinde de adımlar atılması gerektiğini söylüyor. “Tıbbın ince beden takıntısına karşı yapabilecekleri sınırlı olabilir” diyen Dağdelen, obeziteye karşı yapılan kampanyalarda olduğu gibi, anoreksiyaya yönelik bilinçlendirme çalışmalarının da artırılması gerektiğini belirtiyor.

Muhabir: Albina Sıla Aslan