Bilmiyorlar. Bilmediklerini de bilmiyorlar. Bilmek de istemiyorlar.

En temel hakikatleri girişte ifade edelim: Evrim bir olgudur. Doğada mevcut olan hakikatlerden bir hakikattir. “Evrim teorisi” ise doğada gözlemlediğimiz bu olguyu bilimsel metodolojiyle açıklama çabasının adıdır. Evrim bir iman konusu değildir. Tıpkı taşı havaya attığımızda tekrar yere düşmesinin bir iman konusu olmadığı gibi. Biz öyle olacağına iman etsek de etmesek de taş yere düşer. Taşın neden ve nasıl yere düştüğünü bilimsel yöntemle açıklarız. Bu açıklama zaman içinde gelişir, derinleşir, eksikleri varsa giderilir. Örneğin Newton’un ortaya attığı yerçekimi açıklaması Einstein tarafından geliştirilerek kütle çekiminin bir uzay zaman bükülmesi olduğu açıklamasına evrildi ve geliştirildi.

“Evrim teorisi” de canlıların çeşitlenmesinin, çoğalmasının, yok olmasının, değişiminin neden ve nasıl gerçekleştiğini ortaya koyan bir bilimsel açıklamadır. Teori sözcüğü günlük dilde ima edildiğinin aksine farazi, gerçekliği kanıtlanmamış anlamına gelmez. Bilimsel terminolojide teori, defalarca sınamadan başarıyla geçmiş, olgularla desteklenmiş, verilerle güçlendirilmiş bilimsel açıklamaya verilen addır.

Şu an bu yazıyı okuyabilen herkes, bu anlatılanlar hakkında çok daha kapsamlı bilgiye ulaşacak imkâna sahip.

“Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır.” (Matta, 7:7-8)

“De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Kuran-ı Kerim, Zümer, 9)

Bu terminolojik girişten sonra başlıktaki iddiaya gelelim: Evet Türkiye’de evrim teorisi karşıtlığının bir dönem bayraktarlığını yapan ve bu anlamda ülkeye büyük zararlar veren Adnan Oktar suç örgütü tasfiye edildi. Liderleri hapse atıldı. 12 Eylül döneminde yargılandığı mahkeme salonunda MHP genel başkan yardımcısı Agah Oktay Güner’in söylediği gibi fikirleri iktidarda ama kendileri hapiste. Sadece Adnan Oktar’la da bitmiyor iş. Ondan önce evrim karşıtlığını Türkiye’de gündeme getiren bir isim daha var: Fethullah Gülen. 1970’lerde verdiği konferanslarda dini evrim teorisinin karşısına konumlandıran öncü isimlerden. Bu iki ismin akıbeti ve bağlantıları ne kadar ilginç bir benzerliğe sahip değil mi? Fethullah Gülen, bizzat ABD eliyle kollanıp büyütülmüş, tüm operasyonları ABD tarafından desteklenmiş bir istihbarat maşası. Zamanında bu olguları dile getirenleri zamane engizisyonlarında yakmak isterlerdi ama heyhat, bugün o engizisyon mahkemelerinin sahipleri kendi geçmişlerinin de en büyük inkârcısı oldular. Gülen’in Türkiye’ye karşı kullanılan bir maşa olduğunu şimdi en çok onlar haykırıyorlar. Hakikat böyledir. Hakikate direnilmez. Önünde sonunda kendini kabul ettirir. Bilimsel hakikatlere direnenler de 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi türlü musibetlerle sınanarak, büyük bedeller ödeyerek, zarar görerek olguları kabul etmek durumunda kalır.

Adnan Oktar suç örgütü de yıllarca ABD Evangelist Kilisesi’ne bağlı kuruluşların fonladığı “Yaratılış Atlası” gibi çalışmalarla Türkiye’de evrim karşıtlığının ana karargahı oldu. Bir zamanlar her üniversiteye, her akademisyene dağıtılan, içeriği büyük ölçüde evrim karşıtı evangelistlerin zırvalarından aparılmış bu devasa kitaptan onbinlerce kopya üniversitelere, hocalara tek tek dağıtıldı. Hatta aynı uygulamayı Fransa’da Fransızca basılmış versiyonuyla yapmaya kalktılar ve Fransız hükümeti alarma geçip bu kitapları toplattı! Bu kitap görünümlü şarlatanlığı yaymanın devasa maliyeti ABD’li evangelist kuruluşların desteğiyle karşılandı.

Kökü dışarıda bu iki suç örgütünün Türkiye’de bilim ve evrim karşıtlığının bayraktarlığını yapması tesadüf değil. Müslüman toplumlarda cehaletin, taasubun, bilim karşıtlığının yaygınlaşması Batılılar için geçmişten günümüze önemli bir kaldıraç işlevi gördü. Bu toplumların işbirlikçi yöneticiler eliyle kolaylıkla denetlenmesi için din kisveli cahilleştirme projelerine destek verildi. Türkiye’de bu çabaların kökenlerini Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına kadar götürmek mümkün ama ayrı bir yazının konusu.

Evrim konusu 2017 yılında Türkiye’de biyoloji dersi müfredatından kaldırılmıştı. Ancak bu tarihe kadar da evrimin zaten hakkıyla öğretildiği söylenemez. Öncelikle öğretmenlerin konuyu bilmesi ve öğretmeye istekli olması gerekiyor. Burası şüpheli. İkincisi, evrim konusu biyoloji müfredatı planlamasında eğitim öğretim yılının son haftalarına yerleştirilmişti ki üniversite sınavına girecek öğrencilerin son haftalarda okula gitmemesi yerleşik bir teamül halini almıştı. Velhasıl, Türkiye’de okullarda evrimin öğretilmesi zaten fiilen sakatlanmıştı. 2017’de resmi darbe vurulmuş oldu.

Hükümetin yakın zamanda ortaya attığı ve ne olduğu, ne tür bir gelişme iddiası taşıdığı kimse tarafından anlaşılmayan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” denilen yeni müfredat çerçevesinde ise yaratılış anlatısı tamamen eğitimin merkezine oturtuluyor. MEB’in aynı başlıkla yayımladığı kitapçıkta “Biyoloji Dersi Öğretim Programının Temel Felsefesi ve Özel Amaçları” başlıklı bölümde bu çaba resmen ilan ediliyor:

"Öğrenciler, bilim ve yaratılış arasındaki ilişkiyi anlamlandırarak daha derin bir kavrayışa sahip olabileceklerdir. Bu doğrultuda canlıların var oluşuyla ilgili doğruluğu ispatlanmamış teoriler olmakla birlikte Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında geliştirilen biyoloji dersi öğretim programıyla yürütülen eğitim süreçlerinde yaratılış teorisi benimsenmektedir."

Bu pasajda bahsi geçen “doğruluğu ispatlanmamış teori”nin evrim teorisine gönderme olduğunu anlayabilirsiniz. Bunun yerine “doğruluğu ispatlanmış olan” yaratılış anlatısı merkeze alınacakmış. Yaratılış anlatısı bir iman meselesidir. İman eder veya etmezsiniz. İspat olsa iman olmazdı. İman tanımı gereği ispata ihtiyaç duymaz. Bu nedenle bilimsel etkinliğin dışında kalır. Siz bir inat uğruna inançlarınızı bilimsel etkinliğin karşısına yerleştirirseniz, bilimsel yöntemle kavgaya tutuşursanız er ya da geç kaybedersiniz. Evrim teorisinin inkârı modern tıbbı, ilaç araştırmalarını, biyokimyayı, sağlık çalışmalarını tümden inkâr etmek demektir. Çağın en güçlü silahı olan bilgiden yoksun zombi nesiller yetiştirerek ülkemizi hasımlarının elinde oyuncak etmektir. Kaybedeceğiniz mutlak olan bu savaşta sorun sadece kendinizi değil, tıpkı  Fethullah Gülen ve Adnan Oktar suç örgütlerinin yaptığı gibi binlerce insanı ve koca bir ülkenin gelecek potansiyelini, zamanını ve zenginliğini de beraberinizde heba edersiniz.

Fethullah Gülen kaybetti, Adnan Oktar kaybetti, onların yarım bıraktığı yerden fikirlerinin bayraktarlığını yapma iddiasına tutuşanlar da önünde sonunda kaybeder ama kendileri kaybederken beraberinde hepimizi büyük acılara ve felaketlere sürükler.