Dursun Erkılıç
Prof. Dr. Mehmet Tunçer’in “Başkent Ankara İçin Güzel Şehir İlkeleri: Prag (Çekya) ile Karşılaştırmalı Bir Çalışma” başlıklı raporunda, tarihi kent merkezleri, meydanlar ve kalelerin kent kimliği üzerindeki belirleyici rolü incelendi. Tunçer, Prag’ın tarihi dokusunu koruyarak bugüne taşıdığı meydan ve yapıları ile Ankara’nın Ulus ve Kale çevresinde yürütülen uygulamaları karşılaştırarak öneriler sundu.
Raporda Prag’da yer alan Namesti Republiky gibi meydanların, insan ölçeğinde tasarlanmış, çok amaçlı kullanılan kamusal alanlar olduğu belirtilirken; Ankara’da Hacı Bayram Camii çevresinde oluşturulan meydana dair tartışmalara da yer verildi. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunan bu bölgedeki düzenlemelerin, bazı akademik çevrelerce “yeni tarihi eser üretme” şeklinde eleştirildiği kaydedildi.
Ankara Kalesi çevresi yapılaşmayla kuşatıldı
Çalışmada, Prag Kalesi’nin şehrin her yerinden görülebilmesi, tarihi dokusunun korunması ve ulaşım kolaylığı gibi özellikleriyle “güzel şehir ilkeleri”ne uygun bir örnek oluşturduğu vurgulandı. Öte yandan, Ankara Kalesi’nin çevresinin yüksek betonarme yapılarla çevrelendiği, bu nedenle Kale’nin kent siluetindeki görünürlüğünü kaybettiği ifade edildi.
1932 yılında Ankara’nın imar planını hazırlayan Prof. Hermann Jansen’in, Kale’nin şehir tacı olarak korunmasını önerdiği hatırlatılırken, bugünkü uygulamaların bu vizyondan uzaklaştığına dikkat çekildi. Özellikle Ulus ve Kale çevresindeki yapılaşmaların, tarihi kimliği zedeleyen sonuçlar doğurduğu belirtildi.
Kaleiçi restorasyonları umut veriyor
Ankara Kalesi çevresindeki geleneksel dokunun önemli bir kısmının hâlâ korunabildiğini belirten Tunçer, son yıllarda yürütülen restorasyon çalışmalarının olumlu bir adım olduğunu ifade etti. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü “İçkale 1. Etap Sokak Sağlıklaştırma Projesi” kapsamında 91 binanın restore edildiği, buna ek olarak 77 yapının daha özgünlüğü bozulmadan onarılmasının planlandığı aktarıldı.
(İç Kale 3. Etap’ta başlatılan “Sokak Sağlıklaştırma ve Çevre Düzenleme” projesi kapsamında da yaklaşık bin 900 metrekarelik alan ve 11’i tecilli 80 yapıda raspa, onarım, sıva, boya ve çatılar için çalışmalar sürüyor.)
Tunçer, tarihi alanlarda yapılan müdahalelerin sadece fiziksel değil, işlevsel anlamda da sürdürülebilir olması gerektiğini vurguladı. Kentin tarihi katmanlarının, çağdaş gelişmelerle uyumlu şekilde yaşatılması gerektiğini belirterek, Ankara’nın kimliğini arayan bir şehir konumundan çıkarılması gerektiğini dile getirdi.
Tarihsel kimliği koruyarak çağdaş kent planlaması
Tunçer’in karşılaştırmalı çalışmasında, Prag’da tarihi yapılarla uyumlu yeni binaların mimari ölçeğe saygılı şekilde inşa edildiği; çatı ve cephe düzenlemelerinde estetik bütünlük gözetildiği örneklendirildi. Buna karşın Ankara’da, tarihi dokuyla uyumsuz yapılaşmalar ve estetik bütünlüğü zedeleyen detayların yaygın olduğu vurgulandı.
Sonuç bölümünde, Ankara’nın çağdaş bir başkent kimliğine kavuşması için planlama, koruma, PEYZAJ, ulaşım ve kamusal alan kullanımında insan odaklı ve tarihsel dokuya saygılı ilkelerin gözetilmesi gerektiği ifade edildi. Tunçer, “Güzel şehir” olmanın, sadece estetikten ibaret olmadığını; işlevsel, kültürel ve sosyal sürdürülebilirliği birlikte taşıyan bir kent modeli anlamına geldiğini belirtti.