Çerkes halkı, 19. yüzyılda yaşadıkları soykırım ve sürgünün ardından yüzyılı aşkın bir süredir parçalanmış bir toplumsal yapı, dağılmış bir nüfus ve kültürel asimilasyon riskiyle karşı karşıya. Anavatanlarından koparılan milyonlarca Çerkes, bugün Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesine dağılmış durumda. Çerkes Soykırımı’nın tanınması, anadil eğitimi, dönüş hakkı ve kültürel hakların korunması gibi talepler, Çerkes sivil toplum örgütlerinin en temel gündemlerinden biri olmayı sürdürüyor.
Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) Genel Sekreteri Ömer Atalar, Elips Haber’e verdiği röportajda, Çerkeslerin tarihsel hafızasını, yaşadıkları sürgün ve soykırımın bugünkü etkilerini ve kimlik mücadelesini detaylarıyla anlattı. Atalar, yalnızca geçmişin acılarının değil, günümüzde süren kültürel ve siyasi mücadelenin de altını çizdi.
Çerkeslerin yaşadığı soykırım ve sürgünün sadece tarihsel bir kırılma değil, bugün hâlâ devam eden aidiyet krizinin kaynağı olduğunu vurgulayan Atalar, “Kentleşme ve küreselleşme ile hızlanan bir kültürel erozyon yaşıyoruz” dedi.
Anadil eğitimi, Çerkesce yayın yapan televizyon ve radyo kanalları, dönüş hakkı ve çifte vatandaşlık gibi konular, KAFFED’in somut talepleri arasında yer alıyor. Atalar, federasyon olarak hem Türkiye'de kamu otoriteleriyle hem de uluslararası kuruluşlarla bu talepleri gündeme getirdiklerini, ancak halen karşılık bulmakta zorlandıklarını belirtti.
Anavatanla bağların zayıflaması, özellikle Rusya'nın dönüş politikalarındaki kısıtlamalar nedeniyle daha da derinleşmiş durumda. Ömer Atalar’a göre, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından doğan fırsatlar zamanla kaybolmuş, özellikle Rusça bilme şartı gibi uygulamalar dönüş sürecini neredeyse imkânsız hale getirmiş.
Bugün Çerkes toplumunun karşı karşıya olduğu en büyük risklerden biri de kültürel asimilasyon. KAFFED, Türkiye’deki kamu politikalarının bu konuda yetersiz kaldığını, kültürel kararların katılımcı bir yöntemle alınmadığını ve STK’larla iş birliğinin eksik olduğunu vurguluyor.
Ömer Atalar, geçmişin tanınmasının ötesinde bugünkü kimlik mücadelesinin önemine dikkat çekerek, “Biz bu toplumun parçasıyız ama çoğu zaman yok sayılıyoruz. Hak taleplerimizin takipçisi olmaya devam edeceğiz” diyor.
Konuyla ilgili Elips Haber’in sorularını yanıtlayan KAFFED genel sekreteri Ömer Atalar şunları söyledi:
''Öz vatanımızda azınlık haline geldik''
21 Mayıs, Çerkes halkı için ne anlam taşıyor? KAFFED bu günü anma ve farkındalık yaratma amacıyla nasıl değerlendiriyor?
Yerli (otokton) halkı olduğumuz Çerkesya'daki nüfusumuzun %90 ını kaybettiğimiz ve öz vatanımızda azınlık haline geldiğimiz süreçleri tanımlayan Çerkes Soykırımı ve Sürgünü Çerkes kimliğimizin önemli bir parçasıdır. Bir takvim yılında bizim için en önemli gün, 300 yıl devam eden vatan savunmamızın bugünkü Soçi Bölgesindeki son muharebesinin kaybedildiği 21 Mayıs 1864 tarihinin yıldönümü olan 21 Mayıs Çerkes Soykırımı ve Sürgünü Anma Günüdür.
Savaş döneminde sivillere yönelik katliamlar, yerleşim yerlerinin ve yaşam olanaklarının yok edilmesi uluslararası hukukta tanımlandığı üzere soykırım niteliğindedir. Ayrıca başta Karadeniz kıyıları olmak üzere tüm Çerkesya'da uygulanan etnik temizlik sürgün ile zirve noktasına ulaşmıştır. Hem soykırım hem de etnik temizlik insanlığa karşı işlenmiş suç niteliğindedir. Bu suçlara karşı tüm insanlık alemi mazlumun yanında zalimin karşısında net bir tavır sergilemelidir.
Federasyonumuzun öncülü olan Kafkas Derneği (KafDer) tarafından 125. Yıldönümünde başlatılan Çerkes Soykırımı ve Sürgünü anma çalışmaları her yıl artan bir ivme ve destekle 161. Yıldönümüne ulaşmıştır. Üye derneklerimiz yerelde 21 Mayıs günü dernek binalarında ve kamusal alanlarda çeşitli anma etkinlikleri gerçekleştirilmektedir. Tüm derneklerimizin ve toplumumuzun kitlesel (10.000 ila 20.000 kişi) katılımı ile haftasonu merkezi anma etkinliği düzenlenmektedir. Etkinlikler savaş, soykırım ve sürgünde kaybettiğimiz atalarımızı anmanın yanı sıra demokratik taleplerimizi ülke ve dünya gündemine taşımamıza vesile olmaktadır. Çerkes halkı aidiyet ve kimlik mücadelesinde kararlı.
Ayrıca sosyal medya kampanyaları ile tüm dünya Çerkesleri acılarını paylaşmakta ve taleplerini dile getirmektedir.
Çerkes Sürgünü ve Soykırımı'nın Türkiye'de resmî olarak tanınması için yürüttüğünüz girişimler veya talepler var mı? Bu yönde devletle veya uluslararası kuruluşlarla temaslarınız oldu mu?
Federasyonumuzun temel demokratik talepleri arasında Çerkes Soykırımının Rusya Federasyonu, Türkiye ve diğer uluslararası aktörler tarafından tanınması ve sonuçlarının ortadan kaldırılması hususu yer almaktadır. Bu çerçevede, kamu otoriteleri yaptığımız görüşmelerde bu talebimizi de yineliyoruz. Daha önce Federasyonumuz öncülüğünde Dünya Çerkes Birliği adına üye olunan UNPO (Unrepresented Nations and Peoples Organization - BM de Temsil Edilmeyen Uluslar ve Halklar Örgütü) nezdinde yapılan girişimler ile Çerkes Soykırımı ile ilgili karar alınmıştı. BM, AB, AK gibi uluslararası kuruluşlar ile yapılan temaslarda da konu gündeme getirilmektedir.
1864 sürgününde Osmanlı topraklarına gelen Çerkeslerin torunları bugün Türkiye’nin birçok bölgesine dağılmış durumda. Federasyon olarak bu tarihî belleğin genç nesillere aktarılması için neler yapıyorsunuz?
Federasyonumuz Çerkeslerin en köklü ve güçlü örgütlenmesi niteliğindedir. Derneklerimiz ve Federasyonumuz nesiller arası kültür aktarımı konusunda bir çok çalışmalar yürütmektedir. Halk dansları, el sanatları, çocuk, gençlik ve kadın katılımı çalışmaları bir çok derneğimizde yürütülmektedir. Federasyonumuz da bu çalışmaları güçlü şekilde desteklemektedir.
''Anavatana dönüş hakkı temel talebimiz''
Bugün hâlâ anavatanlarına dönmek isteyen Çerkesler için Rusya Federasyonu’nun politikaları ne düzeyde engelleyici? Bu konuda diasporanın birlik içinde hareket ettiğini düşünüyor musunuz?
Anavatana dönüş hakkı Federasyonumuzun temel talepleri arasındadır. Federasyonumuz ve üye derneklerimiz ağırlıklı olarak "dönüşçü" olarak nitelendirilen kadrolar tarafından yönetilmektedir.
Sovyetler Birliğinin dağıldığı 1991 döneminde daha fazla dönüşe olanak sağlayan Rusya Federasyonu zamanla dönüşü zorlaştırıcı önlemler almıştır. Özellikle Rusça bilme ön koşulu ciddi bir bariyer oluşturmaktadır.
Diasporada farklı fikirler ve yaklaşımlar etrafında farklı örgütlenmeler bulunmaktadır. Bir ölçüde bu doğal bir durumdur. Her STK kendi yetkili kurullarında aldığı kararlar doğrultusunda kendi politikalarını oluşturmakta ve uygulamaktadır.
Soykırımın tanınmasının ötesinde, Çerkes halkının kültürel, dilsel ve tarihsel haklarının korunması açısından KAFFED'in öncelikli hedefleri nelerdir?
Başta demokratik bir anayasa olmak üzere demokratik taleplerimizi, tabanımızla da istişare ederek 8 madde halinde belirleyip kamu otoriteleri ve siyasi partiler ile paylaştık. Bu taleplerimiz şunlardır:
1. İnsana saygılı yeni bir anayasa hazırlanmalıdır
2. Kimlik ve kültürel haklar güvence altına alınmalıdır
3. Anadili eğitimi yaşama geçmelidir
4. Çerkesce TV ve radyo yayınları yapılmalıdır
5. Çerkes kültürüne yönelik sivil toplum kuruluşları desteklenmelidir
6. Dönüş hakkı tanınmalı ve Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında çifte vatandaşlık antlaşması imzalanmalıdır
7. Kuzey Kafkasya cumhuriyetleri ile ilişkiler güçlendirilmelidir
8. Abhazya ve Güney Osetya tanınmalı, Abhazya ve Güney Osetya'ya yönelik izolasyon kaldırılmalıdır
Türkiye’de yaşayan Çerkes toplumu, kimlik ve kültürünü koruma konusunda ne gibi zorluklarla karşılaşıyor? Asimilasyon riski sizce hangi düzeyde ve bu riske karşı ne tür politikalar öneriyorsunuz?
Temel zorluk kamu politikalarının demokratik bir yapıda olmayışıdır. Dil, kültür ve kimliğimize ilişkin kararlar alınırken ve politikalar belirlenirken katılımcı yöntemler uygulanmıyor. Kürt sorunu her türlü talebi kriminalize eden bir kamusal refleks oluşturdu. Bu toplumumuzda bir ölçüde otosansüre de yol açıyor. AB reformları ile verilen haklar uygulamada buharlaştırılıyor.
Köylerde bir arada yaşadığımız 1980 öncesi dönemde bir fanus altında nispeten daha iyi koruyabildiğimiz dil, kültür ve kimliğimiz, kentleşme ve küreselleşme ile hızlanan bir erozyon ile karşı karşıyadır.
Başta Kültür Bakanlığı olmak üzere merkezi ve yerel idarelerin toplumumuz ve STK'larımız ile daha yakın bir işbirliği yaparak sorunlarımız hakkında daha sorumlu davranmaları gerektiğini düşünüyoruz. Sorunun değil çareleri ve çözümlerin ortağı ve kaynağı olmalı kamu idareleri.
''Medya alanında da uzunca bir mesafe alınmalı''
Türkiye’de Çerkes kimliğinin tanınması, anadil eğitimi, medya temsili ve kültürel haklar bakımından mevcut durum yeterli mi? Devletten bu konularda somut talepleriniz oldu mu?
Bu alanlarda durum yeterli olmaktan çok uzaktır. Çerkes kimliğinin tanınması için birçok engelin aşılması gerekiyor. Çerkesce TV başta olmak üzere medya alanında da alınması gereken uzunca bir mesafe söz konusu. Özellikle anavatan ve 50 ye yakın ülkedeki diasporaları bir birine bağlayacak bir medyaya ihtiyacımız var.
Siyaset ve üst düzey bürokrasi ile görüşmelerimizde arzu ettiğimiz noktada taleplerimiz karşılanmış değil. Ancak hak talebi noktasındaki ısrarlı takibimizi sürdüreceğiz.
''Rusya Federasyonu'nda yaşanan gerilemeleri endişe ile takip ediyoruz''
Anavatan Kafkasya’da, özellikle Adıgey, Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar cumhuriyetlerinde yaşayan Çerkeslerin demografik varlığı ve kültürel özgürlüğü nasıl bir tablo çiziyor? Rusya Federasyonu bu konuda sizce destekleyici mi, kısıtlayıcı mı?
Başta da belirttiğim gibi halkımız anavatanında azınlık durumuna getirildi. 3 cumhuriyetimizin varlığı bizim için çok değerli. Federatif yapının varlığı da dil, kültür ve kimlik ile ilgili bazı önemli olanakları sağlıyor. Ancak demokrasi ve insan hakları alanında dünyada ve Rusya Federasyonu'nda yaşanan gerilemeleri endişe ile takip ediyoruz. Haklarımız ve taleplerimizin de ısrarla takibinde olmaya devam ediyoruz.