Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16. Büyükelçiler Konferansı'nda konuştu.

Gündeme yönelik değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, “İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırgan eylemleri ise hâlen sürmektedir. Bu durum, ülkenin kalıcı güvenlik ve istikrarının önündeki en büyük engeldir. Suriye’de DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin varlığı da bir başka önemli sorun alanıdır. DEAŞ belasıyla göğüs göğüse çarpışmış tek NATO müttefiki olarak, Suriye hükümetine gereken her türlü desteği vermeyi sürdürüyoruz. Ayak diretilmesi hâlinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart mutabakatının uygulanması için gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Suriye’nin parçalanmasından, bölünmesinden, millî birlik ve bütünlüğünün zafiyete uğramasından kimin çıkar sağlayacağı açıktır” ifadelerini kullandı.

“Hiroşima’ya atılandan 14 kat daha fazla bombayla Gazze yerle bir edildi”

Erdoğan’ın konuşmasından ara başlıklar şöyle;

Şuraya dikkatinizi çekmek istiyorum; Gazze’nin yüz ölçümü 365 kilometrekaredir. Yani Gazze dediğimiz yer, İstanbul’da Beykoz, Ankara’da Mamak büyüklüğünde bir alandır. Soykırımdan önce Gazze’nin nüfusu yaklaşık 2,3 milyondu. Böylesine dar bir yerleşim alanına 200 bin tondan fazla bomba atıldı. Hiroşima’ya atılandan 14 kat daha fazla bombayla Gazze yerle bir edildi.

Bu durumda, işleyen sorunlara çözüm üreten, adaletsizliği engelleyen bir uluslararası sistemden nasıl söz edebiliriz? Mevcut küresel güvenlik ve yönetim mimarisine nasıl güvenebiliriz? Resmin bütününe baktığımızda karşılaştığımız manzara şudur: Uluslararası kurumların çoğu bugün kendisini gassalın ellerine bırakmış bir meyyit misali; cansız, duyarsız, hareketsiz ve işlevsiz bir hâle gelmiştir.

Türkiye’nin hem kendi hak ve çıkarlarını layıkıyla savunabilmesi hem de dostlarına, soydaşlarına ve kardeşlerine yardım eli uzatabilmesi için ekonomik, askerî ve diplomatik bakımdan güçlü olmaktan başka bir seçeneği yoktur. Kıymetli dostlar, tecrübeyle sabit bu acı hakikat karşısında biz de stratejilerimizi belirliyor, adımlarımızı planlıyor, yere sağlam basıyor ve hiçbir işi şansa bırakmıyoruz. İçinde bulunduğumuz asrı “Türkiye Yüzyılı” yapmak için incelikle örülmüş, çok boyutlu bir politikayı adım adım hayata geçiriyoruz.

“10 Mart mutabakatının uygulanması için gerekli telkinlerde bulunuyoruz”

Suriye’de de benzer bir çaba içindeyiz. 8 Aralık 2024 tarihinde Esad rejiminin devrilmesiyle birlikte, Suriye’nin önünde tarihî bir fırsat kapısı aralanmıştır. Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın liderliğinde, Suriye’nin uluslararası topluma yeniden entegrasyonu yolunda kısa sürede ciddi mesafe alınmıştır. Sadece ülkemizden Suriye’ye dönen mültecilerin sayısı 580 bine ulaşmıştır. Suriyeli muhacirlerin gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşleri; Suriye’deki huzur ortamı kalıcı hâle geldikçe şüphesiz hızlanacaktır. Ancak bunun biraz daha zaman alacağı anlaşılmaktadır.

İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırgan eylemleri ise hâlen sürmektedir. Bu durum, ülkenin kalıcı güvenlik ve istikrarının önündeki en büyük engeldir. Suriye’de DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin varlığı da bir başka önemli sorun alanıdır. DEAŞ belasıyla göğüs göğüse çarpışmış tek NATO müttefiki olarak, Suriye hükümetine gereken her türlü desteği vermeyi sürdürüyoruz.

Ayak diretilmesi hâlinde krize dönüşme riski barındıran 10 Mart mutabakatının uygulanması için gerekli telkinlerde bulunuyoruz. Suriye’nin parçalanmasından, bölünmesinden, millî birlik ve bütünlüğünün zafiyete uğramasından kimin çıkar sağlayacağı açıktır. Suriye’yi oluşturan tüm kesimlerin yarınlarına güvenle bakabilmesi ancak ortak tarih ve ortak gelecek tasavvuruyla mümkündür. Her zaman söylüyorum: Biz bin yıldır buradayız, beraberiz. İnşallah kıyamete kadar da burada olacağız, birlikte yaşayacağız.

Müslümanların kanından beslenenlerin oyununa gelmenin vebalini kimse taşıyamaz. Yattaki pirincin peşine düşmenin, evdeki bulgurdan da edebileceği unutulmamalıdır. Sadece ihtirasa galip gelineceğine inanıyoruz. Türkiye olarak bunun için çalışmaya devam edeceğimizin bilinmesini istiyorum.

Kayyım atanan Şişli Belediyesi’nden CHP’ye davet!
Kayyım atanan Şişli Belediyesi’nden CHP’ye davet!
İçeriği Görüntüle

“Ticaret ve sivil gemilerin hedef alınmasının kimseye faydası yoktur”

Değerli arkadaşlar, Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında özel ilişkilerimizin bulunduğu her iki ülkeyi bu yıl İstanbul’da üç defa bir araya getirdik. İstanbul süreci neticesinde, insani alanda elde edilen kazanımlar Türk diplomasisi için kayda değer bir başarı teşkil etmiştir. Bunun yanı sıra, Ukrayna Savaşı çerçevesinde bugüne kadar Karadeniz Tahıl Girişimi ve esir-tutuklu değişimleri gibi pek çok inisiyatife öncülük ederek insani alanda somut sonuçlara ulaştık.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulayarak savaşın Karadeniz’e sirayet etmesine mani olduk. Ancak son günlerde düzenlenen karşılıklı saldırılar, Karadeniz’deki seyrüsefer emniyetini ciddi biçimde tehdit etmektedir. Ticaret ve sivil gemilerin hedef alınmasının kimseye faydası yoktur. Bu konuda her iki tarafa da ikazlarımızı net bir şekilde iletiyoruz.

Yıllardır barışa hasret kalan Güney Kafkasya bugün tarihî bir dönemden geçiyor. Azerbaycan ve Ermenistan, barış anlaşması imzalamaya hiç olmadıkları kadar yakınlar. Sürece paralel olarak Azerbaycan’la diyalog hâlinde, biz de Ermenistan’la normalleşme süreçlerimizi ilerletiyoruz. İnşallah gelecek senenin başından itibaren bazı sembolik adımlar atacağız.

Değerli büyükelçilerimiz, sizler de görev yaptığınız yerlerde görüyorsunuz: Türkiye’nin profili sadece mücavir bölgelerde değil, uzak coğrafyalarda da yükselmektedir. Ülkemizin önünde yeni iş birliği kapıları açılmakta, Türkiye’ye yönelik ilginin arttığını memnuniyetle müşahede ediyoruz. Hiç ummadığınız yerlerde, dünyanın en ücra köşelerinde Türkçe konuşan, Türkiye’yi bilen, tanıyan ve takip eden sayısız insanla karşılaşıyoruz. Türkiye mezunu öğrenciler bugün bakan, üst düzey bürokrat, iş insanı, siyasetçi ve diplomat olarak ülkelerine başarıyla hizmet ediyor.

Sizin de gayretlerinizle, inşallah bu tarihî fırsatları en güzel ve en etkin şekilde değerlendireceğiz. Burada şunu da özellikle vurgulamak mecburiyetindeyim: Büyük devlet olmak, nerede yaşarsa yaşasın vatandaşına sahip çıkmak demektir. Dünyanın 190’dan fazla ülkesinde hayat kurmuş, kök salmış 7 milyonluk Türk diasporası, millet olarak bizim canımızdan bir parçadır.

Kaynak: Haber Merkezi