Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Meclis grup toplantısında güncel gelişmelere ilişkin konuştu. MHP lideri Bahçeli’nin, süreç komisyonunun olası İmralı ziyaretine ilişkin tartışmalar hakkındaki, "İmralı'ya gidilmesine ayak sürülmesinin bir manası yoktur. Hiç kimse bu ziyarete yanaşmayacaksa alırım yanıma 3 arkadaşımı İmralı’ya gitmekten gocunmam, bir masa başında yüz yüze gelmekten imtina etmem" ifadelerini yorumlayan Bakırhan, “Takdire şayan” dedi.
"İnşallah bize de dava açmazlar"
Bakırhan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Bugüne kadar yaptığımız buluşmaların hepsinde insanlar barış istiyor; demokrasi ve adalet istiyor. Biz de bunu isteyen halka layık bir mücadele yürüteceğiz. Hem Doğu’da hem Batı’da yara aynı yerden sızlıyor. Adalet bir türlü gelmiyor. Hâkimler değişiyor, dosya numaraları değişiyor ama yargı, iktidarın ihtiyaçlarını esas alan bir yaklaşımla ilerliyor. Deliller bulunmadan insanlar suçlanıyor; önce tutuklanıyor, sonra suç atılıyor. Alt mahkeme, en üst mahkemeyi tanımıyor; yasa ve hukuk yok sayılıyor. Bu ve buna benzer nice olay ve olguları yaşıyor ve tanıklık ediyoruz. Memlekete yazık ediliyor. Türkiye’de hukukun posası çıkarıldıkça kimse kendini güvende hissetmiyor. Çünkü siyasi davalar, ülkenin adalet duygusunu da tutsak ediyor. Türkiye yine siyasi ifadelerle yazılmış bir iddianameyle karşı karşıya. İBB iddianamesini inceledik; iddianame değil, adeta bir labirent. Bir nedensellik arıyorsunuz, nedensellik yok. İddianame bir kapıya doğru açılmıyor. Ne kadar okursanız okuyun, ‘Buymuş’ diyemiyorsunuz. Maskeli, kaygan ve yüzeysel bir yorumlama çabası içeriyor. ‘CHP’de güçlenmek istediler’ diyor. Bir siyasi partinin güçlenmesini istemenin nesi suç? Biz de güçlenmek istiyoruz, inşallah bize de dava açmazlar.
Siyasetin itibarını sağlamanın ilk yolu, siyasetçileri adliye koridorlarından kurtarmaktır. Biz demokrasi ve barışı varlık sebebimiz olarak kabul ediyoruz. Halk iradesine amasız, fakatsız saygı duyulan bir Türkiye için mücadelemizi sürdüreceğiz.
"Ekmek ve barış için bütçe"
Ülkenin kaynaklarını silahlara, sermayeye ve faiz lobilerine değil, halkın sofrasına aktaralım diyoruz. Özlemini duyduğumuz barışa ulaşmaya çalışıyoruz. Bu hafta, barışın toplumsallaşması için atılması gereken adımları paylaşacağım. Geçiş dönemi yasası çıkarılmalı ve demokratik entegrasyon sağlanmalı. Her kalıcı barış, hukuk zemininde kuruldu; bizde de öyle olmalı. Silahların sustuğu ama hukukun konuşmadığı yerde belirsizlik oluşur. Bu nedenle süreç, geçiş dönemi yasasıyla güvence altına alınmalı. Bu, ülkenin tüm renklerine yer açar ve bu kucaklaşmayla barış için çok önemli bir aşamayı aşmış olacağız.
İkincisi, kayyumların tamamen kaldırılması ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir. Halk oyunu kullanır, belediye başkanını seçer; seçilmiş bir isim görevden alınır, tutuklanırsa toplumsal barış darbelenir. Kayyum uygulaması kalkarsa, toplumsal barış umudu büyür. Belediye başkanları görevlerine dönmelidir.
İdare gözlem kurulu adı altında tutuklulara zulüm uygulayan bir sistem var. Bu yapı, adeta bir gölge iktidar gibi davranıyor. Hasan İnci, 31 yılı aşkın süre cezaevinde kaldı; Bolu’da aynı hücreyi paylaştık. Aramıza hoş geldin diyorum. Hasan arkadaşımız cezasını tamamladı ancak iki yıla yakın süredir ‘idare gözlem’ gerekçesiyle içeride tutuldu. ‘Kitap okudun, müzik dinledin’ denilerek iki yıl keyfi bir şekilde tahliyesi engellendi. ‘Seni bırakmıyorum’ denildi. Bu kabul edilemez.
Barış akademisyenlerinin ve hukuksuzca ihraç edilen KHK’lıların görevlerine iadesi gereklidir. Bugünkü çözüm sürecinin temelini barış akademisyenleri attı. Barış çağrısı yapmak suç değildir; asıl suç, barışa karşı çıkmaktır. Barış akademisyenleri derhal görevlerine iade edilmelidir. Bunun için yeni bir yasaya gerek yoktur, idarenin yargı kararlarını uygulaması yeterlidir. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanması yeterlidir.
Son olarak, bugün komisyon önemli bir toplantı yapacak. Barışın gerekliliklerinin tümünü bir anda yerine getiremeyebilir, ancak barışa giden yolu adalet, hukuk ve demokrasiyle döşeyebilir. Elbette önemli işler yapılırken bazı eleştiriler olabilir; fakat yüz yıllık bir tarihi meseleyi çözmeye çalıştığımız için bu eleştirileri kaldırabilmeliyiz. Komisyon artık uzatmadan İmralı’ya gitmek konusunda cesur bir karar almalıdır. Bu komisyonun bunu başaracağına inanıyorum. Her bir komisyon üyesi, milyonların duasını alacaktır. Bu tarihi sorumluluk komisyonun omuzundadır ve bunu layıkıyla taşıyacaktır.
“Tarihi sorumluluk”
Sayın Bahçeli’nin, bu salonda komisyonun bir an önce çözümün muhatabı Öcalan ile görüşmesi yönündeki ifadeleri takdire şayandır. ‘Komisyon gitmezse ben giderim’ demesi, tarihi bir sorumluluk alma cesareti göstermektedir. Biz her zaman diyaloğun, masada konuşmanın yanında olduk. Bahçeli’nin ‘üç maymunu oynamaktan vazgeçelim’ çağrısı isabetlidir. Bahçeli’nin, süreci erteleyen tutumlara karşı süreci korumak ve enfekte olmasını engellemek için yaptığı bu çıkış gereklidir ve bir an önce hayata geçirilmelidir. Komisyonun bir an önce karar alıp İmralı’ya gitmesi gerekmektedir."





