İmamoğlu 4 Ekim’de Le Monde’a ünlü yazar Franz Kafka’nın ‘Dava’ romanına atıf yapan kendi dava sürecini ‘Kafkavari’ bulduğunu vurgulayan bir yazı yazmıştı:
“Bugün sizlere 12 metrekarelik tek kişilik hücremden, ‘Kafkavari’ davalarımdan biri hakkında birkaç söz söylemek için yazıyorum: Üniversite diplomamla ilgili ‘sahtecilik’ davası! Savcının sekiz yıl dokuz ay hapis cezası talep ettiği ‘resmi belgede sahtecilik’ suçlamasıyla yargılanmaktayım.
Dosyanın tek ‘küçük sorunu’ şu: Savcının suçlaması hangi resmi belgenin sahte olduğu ya da benim hangi sahtecilik fiilini işlediğim konusunda somut bilgi içermiyor.
Erdoğan’ın ‘İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır’ dediği İstanbul’u üç kez kazanmak ve 2028 cumhurbaşkanlığı seçimine girmemin iktidar için teşkil ettiği büyük tehlike.
Diplomama haksız şekilde el konulması hakkımdaki tek dava değil; hakkımda başka pek çok Kafkavari dava var: ‘Hakaret’, ‘yolsuzluk’, ‘terörizm’. Çünkü 2024’te İstanbul’daki belediye listelerime Kürt adaylar koymaya cesaret ettim. İşte mücadele ettiğimiz sistem bu.“
Ahmet Hakan bugünkü köşesinde, 23 Mart’tan bu yana Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İmamoğlu’nu yazdığı yazı nedeniyle eleştirdi ve ‘iyiliği için’ Avrupa basınına yazmamasını şöyle ‘tavsiye etti’.:
* İmamoğlu’nun Le Monde’a yazması
* The New York Times’a yazmak, Le Monde’a yazmak falan… 90’ların bir aktivitesiydi.
* O dönem Avrupa, şimdiki gibi değildi. Kaş kaldırır, parmak sallardı. Şimdi Avrupa’nın kaş kaldırmaya, parmak sallamaya takati bile yok.
* Epeydir değerleri falan da kalmadı Avrupa’nın. Hele şu son İsrail barbarlığı karşısında sergilediği utanç verici tutumdan sonra hepten bitti.
* İmamoğlu’nun Le Monde’a “Belediye listelerime Kürt adaylar koymaya cesaret ettim” diye yazması ise… Hepten felaket. Yazması kötü. Yazdığı yazının içeriği ondan kötü.
* Hapisteki birini eleştirmek istemiyorum ama Ekrem İmamoğlu’nun Batılı gazetelere yazı yazma merakından acilen vazgeçmesi şart. Kendi iyiliği için.