Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, “Süreç kritik bir aşamada ve önümüzdeki günlerde önemli gelişmeler olacak” dedi.
Doğan, 9 Ekim 1998’de Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasıyla başlayan sürece değinerek, bu tarihin bir “Türk-Kürt savaşı planı” olarak kurgulandığını ancak başarısız olduğunu söyledi. Öcalan’ın uzun süredir barış ve demokratikleşme çabaları yürüttüğünü savunan Doğan, “Bu komployu yalnızca kınamıyoruz, yıllardır buna karşı mücadele ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Gazze’de yaşananlara da değinen Doğan, uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırarak, İsrail ile Hamas arasında varılan son ateşkes anlaşmasını desteklediklerini açıkladı.
“DEM Parti’nin meselesi değil, Türkiye’nin meselesi”
Doğan, çatışmasızlığın kalıcı hale gelmesi için somut adımlar atılması gerektiğini dile getirdi. “Silahların susması önemli ama tek başına yeterli değil. Bunun hukuk, demokrasi ve adaletle desteklenmesi gerekiyor. Ancak henüz somut bir adım atılmış değil” dedi.
Türkiye’nin yeni bir döneme geçiş ihtiyacına vurgu yapan Doğan, sürecin yalnızca DEM Parti’nin değil tüm ülkenin meselesi olduğunu söyledi. “Karşı karşıya kaldığımız vebal, hepimizin ortak sorumluluğu olur. Bu nedenle hep birlikte adım atılması gerekiyor” diye konuştu.
Komisyon çağrısı
Doğan, Meclis’te kurulan komisyonun Abdullah Öcalan ile doğrudan temas kurması gerektiğini savundu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu yöndeki açıklamalarını olumlu bulduklarını ancak somut bir adım atılmadığını belirtti. “Barış istiyoruz çünkü” başlıklı kampanyanın ekim ayı boyunca ülke genelinde süreceğini söyleyen Doğan, Meclis’in yeni döneminde de bu konunun gündemde kalacağını ifade etti.
Suriye’de entegrasyon
Ayşegül Doğan, son olarak şunları ekledi:
“Suriye’de SDG’nin geçici hükümetin bu diyalog çağrılarını cevapsız bıraktığını söylüyorlar ve YPG’nin entegrasyonu meselesini diğer tüm konuların önüne ve üstüne koyduklarını yine dile getirdikleri konular. Yani entegrasyon bir tarafın diğer tarafa tabi olması yönünde ve anlamında değerlendirilmemeli. Entegrasyon karşılıklı bir değişim ve dönüşüm olarak kabul edilmeli. Bu açıdan baktığımızda evet Türkiye’yi ilgilendiren bir tarafı var. Çünkü biz de burada demokratik entegrasyondan bahsediyoruz. Bütünleşmeden, yeniden o bütünleşmenin sağlanmasından. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrıda da özel olarak buna yapılmış bir gönderme vardı. ama doğrudan bağlantılı bir şekilde değerlendirmiyoruz. İki ayrı süreç, iki ayrı prosedür, iki ayrı ülke, farklı koşullar.”