Dünyada her 5 saniyede 1 kişi görme kaybı yaşıyor. Bunun en önemli sebeplerinden birisi Diyabet. Halk arasında şeker hastalığı olarak bilinen diyabet’e bağlı gelişebilen "diyabetik retinopati", 20-65 yaş arası önlenebilir körlüklerin en önemli sebebi olarak gösteriliyor. Zamanında önlem alınmadığında, diyabetik retinopati’nin kalıcı körlükle sonuçlanabildiğini belirten Doç. Dr. Veysel Cankurtaran, diyabetin yüksek kan şekeri ile kendini gösteren ve vücuttaki bütün damarlara zarar verebilen kronik bir hastalık olduğunu söyledi.
Kan şekeri yüksekliğinin, pankreasın insülin salgılayamamasına (Tip 1 diyabet) veya salgılanan insülinin hücreler tarafından kullanılamamasına (Tip 2 diyabet) bağlı olduğunu anlatan Cankurtaran, "Yüksek kan şekerine uzun süre maruz kalan damarlar zamanla hasarlanır, tıkanır ve dokular için gerekli kan ve oksijen ihtiyacını karşılayamaz hale gelir. Diyabette oluşan damar hasarı geri dönüşsüz olduğu için, oluşmadan gerekli önlemlerin alınması çok önemlidir." uyarısında bulundu.
Doç. Dr. Veysel Cankurtaran, diyabet görülme sıklığında son yıllardaki artışın nedenleri arasında obezite, kötü beslenme alışkanlıkları, hazır ve paketli gıdalar, hareketsizlik ve stresli yaşam koşullarının bulunduğuna dikkati çekti.
Erken teşhis körlükten kurtarıyor
Diyabettin en çok etkilediği organların başında gözlerin geldiğinin altını çizen Doç. Dr. Cankurtaran, "Diyabetik retinopati, 20-65 yaş arası önlenebilir körlüklerin en önemli sebebidir. Kontrolsüz kan şekeri yüksekliği vücudun tüm damarlarında hasarlanmaya ve buna bağlı problemlere yol açar" bilgisini verdi.
Retina dokusunun, gözün arka-iç yüzeyinde bulunan ve görme hücrelerini içeren tabaka olduğunu anlatan Cankurtaran şu cümlelerle devam etti: "Çok zengin bir damar ağı bulunan retina, kronik kan şekeri yüksekliğinden çok etkilenir. Retina damarlarının tıkanması sonucu kan dolaşımı bozulur ve retina hücreleri oksijensiz kalarak ölmeye başlar. Göz arkasında kanamalar, sıvı toplanmaları (ödem), yırtıklar oluşur. Zamanında önlem alınmazsa bu süreç kalıcı körlükle sonuçlanır”.
Diyabetik retinopati hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabetlilerde oluşabilir. Diyabetin uzun yıllardır bulunması ve kan şekeri kontrolünün yeterli olmaması bu komplikasyonun oluşmasında en önemli risk faktörleridir. Diyabete eşlik eden kalp, böbrek rahatsızlıkları gibi diğer kronik hastalıkların varlığı, obezite ve sigara kullanımı riski arttırır."
Doç. Dr. Cankurtaran, diyabetik retinopatinin erken evrelerinde hiç bulgu vermeyebildiğine işaret ederek, "Hastalık ilerledikçe uçuşmalar, görme kalitesinin bozulması ve görme kaybı oluşur. İleri evrelerde beslenmesi bozulan gözün tansiyonu yükselir, kırmızı ve ağrılı bir göz haline dönüşür." dedi.
Diyabetik retinopati tedavisinin hastalığın evresine ve şiddetine göre değişkenlik gösterdiğini anlatan Cankurtaran, “retinopatinin henüz başlangıç aşamasında olması halinde kan şekerinin kontrol altına alınması ilerleyici hasarı ve görme kaybını engelleyebilir. İlerlemiş retinopati varlığında, yine hasarın şiddetine bağlı olarak, lazer tedavisi, göz içi enjeksiyonlar ve retina cerrahisi uygulanmaktadır." diye konuştu.
"Muayene sıklığı kan şekeri düzeyine göre değişiyor"
Diyabet tanısı alan her hastanın göz hekimi tarafından muayene edilmesi gerektiğini ifade eden Cankurtaran, " retinopati henüz başlangıç evresinde yakalanırsa kontrolü çok daha kolaydır. Geç tanı alan hastalarda bütün tedavilere rağmen kalıcı görme kaybı önlenememektedir. Diyabetin ilk yıllarında, kan şekeri düzenli ise yılda bir kez: kan şekeri ve hemoglobin A1C yüksek seyrediyorsa 3-4 ayda bir muayene tekrarlanmalıdır. Diyabetik retinopati, kan şekerini iyi yöneten, diyetine, tedavisine, egzersize dikkat ederek yaşayan ve göz muayenelerini aksatmayan bireylerde, kontrolsüz bireylere oranla çok daha az görülür ve daha kolay kontrol altına alınabilir. Diyabet tanısı alanlar ümitsizliğe kapılmamalı, hekimi tarafından önerilen ilaçları düzenli kullanmalı, diyabetik yaşam ve beslenme tarzını benimsemeli. Diyabetten değil, geç kalmaktan korkmak gerekir" şeklinde önerilerde bulundu.




