Miting sırasında, Silivri'de tutuklu bulunan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun da mitingi cezaevinden takip ettiği belirtildi.

AK Parti’den ihraç edilen Kocabıyık: İmamoğlu'na siyasi kumpas düzenlendi! AK Parti’den ihraç edilen Kocabıyık: İmamoğlu'na siyasi kumpas düzenlendi!

Can Atalay: Derhal seçim, hemen seçim

Mitingde, Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay’ın mektubu okundu.

Atalay’ın mitinge gönderdiği mektup şu şekilde:

"Bugün 14 Mayıs 2025. Yurt dışındaki oylarla seçilen bir milletvekilinin, Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi’nin tam üç kez verdiği “Derhal tahliye edilmeli, Meclis görevine başlamalı” kararlarına rağmen hâlâ cezaevinde tutulmasının ikinci yılı. Can Atalay olayı, Türkiye'nin derin bir siyaset ve hukuk krizi yaşadığının simgelerinden biridir.

Anayasa ve yasalar açıkça çiğneniyor. Mahkemeler, Yargıtay ve son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğu eliyle bu haksızlıkların aracı hâline getirildi. Bugün ülkede ne Anayasa ne yasalar geçerli; yurttaştan kopmuş, desteğini yitirmiş bir Saray rejimi ne derse o oluyor. İktidarlarını sürdürebilmek için her yolu deniyor, her kurumu ve kuralı çiğnemekten çekinmiyorlar. Rakip istemiyorlar; keyiflerine göre yönetmek istiyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun da demir parmaklıklar ardına konmak istenmesi bu yüzdendir.

Ancak “ama”sı yok! 19 Mart’ta başlayan, hak ve hukuktan yana bütün yurttaşları bir araya getiren direniş, milli iradenin ne olduğunu gösterdi. Yurttaşlar “Derhal seçim, hemen seçim!” diyor. Alanlardan, okullardan, her yerden bu ses yükseliyor.

Can Atalay kararı, Anayasa Mahkemesi tarafından Meclis’e gönderildi ancak Meclis Başkanı bu kararı aylarca sakladı. Nihayet Meclis kürsüsünden okunduğunda yaşanan şaşkınlığa hep birlikte tanık olduk. Çünkü hukuksuz fiili durumlara yaslananlar, hukuku savunanlar karşısında gerilemeye mahkûmdur. Meclisin bu utanç verici duruma düşmesinden çoğunluk sorumludur. Bu utanca son vermek de onların görevidir.

“Anayasa için varız” diyen bir Meclis, Can Atalay olayını Anayasa’ya uygun biçimde çözmeden inandırıcılığını tamamen yitirir. Yurttaşlar silahsız siyaset için önemli bir adım atıldığını ifade ediyor. Toplumsal yaşamdan şiddeti, silahı söküp atmak kıymetlidir; ama barışın ilk ve en temel şartı hukuktur. Barış ancak demokratik siyasetin alanı genişlerse kalıcı olur. Her gün cezaevlerini doldurarak, siyasi rakipleri yalan ve iftiralarla tasfiye etmeye çalışarak barış olmaz. Demokrasi ve hukuk yok sayılırken, yurttaşa baskı uygulanırken kimse “barış” çağrılarına inanmaz."

İmamoğlu'ndan mitinge mektup

Marmara (Silivri) Cezaevi’nde bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun mitinge gönderdiği mektup okundu. 

Mektubu, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik okudu.

Ekrem İmamoğlu’nun mitinge gönderdiği mektup şu şekilde:

"Kıymetli hemşerilerim, sevgili İstanbullular, meydan meydan umudu, dayanışmayı, iyiliği, güzelliği çoğaltan yoldaşlarım… Bu akşam, İstanbul’un tarihi ve sembolik meydanlarından birinde demokrasi nöbetindeyiz. İstanbul’un muhafızları olarak, Beyazıt Meydanı’nı, tarihi dokusuna uygun olarak, yeniden İstanbul’a kavuşturduğumuz için kıvançlıyız. Hepiniz hoş geldiniz, safalar getirdiniz…

Dün, 6 Mayıs’tı. Tarihimizin en kara günlerinden biridir 6 Mayıs. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden, tam bağımsız bir Türkiye için mücadele ederken hayattan koparılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı rahmetle anıyorum. Üç fidanı koparanlar, halkın tam bağımsızlık ve demokrasi talebini boğmak istiyordu. Bu amaçla, hukuk hiçe sayıldı, iktidar sahipleri ne istiyorsa yargı ona hükmetti. Ama bu büyük adaletsizliğin vicdanlarda açtığı yara, hiç kapanmadı. Tam bağımsız, demokratik Türkiye mücadelesinin ateşi ise hiç sönmedi. İktidar sahipleri, bu milleti ‘sizden – bizden’ diye bölmek, vatandaşlar arasına kanlı bir duvar örmek istiyordu. Adnan Menderes ve arkadaşlarıyla, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını karşı karşıya koyup, milleti birbirine düşman etmeye çalıştılar.

'Milletimizin bize gösterdiği teveccüh, iktidarı korkuttu'

Uzun yıllar boyunca siyasi kamplara ayrıldık. Birbirimizin acılarını yeterince hissedemedik. Demokrasi ve adalet temelinde buluşup, bir büyük dirilişi gerçekleştiremedik. Asker ya da sivil, tüm darbeciler hep bu ayrışmadan yararlandılar, hep bu bölünmeden güç aldılar. Bir başka 6 Mayıs’ta, 2019 yılının 6 Mayıs’ında bu kez bir yargı darbesiyle karşı karşıya kaldık. İstanbulluların iradesini beğenmeyenler, seçimi iptal ettirdiler. ‘Sandıktan bizim çıkmadığımız seçim, geçerli sayılmaz’ dediler. Ama 23 Haziran’da, demokrasi ve adaletten taviz vermeyen milyonlar sandıkta birleştiler ve yargı darbecilerine büyük bir demokrasi tokadı attılar. 2024 seçimleri, Türkiye’nin geleceğini, milletin sandıkta gerçekleştirdiği, demokrasi ve adalet ittifakının belirleyeceğini ortaya koydu. Milletimizin bize gösterdiği teveccüh, iktidarı korkuttu. Bu sebeple, siyasi tarihimize kara leke olarak kalacak bir operasyona başladılar. Önce 30 yıllık diplomamı, savcılık baskısıyla, yetkisiz bir kurula iptal ettiler. Ardından da dün, yine hukuksuz bir girişimle sistemden sildiler.

Tarihimizde hiçbir siyasetçi, rakibinden bu kadar çok korkmamıştır. Hiçbir siyasetçi, rakibinin korkusundan bu kadar hukuk ve ahlak dışı işlere tevessül etmemiştir. Tarihimizde hiçbir siyasetçi, korktuğu rakibini saf dışı bırakmak için, devleti ve hukuku bu kadar ayaklar altına almamıştır. Devletin verdiği resmi diplomanın siyasi amaçlarla, zorla, hukuku çiğneyerek geçersiz sayıldığı bir ülkede, altında devletin imzası, mührü olan bütün belgeler değerini yitirir. En başta da milli paramız, Türk Liramız değerini yitirir. Paramız işte bunun için pul oldu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, kendi kişisel mülkü zanneden bir şahıs, devletimizin verdiği belgeleri, kendi siyasi ikbali için, gerektiğinde geçersiz ilan edebildiği için paramızın kıymeti düşüyor. Böyle giderse, daha da düşecek. Çünkü devleti milletin koruyucusu değil, milletin kazanılmış haklarına karşı bir konumda tutmak istiyorlar.

'Bunlar, artık siyasetçi değil; bunlar, vesayetçi'

Vesayetçilerle siyasetçiler arasında çok temel bir fark vardır. Siyasetçiler, milletin gözü önünde olmaya, rakipleriyle milletin önüne çıkmaya can atarlar. Rakipleriyle sandıkta yarışmak, milletin huzurunda canlı yayınlarda tartışmak isterler. Çünkü gerçek siyasetçiler millete saygı duyar, milletin fikrini esas alır, milletin fikrini kendi fikirlerini anlatarak etkilemeye çalışır. Vesayetçiler ise siyasi rakipleriyle milletin önünde yüz yüze gelmekten korkar, kaçarlar. Siz hiçbir vesayetçiyi, televizyonlarda siyasi rakibiyle milletin önünde tartışırken gördünüz mü? Göremezsiniz. Darbeciler, siyasi rakipleriyle ancak yargı ve polis aracılığıyla muhatap olabilirler, rakiplerinin karşısına çıkmaya ne akılları yeter ne yürekleri. Beni Silivri’de bir hücreye kapattılar ama halen benden ödleri kopuyor.

Günlerdir, ‘Benim mahkememi televizyondan canlı yayınlayın, millet gerçekleri görsün,” diyorum; tek kelime edemiyorlar. ‘Tabii yayınlarız’ da diyemiyorlar, ‘Asla yayınlanamaz’ da diyemiyorlar. Susup kalıyorlar. Çünkü bunlar, artık siyasetçi değil; bunlar, vesayetçi… Bunlar, milletin gözü önünde olmaktan korkarlar, bunlar her işlerini milletten gizli yapmak isterler.

"Seçimi çaldılar, diplomayı çaldılar, özgürlüğü çaldılar, 60 milyar doları yaktılar"

Seçimi çaldılar. Diplomayı çaldılar. Özgürlüğü çaldılar. 60 milyar doları yaktılar. Ama şunu unutmayın: Millet, tüm vesayetçilerden, darbecilerden büyüktür. Acı çekeceğiz, bedel ödeyeceğiz ama umudumuzu hiç kaybetmeyeceğiz. Güler yüzümüzü hiç soldurmayacağız. Tam bağımsız, demokratik Türkiye için genç ömrünü ortaya koymuş evlatlarımıza, 19 Mart’ta Beyazıt’tan Saraçhane’ye korku dağlarını yıkarak gelen o günden beri meydanlarda demokrasiye, geleceklerine sahip çıkmak için gençlerimize sözümüz var: Bu ülkeye adalet gelecek. Bu ülkeye özgürlük gelecek. Bu ülkeye eşitlik gelecek… Ve her şey çok güzel olacak. Her şey çok güzel olacak. Ekrem İmamoğlu. Silivri Zindanı."

Kaynak: Haber Merkezi