AK Parti eski Milletvekili Mehmet Metiner, Suriye’de Şam yönetimi ile SDG arasında imzalanan 10 Mart Mutabakatı sonrasında devam eden tartışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Metiner, Suriye’nin yalnızca Araplara ait bir devlet olarak tanımlanmasının doğru olmadığını belirterek yeni anayasa çalışmalarında kapsayıcı bir yaklaşımın esas alınması gerektiğini ifade etti.

Metiner, X sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Suriye’nin etnik ve mezhepsel çeşitliliğine dikkat çekerek, “Suriye sadece Arapların ülkesi ve devleti değildir. Sayısal olarak Arapların çoğunlukta olması, Suriye’nin yalnızca Araplara ait olduğu ve Arapların egemen ve imtiyazlı bir millet olacağı anlamına gelmez. Suriye’yi bir Arap cumhuriyeti olarak tanımlamak yanlıştır. Suriye orada yaşayan herkesin ülkesidir. Irkı, mezhebi ve dini ne olursa olsun orada yaşayan herkesin” olduğunu ifade etti.

Metiner, bu nedenle “Suriye Cumhuriyeti” tanımının “daha kuşatıcı ve birleştirici” olduğunu belirtti. Yeni anayasanın bu kapsayıcı tanımı esas almasının hayati önem taşıdığını vurgulayan Metiner, “İşin başında düğme yanlış iliklenirse sorunlar peşi sıra gelir. Umarım bu yanlış tanımdan vazgeçilir” dedi.

Açıklamasında Suriye’de adil bir barışın önemine de dikkat çeken Metiner, şöyle devam etti:

“Adil barış, herkese kazandıran ve kimseyi dışlamadan kazanan bir barıştır. Kılıç, tank, top, tüfek çözüm olsaydı Esad bugün iktidarda olurdu. Esad dönemine dönüş hiçbir şekilde düşünülmemeli. Herkesi kapsayan ve kucaklayan bir yeni Suriye ancak adil bir barışla toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini güçlü bir şekilde muhafaza edebilir.”

Metiner, Suriye’nin mevcut durumunu da değerlendirdi:

“Bir yanlıştan bir doğru çıkmaz. Yanlış şu: Sanki birleşik ve bütünlükçü bir Suriye var da birileri Suriye’yi bölmek istiyor. Doğrusu şu: Bölünmüş-parçalanmış bir Suriye var. İç savaştan dolayı da birbirine güvenmeyen silahlı yapılar var. Doğru önerme şu: Parçalanmış-bölünmüş Suriye herkesin Suriye’sine, yani tek Suriye’ye nasıl dönüştürülebilir?”

Metiner, çözüm yollarını iki ana başlıkta özetledi:

“- Ya gönüllülük temelinde demokratik bir entegrasyon. Suriye’nin tüm unsurlarını kurucu unsur olarak kabul edip sisteme gönüllülük temelinde dahil etmek. Bunu da ilan edilecek bir anayasada ayan-beyan belirtmek ve buna uygun bir siyasi temsil sistemi oluşturmak.

Ya da gücü elinde bulunduranın diğerlerine boyun eğdirme yoluna gittiği, boyun eğmeyenlerin de boynunu koparmaya çalıştığı zorakilik temelinde bir entegrasyon. Kılıç zoruyla bir bütünleşme.”

Mehmet Metiner, güce dayalı bütünleşmenin sürdürülemez olduğuna dikkat çekti:

“Esad dönemi, dramatik bir iç savaş deneyimi eşliğinde doğru okunursa dosdoğru çözüm bulunabilir. Bunun için herkesin üstüne düşeni yapması şart. Yeni bir iç savaş kimin galibiyetiyle biterse bitsin, o savaşın kazananı Suriye olmayacaktır. Araplar, Kürtler ve Türkler olmayacaktır. Asıl kazanan, Suriye’nin kendi iç barışını adil bir anlayışla tesis edip tek ve bütün olmasını istemeyen malum güç odakları olacaktır.”

Metiner, demokratik bütünleşme için güven ikliminin şart olduğunu vurguladı:

“Gönüllülük temelindeki demokratik bütünleşme, ha deyince hemen uygulanacak bir iş değil. Bunun için güven ikliminin oluşturulması gerek. Temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan anayasanın ilanı, herkesi kapsayan güçlü bir siyasi temsil sisteminin merkezde oluşturulması ve yerelde de bu temsili tahkim edecek bir yönetim modelinin inşası, tek ve güçlü Suriye için yegâne çözüm yolu olarak görünüyor.”

Suriye’de etnik ve mezhepsel temelli ayrışmalara karşı uyarıda bulunan Metiner, merkez-yerel yönetim ilişkisinin de demokratik temelde inşa edilmesi gerektiğini belirtti. 10 Mart Mutabakatı’nın bağlayıcı olduğunu hatırlatan Metiner, tarafların yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi:

“Kolay olan yol, hemen kılıca sarılmaktır. Kılıçla ve kanla sağlanacak barışın galip olana da gerçekte hiç bir fayda sağlamadığı, tersine zarar olarak geri döndüğü onca acı yaşanmışlıklardan anlaşılmadıysa, Allah akıl fikir versin demekten başka geriye söz kalmaz.”

Metiner, Türkiye’nin bu süreçte adil bir barışın sağlanmasında öncü rol oynayacağını ve SDG’nin de kurucu lider Öcalan’ın çağrısına uyması gerektiğini belirterek, şunları ekledi:

“Herkese kazandıracak bir güvence sisteminin oluşturulması halinde süreç çözüme kavuşabilir. Umarım ve dilerim süreç bozguncularının zil takıp oynayacağı o meşum ve kanlı günler geri dönmez.”

Muhabir: Halil Kızılırmak