Erbaa'daki patlamayla ilgili Samsun'da yakalanan 2 kişi Tokat'a getirildi Erbaa'daki patlamayla ilgili Samsun'da yakalanan 2 kişi Tokat'a getirildi

Özel Haber - Şevval Dalgıç

Bugün neredeyse tüm dünyada ses getiren eylemlere sahne olan 8 Mart'ın tohumları 1857 yılında, New York'ta 15 bin çalışan kadının daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesiyle atılmıştı. Bu olaylardan 52 yıl sonra Danimarka'nın Kopenhag kentinde düzenlenen Kadın Sosyalist Enternasyonal toplantısında 8 Mart 1857 tarihinde New York'ta başlayan, kadın haklarının kazanılması ve kadınların birlikteliği mücadelesinin her yıl Kadınlar günü olarak kutlanmasını kararlaştırdılar.

Kadın hakları mücadelesinde 1975 yılı büyük özellik taşıyordu. Uluslararası Kadınlar Yılı olarak kutlandı. Bu yılın etkinlikleri arasında, Birleşmiş Milletler 8 Mart gününü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başladı. İki yıl sonra 1977'de, Birleşmiş Milletler genel toplantısında kadın hakları, uluslararası barış günü olarak kabul edildi.

Türkiye'de ise 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975'te daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. 1984'ten itibaren her yıl "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya başlandı.

Avukat Ecem Saraç, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Türkiye ve dünyada kadınların uğradığı haksızlıklar, kadınların siyasetteki temsiliyet oranları ve aile içi şiddet hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

"Kadınlar iş hayatından tutun, aile hayatına kadar hep dezavantajlı konumda"

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Türkiye ve dünyada kadınların uğradığı haksızlıklar karşısında neler yapılıyor?

Bilindiği üzere Dünya Kadınlar Gününün temeli, aslında işçi hakları hareketlerine dayanıyor. 8 Mart 1857 tarihinde fabrikada çalışan kadın işçiler, Amerika da bir tekstil atölyesinde sırf kadın oldukları için karşılaştıkları haksızlıklar, ücret eşitsizliği, iş ortamındaki çok uzun mesai saatlerini protesto ederek seslerini duyurmaya çalışırken grev sırasında çıkan yangında eşitlik ve diğer hakları uğruna çok acı bir şekilde can vermişlerdir. Olayın yaşandığı günden günümüze kadar dünyada yankı uyandırmıştır. Bu olay ışığında,  8 Mart’lar emekçi kadınların toplumsal eşitliği sağlama, haklarına sahip çıkma ve özgürleşme mücadelesini temsil eden sembol bir gün haline gelmiştir. Kadınlarımız haklarına, emeklerine, fikirlerine, bedenlerine, kısaca kimliklerine sahip çıkarak kadın sorunlarının örgütlü ve organize bir şekilde çözülmesini istiyorlar. Bir hukukçu olarak şöyle söyleyebilirim: Dünyadaki birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de anayasal anlamda kadın ve erkekler eşit haklara sahip. Ancak ne yazık ki gündelik hayata baktığımız zaman kadınlar iş hayatından tutun, aile hayatına kadar hep dezavantajlı konumda. Türkiye’de yapılan araştırmalarda da ne yazık ki rakamlar kadınların hala iş gücü ve eğitim alanlarında erkeklerden daha az hak ve imkana sahip olduğunu gösteriyor. Diğer yandan biz kadınların başta yaşam hakkını temin etmede çok yetersiz kalınıyor. Geçtiğimiz şubat ayı içerisinde bir günde 7 kadının öldürüldüğüne ilişkin haberler yankılandı. Durum gerçekten çok vahim. Ben, kadına şiddet konusunun kesinlikle toplumsal ve sosyolojik bir problem olduğunu düşünüyorum. Erkek egemen toplum, ataerkil kültür kadına zerre kadar değer vermiyor, kadının yaşam hakkını, varlığını kabul etmiyor.

Whatsapp Image 2024 03 06 At 15.27.55

Avukat Ecem Saraç 

"Kadın siyasi hayatta da dezavantajlı konumda, sesini duyurmakta zorluk yaşıyor"

31 Mart yerel seçimleri yaklaşırken, kadınların siyasetteki temsiliyet oranı ne? Siz bu oranı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Geçtiğimiz 2019 yılı yerel seçimlerini baz alarak cevap vermek istiyorum. Bildiğim kadarıyla 8 bin küsür belediye başkan adayının sadece 600 küsür tanesi kadınmış, seçim sonucu bin küsür belediyeden sadece 45 kadın seçilebilmiş. 31 Mart yerel seçimlerine katılacak olan siyasi partilerin YSK’ya teslim ettikleri aday listelerindeki kadın oranına bakıldığında zannediyorum 2019 yılından çok farklı bir tablo söz konusu değil. Mecliste kadın temsili %20 oranlarına kadar varırken siyasete bir başlangıç bir giriş imkanı olarak görülen yerel seçimlerde kadın temsili ne yazık ki çok düşük. Çünkü kadın siyasi hayatta da dezavantajlı konumda, sesini duyurmakta zorluk yaşıyor. Kanaatimce siyasi hayattaki erkek egemen kesimin, yerel siyasette kadın temsili tercih etmemelerinden kaynaklı kadınlar önlerindeki engeli aşıp siyasi hayatta aktif olamıyorlar.

Benim en çok üzüldüğüm şey, TÜRKİYE, KADINLARA SEÇME VE SEÇİLME HAKKINI AVRUPADAKİ BİRÇOK ÜLKEDEN YILLAR ÖNCE KABUL ETMİŞTİR. Ülkemiz, dünyadaki diğer ülkelere nazaran kadınlara siyasi hakları çok daha erken tanımıştır. Atatürk Devrimleri kapsamında 1930 yılında kadınlarımız belediye seçimlerine katılma, 1933 yılında muhtar seçme ve seçilme hakkı elde etmişlerdir. Kadınların milletvekili seçme seçilme hakkı ise 1934 yılında Anayasa değişikliği ile tanınır hale gelmiştir. İsviçre, Fransa, Belçika gibi medeniyetin beşiği olarak anılan birçok Avrupa ülkesinden tarihsel açıdan çok önce kadına siyasi haklar tanımamıza rağmen günümüzdeki mevcut istatistikleri çok üzücü buluyorum.

"6284 sayılı kanunda bir eksiklik yok, uygulamada eksiklik ve karşılaşılan sorunlar var"

Aile içi şiddeti caydırıcı olarak hukuki anlamda ne gibi düzenlemeler yapılabilir?

Konuya ilişkin iç hukukumuzda 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”  var ve kanun metni dikkate alındığında yasal bir eksiklik içermediği kanaatindeyim. Yani demek istediğim kanun metninde bir eksiklik olmadığı ancak uygulamadaki eksiklik ve karşılaşılan sorunların olduğudur. En basit örneğiyle 6284 sayılı yasa çerçevesinde başvurduğumuz koruma tedbirleri 6 aya kadar süre ile verilebilmekte ama genelde uygulamada mahkemeler 2 ay ve daha altında tedbire hükmetmektedir.

6284 sayılı kanun -mağdurun beyanını- esas alan bir kanun dolayısı ile talep edildiği halinde üst sınırdan doğrudan 6 aylık koruma tedbirine hükmedilmesini ve mağdur kadınların diğer koruyucu tedbirler örneğin; tedbir nafakası bağlanması, ev tahsisi kararı verilmesi vs. gecikmeksizin önlemlerin alınması gerekmektedir. Ancak uygulama da ilk etapta her zaman 6 aylık koruma kararları çıkmıyor. Mağdur kadının koruma kararının süresini takip edip süresi bitmeden yeniden başvuruda bulunması gerekmekte. Veyahut koruma kararı ihlal edildiğinde disiplin hapsi yaptırımı düzenlenmekte ancak uygulandığını pek görmüyoruz. Koruma kararı veriliyor ama denetimi ve takibi yapılmıyor.

6284 sayılı kanunumuz dışında Türk Ceza Kanunumuzda da kadına şiddete ilişkin yeni sayılan 2022 yılı değişikliği güncel düzenlemeler mevcut. Örnek vermek gerekirse, kadına karşı “ısrarlı takip suçu” düzenlendi. Kadına karşı işlenen kasten öldürme, kasten yaralama, tehdit, işkence ve eziyet suçlarının kadına karşı işlenmesi halinde cezaları artırıldı. Yasa ile kadına karşı işlenen kasten yaralama doğrudan tutuklama sebebi varsayılan katalog suçlar arasına dahil edildi. Yine 2022 yılı değişikliği ile failin duruşmada mahkemeyi etkilemeye yönelik; kılık kıyafetine çeki düzen vermesi, takım elbise giymesi, tıraş olup kravat takması vs. cezanın indirim sebebi kabul edilemeyecektir.

Muhabir: Şevval Dalgıç