Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” nedeniyle düzenlenen Üç Kademe Buluşma Toplantısı'nda konuştu.

Burada yaptığı konuşmada CHP’yi hedef alan Erdoğan, “Boraltan Faciası, CHP’nin Türkiye tarihine geçmiş kara lekelerinden biridir. Bu facia, hem milletimizin hem de Azerbaycan Türklerinin zihin ve gönül dünyasında, iyileşmesi uzun yıllar alan derin yaralar açmıştır. Tek parti zihniyetinin günümüzdeki temsilcisi olan ve hâlen varlığını sürdüren CHP, Türk dünyasına bakarken ne yazık ki şaşı bakmayı, yanlış bir pencereden değerlendirmeyi sürdürmektedir” dedi.

“Son iki asrımız zorluklarla, işgallerle geçti”

Erdoğan’ın konuşması şöyle:

Türk Devletleri ile İlişkiler Başkanlığımızın kıymetli mensupları, yol ve dava arkadaşlarım, saygıdeğer misafirler; sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum. Buradan, sizlerin vasıtasıyla Lefkoşa’dan Taşkent’e, Bakü’den Aşkabat’a, Bişkek’ten Astana ve Budapeşte’ye kadar tüm kardeşlerime en içten selamlarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.

Partimizin Türk dünyası toplantısının, Türk dünyası ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Türk Devletleri ile İlişkiler Başkanlığımızı, gerek vizyon belgesi gerekse bu anlamlı program dolayısıyla canıgönülden tebrik ediyorum.

Bugün aynı zamanda, UNESCO tarafından, bizim de çağrımızla ilan edilen 15 Aralık Dünya Türk Dili Ailesi Günü’nü idrak ediyoruz. Türk dünyasının ve yeryüzünün farklı köşelerinde aynı dili konuştuğumuz, aynı hayali kurduğumuz, kalplerimizin beraber çarptığı tüm kardeşlerimizin Türk Dili Ailesi Günü’nü kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, işgalin ve zulmün dayanılmaz boyutlara ulaştığı dönemlerde, 1930’larda Özbekistan’ın yiğit evladı Süleyman Çolpan, daha sonra kurşuna dizilerek bedelini hayatıyla ödeyeceği şiirinde şöyle sesleniyordu:

“Güzel Türkistan, sana ne oldu?

Seher vaktinde güllerin soldu.

Çemenler berbat, kuşlar hep feryat,

Hepsi de masum, olmaz mı feryat?

Bilmem niçin kuşlar ötmez bahçelerinde.”

Evet, son iki asrımız yalnızca milletimiz için değil, bütün Türk dünyası için de zorluklarla, sıkıntılarla, çilelerle ve işgallerle geçti. Kültür coğrafyamızın birçok bölgesinde o toprakların kadim kimlikleri, dilleri ve inanç değerleri yasaklandı; halklar parçalandı. Kelimenin tam anlamıyla bir hüzün mevsimi yaşadık.

Azerbaycanlı şair Rüstem Behruti, bir dönem adeta Türk dünyasının kaderi hâline gelen bu manzarayı bakın nasıl anlatıyor:

“O hangi millettir, kaderi sırdır;

‘Ekrem İmamoğlu, Enver Aysever ile tartıştı’ iddiasına görgü tanığından açıklama geldi
‘Ekrem İmamoğlu, Enver Aysever ile tartıştı’ iddiasına görgü tanığından açıklama geldi
İçeriği Görüntüle

Yüz adama bölündü, yine de birdir.”

“Boraltan Faciası, CHP’nin Türkiye tarihine geçmiş kara lekelerinden biridir”

Türklerin birbiriyle kucaklaşmaması, kaynaşmaması, tek yürek ve tek bilek olmaması için her yol denendi. Kimliğini savunan, değerlerine sahip çıkan münevverler “Turancılıkla” suçlanarak ya hapse atıldı, ya sürgün edildi ya da Süleyman Çolpan gibi niceleri kurşunlara, darağaçlarına kurban oldu.

Tabii burada şunun da ifade edilmesi gerekir: Türk dünyasının varlığından söz etmek yalnızca sınırlarımızın ötesinde değil, 1940’ların tek parti döneminde ülkemizde de yasaklanmıştı. Nitekim 1944 yılında, sırf Türkiye dışındaki soydaşlarımızla ilgilendikleri için birçok aydın, yazar ve sanat erbabı “Turancı” denilerek tabutluklara konulmuş, ağır işkencelere maruz bırakılmıştır. Yani tek parti döneminde “Türkiye dışında da Türk var” demek suç sayılıyor, yıllarca tabutluklarda işkence görmek anlamına geliyordu.

Bakın, sadece bununla da kalmadılar. Türkiye’ye sığınan Azerbaycan Türklerini, Boraltan Köprüsü’nde kurşuna dizileceklerini bile bile katillerine teslim ettiler. Tarihe “Boraltan Faciası” olarak geçen bu olay, milletimizin hafızasına bir utanç lekesi olarak kazınmıştır. Boraltan Faciası, CHP’nin Türkiye tarihine geçmiş kara lekelerinden biridir. Bu facia, hem milletimizin hem de Azerbaycan Türklerinin zihin ve gönül dünyasında, iyileşmesi uzun yıllar alan derin yaralar açmıştır.

Tek parti zihniyetinin günümüzdeki temsilcisi olan ve hâlen varlığını sürdüren CHP, Türk dünyasına bakarken ne yazık ki şaşı bakmayı, yanlış bir pencereden değerlendirmeyi sürdürmektedir.

“Türkiye’yi Azerbaycan’a destek vermekle suçladılar”

Karabağ’da 44 gün süren vatan mücadelesinde bunu bir kez daha gördük. Ülkemizin düşmanlarının servis ettiği söylentiler üzerinden Türkiye’yi Azerbaycan’a destek vermekle suçladılar. Hatırlayın; CHP’nin dış politikasını yöneten isimlerden biri çıkıp aynen şunu söyledi: “Maalesef gelen haberlerde Türkiye’den Azerbaycan’a silah yardımı yapıldığı ve söylentilere göre cihatçı grupların Azerbaycan’a gönderildiği ifade ediliyor.”

“Bu CHP’den başka bir şey beklemeyin”

Tıpkı 1945 yılında Boraltan Faciası’nda olduğu gibi, Karabağ’ın özgürlük mücadelesinde de yanlış yaptılar; milletimizi mahcup ettiler, utandırdılar. Üstelik bu tutum sadece Karabağ’la da sınırlı kalmadı. Ondan önce Suriye ihtilafında da aynı basiretsizliğe, aynı vicdansızlığa şahit olduk. Suriye halkının üzerine varil bombaları yağarken, CHP’nin devrik genel başkanı grup kürsüsünden şu sözleri sarf ediyordu: “Bayırbucak’tan söz ediyorlar; ne bayırı kaldı ne bucağı kaldı. Hâlâ dünyadan haberleri yok bunların.”

Bu CHP’den başka bir şey beklemeyin. Evet, son yıllarda yaşadığımız iki önemli meselede de CHP’nin tavrı ortadadır. Yeni genel başkanın geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında, elinde binlerce soydaşımızın kanı bulunan Esed rejimine yönelik tutumunu sekülerlik kavramı üzerinden aklamaya çalışması; daha da ileri giderek CHP ile Esed rejimi arasında bir özdeşlik kurması, bu zihniyetin hâlen devam ettiğinin açık bir göstergesidir.

Alevi canlarımızla ilgili olarak partimize yönelik ortaya atılan iftiralar ise müfterilikten öte, apaçık bir provokasyondur; 86 milyonun kardeşliğini kundaklama teşebbüsüdür. Partimize oy veren milyonlarla birlikte Alevi vatandaşlarımızı da derinden yaralayan bu çirkin yakıştırmaları açıkça reddediyoruz.

Değerli kardeşlerim, çok değerli misafirler;

Türkiye’yi soydaşlarıyla birlikte gönül coğrafyasındaki tüm kardeşlerinden, hatta bütün dünyadan izole ederek yönetmeye çalışanlar, maalesef bu büyük ülkeyi yıllarca içine kapattı, yalnız ve izole bir konuma soktu. 1974’teki Kıbrıs Barış Harekatı’na kadar ve 1980’lerde Jilov’un asimilasyon dayatmalarına kadar, sınırlarımız dışındaki Türklerle yeterince ilgilenilmedi.

Bu ilgisizliğe son veren Cumhurbaşkanımız 8. Turgut Özal olmuştur. 1990’ların hemen başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte yeni bir dönem başlamıştır. 1991 yılında Türk cumhuriyetleri bağımsızlıklarına kavuşurken, bu cumhuriyetlerin bağımsızlığını tanıyan ilk ülke Türkiye olmuştur.

"Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarımız aracılığıyla Türk dünyasıyla aramızda yeni köprüler kurduk"

Geride bıraktığımız 34 yıllık süreçte, Türk devletleri olarak eğitimden ticarete, güvenlikten enerjiye, kültürden sanata kadar her alanda, geçmişle kıyas dahi yapılamayacak sıkı bağlar geliştirdik. Yurt dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Türkiye Maarif Vakfı, Türkiye Diyanet Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarımız aracılığıyla Türk dünyasıyla aramızda yeni köprüler kurduk.

Bugün, bütün bu çabaları çok daha güçlü bir şekilde geleceğe taşıyacak yeni bir adım atıyoruz. Türk halklarının birikimini, tecrübesini ve hedeflerini aynı ufukta buluşturan bu belge, gelecek yüzyılın inşasında önemli bir rehber niteliğindedir. Merhum Erol Güngör, Türk dünyasının birliğinin ortak bir tarih ve kültür şuuruna dayanması gerektiğini vurgulamıştı. Mümtaz Turhan Hoca da Türk dünyasının birliği için önce ortak bir alfabe ve ortak bir edebiyat dili oluşturmanın şart olduğunu ifade etmişti.

Bu anlayışla Vizyon Belgemizi altı lehçede ve ortak alfabe ile hazırladık. Belgemiz, AK Parti’nin küresel sorumluluk bilinciyle Türk dünyasında birlik ve beraberliği pekiştirme iradesinin en somut göstergesidir. Türk devletleri arasındaki entegrasyonun derinleştirilmesini ve çok boyutlu işbirliklerinin kurumsal bir çerçevede güçlendirilmesini amaçlıyoruz.

"Kürşat Zorlu kardeşimi huzurlarınızda tebrik ediyorum"

AK Parti, Türk Dünyası Vizyon Belgesi ile işte bu yönde kıymetli bir adım atıyor ve kararlılığını net şekilde ortaya koyuyor. Bugünkü organizasyonun hazırlanmasında özellikle birinci derecede emeği geçen Genel Başkan Yardımcım Kürşat Zorlu kardeşimi huzurlarınızda tebrik ediyorum. Tabii, bu organizasyona katılarak destek veren Türk devletlerinden tüm kardeşlerime de huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Beraberiz, hep birlikte kardeşiz ve bugün bunu sizlerle birlikte yaşadık. Rabbim yolumuzu ve bahtımızı açık etsin diyorum. Bu düşüncelerle, Vizyon Belgemizin hazırlanmasında emeği geçen herkesi yürekten tebrik ediyor, programa katkı ve teşvikleriniz için her birinizi ayrı ayrı kutluyorum. Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyor, Allah’a emanet ediyorum.

Muhabir: Ömer Taşkaldıran