Malûm, yerel seçim yenilgisi iktidar için şiddetli bir uyarı oldu. Yenilgi sonrası Erdoğan, dört yıl sonraki genel seçimde de benzer bir sonuçla karşılaşmamak için mevcut rejimin birçok alanında değişime gidiyor.

Değişimin yapıldığı alanlardan birisi de kamu harcamaları.

Yolsuzluk ve israfa dayalı bir rejim

Erdoğan döneminde, başta Erdoğan’ın kendisi olmak üzere, iktidar siyasetçilerinin ve bürokratlarının kamu kaynaklarını nasıl har vurup harman savurduğu herkesin malûmu.

Yolsuzluk ve israf elbette Erdoğan döneminden önce de vardı ancak Erdoğan döneminin en önemli farkı bunların yargı denetiminin dışına çıkartılması oldu. Örneğin, eskiden Sayıştay kamu bütçesindeki usûlsüzlüklere karşı önemli bir denetim işlevi görürken, bugün sadece kağıt üzerinde bir kuruma indirgenmiş durumda. Yargı kurumu içindeki savcıların siyasi iktidarı temsil eden kişi ve kurumlara soruşturma açabilmesi ise söz konusu bile değil.

Devletin denge denetim kurumlarının ortadan kalktığı Türkiye’nin bugünkü popülist rejiminde siyasi iktidar için tek gerçek denetim unsuru seçimler kaldı.

Dolayısıyla iktidar, seçimlerde herhangi bir zorlanma yaşamadığı sürece rejimin parametrelerini değiştirme gereği de duymuyor.

Nitekim, yolsuzluk ve savurganlık da maalesef bugünkü Erdoğan rejiminin parametrelerinden birisi olmuş durumda. Çünkü Erdoğan kadrolarıyla ilişkisini yolsuzluk üzerinde kuruyor. Rejime tam bağlılık gösterdikleri sürece, iktidar mensubu siyasetçi ve bürokratların yaptıkları yolsuzluklara ve israfa göz yumuluyor. Olası bir yargı soruşturmasına karşı bu kişiler korunuyor. Geçtiğimiz ay Elips Haber’deki “Erdoğan rejiminin ‘Nomenklatura’ sınıfı” isimli yazımda bu sistemi daha ayrıntılı olarak ele almıştım.[i]

Bu durumun en açık örneğini geçtiğimiz yerel seçim sonrası el değiştiren belediyelerde gördük. Bu belediyelerde korkunç rakamlara ulaşan ulûlsüzlüklerin ve yolsuzlukların yapıldığı ortaya çıktı. Ancak tek bir savcı bile bu konuda soruşturma açmadı/açamadı.

Erdoğan bugüne dek seçimlerde hep galip çıktığı için de mevcut yolsuzluğa dayalı rejimde bir değişiklik yapma gereği hiç duymadı. 

Gerçekten de bugüne dek iktidar siyasetçilerinin sayısız yolsuzluğu medyada yer aldı ancak iktidar seçimleri kazanmaya devam etti. Bu durum, bir noktadan sonra bir şımarıklığa yol açtı. İktidar siyasetçileri “nasıl olsa seçimleri gene biz kazanacağız” diye düşündükleri için yaptıkları yolsuzluklarda iyice vites artırdılar ve pervasızlaştırlar.

Ta ki son seçime kadar.

“Dostlar alışverişte görsün” tasarrufları

Son seçim yenilgisi iktidarı, birçok şeyi olduğu gibi artık iyice ayyuka çıkan kamudaki yolsuzluk ve israf düzenini de değiştirmeye mecbur bıraktı.

Ancak bu noktada asıl soru, yargı denetiminin olmadığı ve kadrolarıyla ilişkisi en baştan yolsuzluk ve israf üzerine kurulu bu iktidarın kamuda gerçekten ne kadar tasarruf yapabileceği.

Mehmet Şimşek’in dün açıkladığı kamuda tasarruf programına baktığımızda, uygulancağını söylediği önlemler kağıt üzerinde güzel görünüyor. Bunlar uygulanabilirse gerçekten ülke için faydalı olur. Ancak biraz daha derinlemesine baktığımızda ortada iki temel sorun olduğu görülüyor:

Birincisi, Şimşek’in hayata geçirileceğini söylediği uygulamalar gerçekten ne kadar hayata geçirilecek ya da geçirilebilecek?

Bu iktidarın birçok konuda bir şeyleri gerçekten yapmadığını, sadece yapıyormuş gibi gözüktüğünü ve bu şekilde kendi seçmen tabanının gözünü boyamaya çalıştığını biliyoruz. Ortada bir yargı denetimi olmadığını ve rejimin esasının zaten kamu rantından pay kapma üzerine kurulu olduğunu düşünürsek “kamuda tasarruf” uygulamaları konusunda da böyle olma ihtimali oldukça yüksek görünüyor.

İkinci husus ise Şimşek’in açıkladığı tasarruf tedbirlerinde birçok önemli alanın kapsam dışı bırakılmış olması.

Örneğin, Kamu Özel İşbirliği projeleri, yandaş iş insanlarına usûlsüz vergi muafiyetleri, Hazine denetimine tabi olmayan Varlık Fonu, Cumhurbaşkanlığı’nın devasa örtülü ödeneği, Saray’ın uçaktan korumalara kadar müsrif harcamaları ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bol Mercedes ve Audi’li bütçesinde herhangi bir kesinti varmış gibi durmuyor. Dolayısıyla, rejimin kamu bütçesine büyük yük getiren ama siyaseten güçlü kişilerin elindeki alanlarında herhangi bir tasarruf yapılıyormuş gibi gözükmüyor. O zaman burada soru, tasarruf tedbirlerini getirenler kendileri tasarruf etmiyorlarsa diğerleri bu tedbirlere neden uysun?

Zaten dikkat edilirse, açıklanan tasarruf tedbirlerinde neredeyse hiçbir rakam telaffuz edilmedi. Yani hangi tedbirden ne kadar tasarruf edileceği, bunun bütçeye ne kadar katkısı olacağı belirsiz. Bu da tasarruf programının aslında büyük oranda siyasal propaganda amacı taşıdığı ve gerçek anlamda bir tasarruf yapılmayacağı izlenimi doğuruyor.

Bu rejim tasarruf yapamaz

Umarım öyle olmaz ve kamuda gerçekten tasarruf yapılabilir. Ama açıklanan programa ve bu rejimin temel niteliklerine baktığımızda ben bunu pek mümkün görmüyorum.

Değişen şey muhtemelen sadece gösteriş ve şımarıklık olur.

Yani rejim kadroları yolsuzluk, israf ve lüks harcamalarına devam eder ama son seçim yenilgisi “nasıl olsa seçimleri gene biz kazanacağız” düşüncesini ortadan kaldırdığı için bunu artık toplumun gözüne sokarak yapamaz.


[i] https://www.elipshaber.com/erdogan-rejiminin-nomenklatura-sinifi