Erdoğan'ın, "Özgür Özel CHP geçmişine baksın, celladı orada görecektir" sözlerine, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "80-100 yıllık hatırlatmalar yaparak bir şeyler yapmaya çalışacaksın. Tek parti vardı. Biz oradaydık, dedeler oradaydı. Sonra tarihten bir husumet alanı bulup orayı kaşıyacak. ‘CHP yaptı.' Senin dede neredeydi?" diye yanıt vermişti.
AK Parti Kongre Merkezinde düzenlenen ‘İnsanlık İçin Güçlü Türkiye’ programında konuşan Erdoğan, Özel’in sözlerine yanıt verdi. Erdoğan, “Yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim: CHP Genel Başkanı, her köşeye sıkıştığında hep şunu yapıyor; ya topu taca atıyor, ya saldırganlaşıyor, ya da saçmalıyor. Yine aynısını yapmış; haddini de aşarak Sarıkamış’ta şehit düşen rahmetli dedemin bir asır önce nerede olduğunu sormuş. Gençlik kollarımız da bu siyaset acemisine hak ettiği cevabı vermiş. Yağmalayan suç örgütüne posta güvercinliği yapmayı marifet zanneden bu şahıs için daha fazla nefes harcamayı israf görüyorum. Allah’tan kendisine akıl ve izan vermesini niyaz ediyorum” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın konuşması şöyle:
“Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır”
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bundan tam 77 sene önce, 10 Aralık 1948'de büyük bir teveccühle kabul edildi. Otuz maddeden oluşan bu beyanname, iki yıkıcı dünya savaşı sonrasında yeni bir düzen inşa etmeye çalışan insanlık için umut kaynağı oldu. Beyannamenin ilk üç maddesini burada sizlere aktarmak isterim; bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler; birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilir.
Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır. Her bir satırı dikkatle okunması, içselleştirilmesi ve uygulanması gereken bu tarihî beyanname, yaklaşık 6 ay sonra meclisimizde kabul edilerek kaderin bir cilvesi olarak 27 Mayıs 1949'da yürürlüğe girmiştir. Beyannamede kayıtlı hususların özellikle vesayet dönemlerinde ne kadar tatbik edildiği üzerinde ayrıca durulması gereken bir meseledir.
Millete ve milletin değerlerine yönelik husumeti herkesçe bilinen tek parti faşizmi, ilk günden itibaren beyannamenin altını oymuştur. Kimi zaman bürokratik oligarşi, kimi zaman anti-demokratik güç odakları olarak kendini deşifre eden bu zihniyet; milletin hafızasında derin yaralar açmış, demokrasimize telafisi uzun yıllar alan zararlar vermiştir.
27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar her 10 yılda bir tekrarlanan müdahalelerin arkasında bu zihniyetin silüeti vardır. Yasada faciasını, 12 Mart sonrası olanları, 12 Eylül'de adeta işkence kampına dönüşen Mamak'taki C-5’leri, Diyarbakır Cezaevlerini, beyaz Torosları anlatmaya gerek yok.
2002'den bu yana mesaimizin mühim bir kısmını; bu ihlallerin bıraktığı tortulları temizlemeye, travmaları iyileştirmeye harcadık. Burada saymaya kalksak saatlerimizi alacak ve adına “Sessiz Devrim” dediğimiz reformlarla, hamdolsun, bu yolda önemli mesafeler aldık. Ancak insan hakları cellatlarının ülkemize, milletimize, demokrasimize ve sosyal barışımıza çıkardığı faturaları hâlen ödüyoruz.
“Suriye devrimi, son bir yılda en zoru geride bırakmıştır”
Kıymetli misafirler, Türkiye’nin Suriye’de ve Gazze’de yaşayanlar karşısındaki vicdanlı duruşu, tek başına bir insan hakları dersidir, insan hakları destanıdır. Her iki meselede de ilk günden itibaren tavrımızı çok net ortaya koyduk. Baskılara, tehditlere, farklı sebeplerle zalimlerin yanında hizalanan insanlık fukaralarına prim vermedik. Elimizle, dilimizle, kalbimizle zulmü durdurmanın çabası içinde olduk.
Suriye halkının, son bir yılda onca zorluğa, sıkıntıya ve Esed diktatörünün bıraktığı enkaza rağmen hayata dört elle sarıldığını, ülkelerini yeniden ayağa kaldırma mücadelesi verdiklerini memnuniyetle görüyoruz. Ve Başkan Şara, işte Emevi Camii’nde herhâlde televizyonlardan izlediniz hem sabah namazını kıldırıyor hem de orada verdiği hutbeyle Suriye’nin geleceğine yönelik müjdesini ilan ediyordu.
Rabbim, en yakın zamanda inşallah Suriye’ye ve Suriye halkına bu müjdeye kavuşmayı nasip etsin. Türkiye ve Türk milleti olarak Suriye’nin ve Suriyeli kardeşlerimizin inşa, ihya ve toparlanma çabalarını tüm imkânlarımızla destekliyoruz.
Şunu gönül huzuruyla ifade etmek istiyorum; Suriye devrimi, son bir yılda en zoru inşallah geride bırakmıştır. İnanıyorum ki, önce Yüce Allah’ın yardımıyla, sonra da Suriye yönetiminin basiretli, dirayetli, kuşatıcı kadroları ve adaletli politikalarıyla bir daha eski kötü günlere dönüş olmayacaktır.
“10 Mart mutabakatı açıklaması”
Bilhassa 10 Mart mutabakatının altında imzası olanlar tarafından, ahde vefa ilkesi gereğince bunun hayata geçirilmesi önemli bir düğümü çözecektir. Mutabakatın suhuletle uygulanması, istikrarsız, bölünmüş ve güçsüz bir Suriye’ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir. Böylece Suriye, toprak bütünlüğünü haiz, muzaffer ve bölgesinin muteber bir ülkesi olarak istikbale yürüyecektir.
Biz de nasıl Suriye’den gelen mazlumlara ensar ruhuyla sahip çıktıysak; nasıl Suriye’nin kuzeyinde mazlumlar için güvenli alanlar inşa ettiysek; nasıl 13,5 yıl boyunca bir yandan uluslararası baskılara, diğer yandan içeride “Türkiye’nin her köşesini Suriyeli göndereceğiz” afişleriyle donatan beşinci kol aparatlarına karşı sabırla direndiysek, yeni dönemde de kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız.
Muhalefete ‘Biz Suriyelileri geldikleri yere göndereceğiz’ tepkisi
Bu arada muhalefet öyle demiyor muydu? “Biz Suriyelileri geldikleri yere göndereceğiz.” demiyorlar mıydı? Onlar bunu söylerken bu kardeşiniz ne diyordu? “Asla gönderemezsiniz, gönderemeyeceksiniz.” diyordu. Ve biz savaşta onlara sırtımızı dönmedik; barışta daima yanlarında olacağız. Türkler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler omuz omuza verecek; Suriye’yi birlikte ayağa kaldıracak, birlikte imar ve inşa edeceğiz.
Bunu da korkarak, birbirimizden şüphe ederek, hele hele kavga ederek değil; birbirimize güvenerek, inanarak, dayanışma ile gerçekleştireceğiz. Bunu özellikle şu nedenle söylüyorum:
Bakın değerli kardeşlerim, eğer biz korkaklara kulak verseydik, korkunun esiri olsaydık, şimdi yanı başımızda bir kan gölü vardı. Hatırlayın, devrimden önce bize neler söylediler: “Ortadoğu bataklığına girmeyin.” dediler. Kim? CHP'nin başındakiler. “Size ne Suriye’den?” dediler. “Akan kana sırtınızı dönün.” dediler. Buradan tur düzenlediler, gittiler Esed’in elini sıktılar, sırtını sıvazladılar; en son ana kadar Baas diktatörlüğünün bu ipliğini ipliğine kadar savundular.
Eğer biz bu vizyonsuz ve vicdansızlara kulak assaydık, bugün çok ciddi güvenlik tehditleriyle yüzleşiyor olurduk. Ama biz kendimize inandık, Allah’a inandık, güvendik; cesaretle hareket ettik ve tuzakları, kumpasları, oyunları bozduk. Sabrettik ve Allah’ın lütfuyla zafere de şahitlik ettik.
İşte sizler de görüyorsunuz; şimdi yeni bir Suriye kuruluyor. Şam’ın, Halep’in, Hama’nın, Humus’un caddelerinde Türkiye’de yaşamış, Türkiye’de doğmuş gençler cıvıl cıvıl Türkçe konuşuyor. On üç buçuk yıllık hasretin ardından evlerine dönen kardeşlerimiz bizim için dualar ediyor; “Allah Türkiye’den ve Türk milletinden razı olsun.” diyor.
Hemen yanı başımızda, tıpkı Azerbaycan gibi, tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi aynı dili konuştuğumuz kardeş bir devlet, küllerinden yeniden doğuyor. Milletçe bizler de alnımız ak, başımız dik bir şekilde bu muhteşem dirilişe, yeniden doğuşa sevinç gözyaşlarıyla tanıklık ediyor; kardeşlik ve komşuluk sınavından başarıyla çıkmanın haklı kıvancını yaşıyoruz. Rabbimizin daha nice müjdelerine nail olacağımıza yürekten inanıyoruz.





