Her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü kutlanan Anneler Günü, gözaltında kaybedilen çocuklarının akıbetini yıllardır soran Cumartesi Anneleri için buruk geçmeye devam ediyor. Bugün Galatasaray Meydanı'nda 1050. kez bir araya gelen Cumartesi Anneleri, Anneler Günü öncesinde Halil ve Kasım Alpsoy'un hikâyesini hatırlatarak adalet talebini yinelediler.
"Anneler Günü bizim için tarifsiz bir boşluk"
Cumartesi Anneleri adına açıklamayı yapan Sebla Arcan, meydandaki polis bariyerlerini işaret ederek sözlerine başladı: "1050. haftamızda da Galatasaray Meydanı'na girişimizi engelleyen polis bariyerlerinin önündeyiz. Yarın Anneler Günü... Biz bu Anneler Günü'ne de içimizde derin bir acı ve kapanmayan bir boşlukla giriyoruz. Devleti yönetenler ise yine kamuoyuna 'Her daim hürmetlerin en büyüğünü hak eden annelerimiz' diyen kutlama mesajları yayınlayacak. Ama yıllardır evlatlarını arayan, adalet için mücadele eden anneleri görmezden gelmeye devam edecekler."
Yıllardır süren inkâr politikalarına ve cezasızlığa dikkat çeken Arcan, gözaltında kaybedilenlerin ailelerinin bu suça yalnızca tanık değil, mağdur olduklarını da vurguladı.
1994'ten bu yana süren adalet arayışı
Halil Alpsoy, 12 Mayıs 1994 gecesi İstanbul Kanarya'daki evine dönerken, eşi ve 40 günlük bebeğiyle birlikteyken gözaltına alındı. Evlerinin önünde bekleyen polisler kimliklerini göstererek, "Merak etme, karakola kadar götürüyoruz. Yarım saat sonra gelir" dediler. Halil Alpsoy, beyaz bir Toros araca bindirilerek götürüldü ve bir daha kendisinden haber alınamadı. 18 gün sonra, tanınmayacak hale gelmiş bedeni evine 540 kilometre uzaklıktaki Kırıkkale'de ormanlık bir alanda bulundu. Halil'i kardeşleri sadece elindeki çocukluk izinden teşhis edebildi. Cesedinde ağır işkence izleri vardı. Halil'in gözaltına alındığı inkâr edildi. Soruşturma açılmadı. Failler korunmaya devam etti. Bir hafta sonra bu kez kuzeni Kasım Alpsoy hedef alındı. 30 yaşındaki Kasım, 18 Mayıs 1994 sabahı Adana'daki evine düzenlenen polis baskınıyla gözaltına alındı. Uzun namlulu silah taşıyan, maskeli polisler tarafından alındıktan sonra aynı gün serbest bırakıldı; ancak kimliğine el konuldu. "Yarın gel, kimliğini al" dendi. Eve döndüğünde bitap haldeydi. Eşine, İstanbul'daki sorgulamada bulunan timin Adana'daki işkencesinde de yer aldığını anlattı. Ertesi gün kimliğini almak için gittiği MİT binasından bir daha çıkamadı. Kasım Alpsoy'un da gözaltına alındığı resmen inkâr edildi. Ailelerin yaptığı tüm başvurular cevapsız kaldı. 31 yıldır hiçbir kamu kurumu etkili bir soruşturma yürütmedi.
"Devlet artık görevini yapmalı"
Arcan, yargı makamlarına seslenerek şu çağrıda bulundu: "Yargı makamlarına sesleniyoruz: Adaletin tesisi, hukuk sisteminin asli görevidir. Kasım ve Halil Alpsoy dosyasında adaleti sağlamak için harekete geçin! Kaç yıl geçerse geçsin, kayıplarımız için adalet istemekten ve devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz."
Kasım Alpsoy'un eşi Leyla Alpsoy da 31 yıldır süren adalet mücadelesine dair şöyle dedi: "Otuz bir yıldır bu acıyı çekiyoruz. Eşimi evimizin önünden, çocuklarımızın gözü önünde aldılar. O günden beri ne bir haber var, ne bir mezar. Biz sadece kaybımızı değil, hakikati arıyoruz. Bir daha kimse bizim yaşadığımızı yaşamasın istiyoruz. Bir ara Erdoğan'la konuştuk, bize 'Acınız benim acımdır' dedi. Ama sonra o sözün arkasında durmadı. Biz kayıplarımızın sadece kemiklerini değil, onlara bunu yapanların yargılanmasını da istiyoruz. Bu ülkede artık barış gelsin. Artık yeter."
"Çocuk yaşta mücadeleye başladık"
Halil Alpsoy'un oğlu Serdar Alpsoy, kayıp yakınlarının yıllardır yaşadığı belirsizlik, acı ve adalet arayışını anlatarak sözlerine başladı. 45 yaşında olduğunu söyleyen Alpsoy, 14 yaşındayken tanık olduğu kayıpların izlerini hâlâ taşıdığını belirtti: "İçimde hep bir kurgu, bir şüphe var. Sürekli o sahne dönüyor zihnimde. Eli kolu bağlıyken, o silahı alnına dayadıkları anda... O anda ne düşündü? Son sözü neydi? Yıllardır bunu düşünüyorum. Kimseye anlatamıyorsun, anlatamıyorsun ama aklından çıkmıyor. Çok şey kaybettik biz. Küçücük yaşta yetim kaldık, eğitim görmeden, çocukluğu yaşamadan, mücadeleyle büyümeye çalıştık. "Mehmet Ağar'a soruyorum: Nasıl bakabiliyorsun torununun yüzüne? Hangi yüzle? Torunuma ne diyeceksin yarın? Bu acının hesabını kim verecek?"
1050. hafta eylemine katılan annelerden Hanife Yıldız da kaybedilen oğlu Murat Yıldız'ı anarak, "Yarın Anneler Günü. Dile ne kadar hoş geliyor değil mi? Ben kendim için bir şey demeyeceğim. Oğlumu kaybettiğim günden itibaren benim anneliğim de kayboldu" dedi. Fehmi Tosun'un eşi Hanım Tosun ise yıllardır bu mücadelenin içinde yer alan bir başka isimdi. Tosun, "Gerçekten analar acılı olduğu için bizim gidebilecek bir mezarımız yok. Bize gelecek olanlar, bir Anneler Günü'nde bizim mutlu olmadığımızı biliyorlar ve gelmek istemiyorlar. Ben de sadece şunu söylemek istiyorum: Evlatlarını gözaltında kaybeden ve hayatını kaybeden anaların hepsini sevgiyle, saygıyla anıyorum."
Hanım Tosun da Cumartesi Annelerinden Koçer Anne'yi andı.