TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında 11'inci kez toplandı.
Toplantıya Kadim Aşiretler Federasyonu, Anadolu Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu, Medrese Alimleri Vakfı, İslami Tebliğ Tedris İlim Hareketi Adamları Derneği, Doğu-Güneydoğu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu, Doğu ve Güneydoğu İş Kadınları Derneği temsilcileri katıldı.
“Bu meseleyi çözmek zorundayız”
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un açılış konuşmasının ardından ilk sözü Doğu-Güneydoğu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Başkanı Şah İsmail Bedirhanoğlu aldı. Bedirhanoğlu, "Yürütülen bu sürecin toplumsal, siyasal ve bürokratik desteği çok yüksektir. Tarihi bir döneme tanıklık ediyoruz, bölgede yaşayan ve uzun bir süredir iş camiasının sivil toplum örgütlerinde çalışan birisi olarak inanılması çok zor gelişmelere tanıklık ediyoruz. 'Çatışma ve şiddet bitiyor' inancı, bölgede yaşayan iş camiası ile toplumun bütün kesimleri tarafından benimsenmektedir. Türkiye'nin geleceğini ipotek alan bu meseleyi çözmek zorundayız. Kürt meselesi yüzünden geçmişte ciddi bölgesel ve rasyonel kalkınma planları yapılamadı. Komşularımızla, Batı ve AB ile ilişkilerimizde patinaj yaptık. Yerel yönetimler yasasını ve demokratik standartları yeterince yükseltemedik. Bu mesele yüzünden yaklaşık 2 trilyon dolara mal olan yani iki Türkiye kadar bir parayı da maalesef heba ettik" ifadelerini kullandı. Bedirhanoğlu ayrıca terör örgütü PKK militanlarının silahlarını bıraktıktan sonra eve dönüşlerinin kolaylaştırılması için yasal hazırlıkların yapılmasını ve Kürtlerin yeni anayasa kapsamında eşit vatandaşlık yönündeki taleplerinin karşılanması gerektiğini söyledi.
“Barış demokrasi ile kalıcı hale gelir”
Doğu ve Güneydoğu Anadolu İş Kadınları Derneği Başkanı Özlem Külahci Tanaman ise Türkiye'nin yeni bir eşikte olduğunu söyledi ve kalıcı barışa ulaşılması gerektiğini ifade etti. Tanaman, "Onurlu barış, toplumsal birlikteliği güçlendiren en sahici teminattır. Bu çağrıların ardından oluşan çatışmasızlık ortamı siyaset alanında olduğu kadar toplumsal yapı ve ekonomide büyük bir rahatlama getirmiştir. TBMM altında kurulan bu komisyon ise sürecin barışa dönüşme iradesidir. Bizim için asıl mesele, bu sürecin yalnızca çatışmasızlıkla sınırlı kalmayarak kalıcı barışa, demokrasiye ve ekonomik kalkınmaya evirilmesidir. Barış demokrasinin nefesi ile kalıcı hale gelir. Demokrasi güçlendikçe toplumun tüm kesimi kendisini ifade edebilir. Farklılıklar tehdit yerine zenginlik olarak görülür. Kadınların üretimde, siyasette ve karar alma mekanizmalarında görünür olması barışın teminatıdır. Barışın en büyük güvencesi anayasal zemindir. Atılan adımlar siyasi dalgalara kurban gitmemeli, toplumun her kesimi kendisini anayasal güvence altında hissetmelidir. Anayasal eşitlik, hak ve özgürlüklerin teminat altına alınması ve çoğulcu temsiliyetin sağlanması kaçınılmazdır. Çatışmaların en ağır faturası ekonomiye çıkmıştır; yatırımlar durmuş, ticaret daralmış, işsizlik artmıştır. Çatışmasızlık dönemlerinde ise piyasaların rahatladığını, ticaret hacminin büyüdüğünü, girişimcilerin yeniden yatırım yapma cesareti kazandığını gördük" diye konuştu.
“Kalıcı barış ekonomik vizyonla desteklenmelidir”
Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu Başkanı Devrim Türk, Kürt meselesinin siyasi zeminde çözülmesi gerektiğini belirterek, "40 yılı aşkın çatışma süreci içerisinde ülkemiz ve bölgemiz ekonomik ve sosyal tahribatlar yaşamış, yatırım ortamları olumsuz etkilenmiş, can kayıpları başta olmak üzere maddi ve manevi büyük kayıplar meydana gelmiştir. Sağlık, eğitim, tarım, turizm ve madencilik sektörlerinde fırsatlar ile imkanlar heba edilmiş, uluslararası rekabet çabalarımız kısmen sekteye uğramıştır. Köylerimiz, ilçelerimiz ve şehirlerimizde mekansal yıkımlar yaşanmış, kırsaldan kente zorunlu göçten kaynaklı olarak sosyal, ekonomik sorunlar toplumsal travmalara neden olmuştur. Çatışmalı süreçlerden kaynaklı milyonlarca insan üretimden kopmuş, olumsuz insan hak ve ihlaller yaşanmıştır. Devletin sosyal ve hukuk normları geride kalmış, güvenlikçi yapısı ön plana çıkmıştır. Sanayici, girişimci, iş insanları yıllarca baskı altına alınmış, sermaye ve yatırımları bölgenin dışına yapmak zorunda kalmıştır. Türkiye'nin bölgesel rekabetçilik haritaları, Güneydoğu Anadolu'nun ekonomik potansiyeline rağmen gelişmiş bölgelerin gerisinde kaldığını gösteriyor. Bu tablo sadece ekonomik değil toplumsal kırgınlıkların da kaynağıdır. Kalıcı barış ve demokratik kapsayıcılık yalnızca siyasal değil aynı zamanda ekonomik bir vizyonla desteklenmelidir" dedi.
“Korucuların devletimize olan güveni en üst düzeydedir”
Anadolu Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu Başkanı Orkan Kandemir, devletin terörsüz Türkiye sürecine sahiplenmesiyle birlikte umutlu bir bekleyiş başladığını vurgulayarak, "Bölge halkı ve güvenlik korucularının devletimize olan sadakat ve güveni en üst düzeydedir. Bazı hususların açıklığa kavuşturulması hem halkın hem de güvenlik korucularının endişelerini giderecek ve güvenliğin kalıcı olarak tesis edilmesine katkı sağlayacaktır. Terörsüz Türkiye sürecini başından itibaren süreci baltalamaya çalışan çevrelerin yoğun propaganda faaliyetleri nedeniyle yanlış anlamalardan kaynaklanan gelişmeler güvenlik korucularını kısmen de olsa gelecek endişesi içerisine sokmuştur. Gerek Konfederasyonumuz gerekse de il valiliklerinin koordinesinde yapılan aydınlatıcı faaliyetler endişelerin giderilmesine katkı sağlamıştır. Devlete ve millete büyük bir sadakat ve adanmışlıkla bağlı olan korucuların sosyal haklarının iyileştirilmesi ile yaşamlarının can güvenliğiyle göreceli bir refah içerisinde sürdürebilmesi hem bölgenin istikrarı hem de devletin bekası için büyük önem taşımaktadır. Yörede yaşayan terörist faaliyetlere müzahir kesimler ile şehit yakınları, gaziler ve güvenlik korucularının, terörsüz bir Türkiye geleceğine yürüyebileceklerine ilişkin çok kapsamlı çalışmalar yapılmalıdır" değerlendirmesinde bulundu.
“Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız”
Kadim Aşiretler Federasyonu Başkanı Rasim Aslan, komisyonun yaptığı çalışmaların Türkiye için çok önemli olduğunu aktardı ve şu ifadeleri kullandı:
"Toplumumuzun bütün kesimleri olarak üzerimize düşen tarihi sorumluluk gereği, kardeşlik ve barış ruhunu yeniden dirilterek gelecek nesiller için huzur dolu, müreffeh bir gelecek bırakabilmek için hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız. Diyanet İşleri Başkanlığı, üniversiteler, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, basın-yayın kuruluşları, sosyal medya mecraları ve benzeri yapılar birey ve toplum eğitimini içeren bütün kişi ve kuruluşlar, söylem ve eylemlerini barış, kardeşlik, birlik, beraberlik doğrultusunda geliştirmelidirler. Hatta bu bir zorunluluk olarak, devlet eliyle hukuk sistemimizde güvence altına alınmalıdır.