Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'e 20 Şubat’ta yayınlanan 83 sayfalık iddianamede ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ iddiasında bulunuldu. 12 yıl önceki telefon görüşmelerinden gizli tanıklara, bir önceki çözüm sürecinde isminin bilgisi dışında anılmasına çeşitli gerekçeler ileri sürüldü. T24'ten Murat Sabuncu'nun sorularını yanıtlayan Ahmet Özer, söz konusu iddialara ilişkin, "Öcalan’ın mektubu yüzlerce ulusal ve uluslararası basın mensubu önünde okunuyor. Bahçeli bu görüşleri çok önemli ve değerli buluyor. Ben ise sırf 11 yıl önce adım İmralı görüşmelerinde geçti diye hapiste tutuluyorum. Bu ne yaman çelişki. Bunun izahı var mı? Üstelik o görüşmede adı geçenlerden biri de şimdiki Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş" ifadelerinde bulundu.
“Dosya boş, iddialar mesnetsiz olunca yalancı gizli tanık icat ettiler”
Tutuklanma sürecini anlatan Özer, "9 Ekim 2024 tarihinde İstanbul’a yeni başsavcı atandı. 22 Ekim de Bahçeli Meclis’te o çok tartışılan nevi şahsına münhasır konuşmayı yaptı. 29 Ekim’de hem Esenyurt Meydanı’nda Cumhuriyet Bayramı’nı kutladık, hem de İstanbul Valisinin daveti ile düzenlenen 29 Ekim resepsiyonuna katıldım. 30 Ekim sabaha karşı bir şafak operasyonu ile gözaltına alındım daha savcılıkta ifade verirken Esenyurt’a kayyum atandığı haberleri yandaş medyada çıktı, boş ve düzmece bir dosya ile jet hızı ile tutuklandım ve yandaş medyanın önceden yazdığı gibi bir gecede vali yardımcılığına terfi eden kişi sabahleyin Esenyurt’a kayyum olarak atandı. "Ver belediyeyi, gir içeri suçunun ne olduğuna sonra karar veririz" deyip tutukladılar beni. Dosya boş, iddialar mesnetsiz olunca da o zamana kadar olmayan ve bana ne kollukta ne savcılıkta ne de hakimlikte hiçbir beyanı sorulmayan bir yalancı gizli tanık icat ettiler. Bütün bunlar bu davanın siyasi bir dava olduğunun amacının seçimle alamadıkları Esenyurt’u kayyumla ele geçirmek olduğunun ayan beyan göstergesidir." diye belirtti.
“Akıllarında her koşulda seçimi kazanabilecekleri bir modele geçmek var”
Bahçeli’nin çıkışının AKP’ye oy kaybı yaşayacağı endişesi yarattığını ve bu nedenle "terörle mücadeleyi sürdürüyor" görüntüsü altında kayyım atamaları yapıldığını ifade eden Özer, "Bahçeli’nin ısrarını sürdürmesi Öcalan ve DEM’in, Bahçeli’nin başlattığı girişime sıcak bakması, sürecin hızla yol alması ve Öcalan’ın açıklaması AKP ve Erdoğan’ın bu gelişmelerden doğacak siyasi kazanımları hanelerine yazmak için süreci açıktan sahiplenmeye götürdü. Ne ki, bu sürecin ihyası ister istemez hukuka dönmeyi ve demokratik adımlar atmayı gerektirir. Oysa halkın rızasını kaybeden ve yönetimini ele geçirdiği zor tekelini kullanarak sürdürmeye çalışan bir iktidarın bu adımları kolaylıkla atması beklenemez. Çünkü 7 Haziran 2015 seçimleri acı deneyimi var. Ve akıllarında rakiplerini kendisinin belirlediği, iktidar alternatifinin zayıf olduğu her koşulda seçimi kazanabilecekleri bir modele geçmek var. O nedenle Esenyurt ile başlayan süreç, İmamoğlu ile devam etti. Bu sürecin ikinci amacı İmamoğlu’nun diplomasını iptal edip hapse atarak rakibini elimine etmek, üçüncü amaç da iktidarın alternatifi olan CHP’yi terör ve yolsuzlukla ilişkilendirerek yıpratmak ve içini karıştırarak kayyum tartışmaları yaratarak enerjisini içinde tüketerek zayıflatmak, alternatif olmaktan çıkartmaktır. Bu amaçlar hukuka dönme ve demokratikleşme ile çelişen hususlardır." dedi.
“11 yıl önce adım İmralı görüşmelerinde geçti diye hapiste tutuluyorum”
11 yıl önce İmralı’da gene bugünkü heyet üyeleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile Öcalan arasında geçen bir konuşmada çözüm sürecine katkı vermesi gereken aydın akademisyenler arasında, iradesi dışında üçüncü şahıslar arasındaki görüşmede adı geçiyor diye tutuklu olduğunu vurgulayan Özer, "Öte taraftan tam da bu nedenle bir barış süreci yürütülüyor, Öcalan’ın mektubu yüzlerce ulusal ve uluslararası basın mensubu önünde okunuyor. Bahçeli bu görüşleri çok önemli ve değerli buluyor. Ben ise, sırf 11 yıl önce adım İmralı görüşmelerinde geçti diye hapiste tutuluyorum. Bu ne yaman çelişki. Bunun izahı var mı? Üstelik o görüşmede adı geçenlerden biri de şimdiki meclis başkanı Numan Kurtulmuş. Oysa adaletin tecellisinin vazgeçilmez koşulu eşitliktir. Tarafsız ve bağımsız yargıdır. O da bugün yok maalesef." diye belirtti.
Ahmet Özer, PKK'nin silah bırakma ve fesih kararı ile ilgili ise şu değerlendirmede bulundu: "Silahların gömülmesine, barışa evet. Ama Kürt sorunu silahların bırakılmasıyla otomatik olarak çözülmez. Sorun vardır ve bu sorunu biz çözeceğiz demeleri çok kıymetli. DEM’in bu söylemi de takip etmesi ve yeri geldiğinde gereğini yapması gerekir." dedi.