Türkiye’de ve hatta İslam dünyasında, din eğitimi metotları son dönemde iyileşme göstermiş olsa da maalesef genel olarak kısmen problemlidir. Bu problemin temelinde birçok neden olsa da iki neden öne çıkar. Bunlardan birincisi -haşa- zalim bir Allah anlatısı yani “Allah seni yakar, cezalandırır” gibi ifadelerin öne çıkarılması ve yine bu başlık altında dinin aşırı zorlayıcı, aslından dinin özünden olmayan 100, 300 rekat namazlar, nafile oruçlar, hastalık ve türlü sebeplerle kişiye verilen ruhsatın dahi farkında olmamak şeklinde örnekleyebileceğimiz dinin, insanı aşırı yoran bir şey olduğu zannıyla dine bakmak ve dini böyle tebliğ etmektir. İkinci neden ise kaynakları Kuran ve sünnet dahi olsa fıkhın bir insan ürünü çaba olduğu dolayısıyla yine Kuran ve sünnet kaynak alınarak içtihat yapılabileceği gerçeğidir.

Bu iki temel problemin sonucunda İslam düşüncesi içinde maalesef fakihlerin insan ürünü bir çabası olan fıkha sanki Allah’ın emriymiş gibi asla eleştirilemez ve değiştirilemez muamelesi ve oldukça katı muamelesi yapıldığı için din maalesef dondurulmuştur bu nedenle de yaşanabilir olan din, neredeyse yaşanılamaz, üzerine konuşulamaz hale getirilmiştir. Bugün İslam dünyasının ekonomiden sosyolojiye kadar birçok konuda yaşadığı zorlukların da bu “dondurulmuş din” anlayışıyla doğrudan alakası vardır.

Bu problemli durumu son olarak KADEM üzerine yapılan tartışmalarda gördük. KADEM’in akademik yayınında Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’ni toplumsal cinsiyet açısından eleştiren bir makale yayınlanınca kıyamet koptu. Aman efendim nasıl olur da Ömer Nasuhi Bilmen eleştirilebilirmiş? Elbette bu bir eleştiri olarak görülmedi, bir saldırı olarak yorumlandı ve hem makalenin yazarı hem de KADEM doğrudan hedef alındı. Oysa ortada direk tepki verilecek bir durum yoktu, dini ve akademik açıdan doğru bir çaba vardı.

Esra Aslan Turan’ın bahsi geçen makalesine şuradan detaylı bir şekilde bakılabilir. (https://dergipark.org.tr/tr/pub/kademkad/issue/80659/1368948) Makalede hem İslami hem de akademik usul açısından bir problem yok zira İslam düşüncesi de kendi içerisinde ihtilaflar barındırsa da bir istişare, eleştiri ürünüdür akademik çaba da böyledir.

Ne demiş Esra Hoca? “… İlmihaller kültürel yapı ve anlayışlarla çoğu yerde uyumludur. Bu çerçevede kadınlık ve erkekliğin toplumsal manalarının ilmihal temelli yaygın dinî inanışlara güçlü bir şekilde yansıdığı ifade edilebilir. Bu anlayışlara göre kadınlar ev ve çocuk bakımı ile bağlantılı rolleri icra ederken erkeğin dışarda çalışarak ailenin geçimini ve güvenliğini temin etmesi beklenir. Bu rol ve beklentilere dair kabuller dinî literatürdeki cinsiyet temelli değerlendirmeleri etkilemiş; kültürel kodlara göre şekillenmiş dinî metinler çoğu zaman geleneksel kadınlık ve erkeklik normlarını meşrulaştırarak pekiştirmenin güçlü aracıları olmuştur. Bu çalışma Türkiye’de ilmihallerin, mevcut cinsiyet anlayışlarına dair sürekliliklerin sağlanmasında dinin ne kadar belirleyici bir faktör olduğunu ortaya koyması açısından epey önemli olduğu düşüncesiyle yürütülmüştür.”

Yalan mı, değil, külliyen doğru ifadeler… Ve makalenin hiçbir yerinde herhangi bir saldırı yok, mevcut metin doğru bir biçimde ele alınarak incelenmiş. Emin olun dünün imamları, fakihleri, alimleri de bunun aynısını yapıyordu, başka bir şey değil.

Kadının çok farklı bir dünyada yaşadığı-yaşatıldığı bir zamanda yazılmış bu ve benzeri ilmihaller-eserler, bugünün dünyasında farklı bir dünyada yaşayan kadınlara ilmihal olmuyor. Bu gerçeğe birilerinin gözlerini kapatıyor olması da bu gerçeği değiştirmiyor. Bu, kadınlara ve değişen zamana göre fıkhı değiştirelim demek değil. Bu, Müslüman kadınların genellikle gelenek üzerine kurulmuş anlayışlara, erkek egemen dini söylem eşittir dinmiş gibi gösterip dini dilediği gibi kullananlara, din üzerine tek tasarruf hakkı kendisindeymiş gibi davrananlara yine din merkezli yaklaşımla dinin/İslam’ın konuşulabilir bir şey olduğunu hatırlatma. Dolayısıyla şu durumda bu çaba susturulmak yerine tam aksi daha fazla konuşulabilir bir hale getirilmelidir.

İslam düşüncesi içerisinde birbirine muarız birçok görüş olabilir ve bu görüşler dinlenir, üzerine konuşulur ve cevaplanır. Zaten düşünce de böyle şekillenir. Susturulmaz. Susturmaya durdurmaya kalkanlar da bunu her ne kadar din adına yaptıklarını, din için yaptıklarını sansalar ya da iddia etseler dahi maalesef sonuçları itibariyle dine karşı, dinin davetine karşı üstelik hakkaniyetli olmaya karşı bir tavır içerisine girmişlerdir.

Eleştirilebilir olan bir ilmihal üzerine hakkaniyetle yapılan bir çalışmaya karşı olmanın altında kendi “iktidarlarını” kaybetme korkusu yaşadığı için bu tür çalışmaları saniyeler içinde susturmak isteyenler varsa da kendilerine o geminin o limandan çoktan kalkmış olduğunu, kafalarındaki fantastik dünya dışında gerçek bir dünya olduğunu ve o dünyaya gözlerini kapatmanın bir fayda vermeyeceğini hatırlatmak gerek. Bu hatırlatmanın İslam dininin kendisine İslam üzerine konuşma hakkı verdiği mümin kadınlar, kadın hocalar tarafından yapılması da “bazılarının” çevreye verdikleri rahatsızlığı minimuma indirmek için gereklidir. Zaten buradan bakınca da makalenin “kadınları dilediği biçimde şekillendirmek isteyen ve susturmak isteyenlere” karşı ortaya koyduğu görüşlerin ne kadar doğru ve haklı olduğu da ortaya çıkmaktadır.

Vesile ile Esra Aslan Turan Hoca ve makaleyi hem yayımlayıp hem de çalışmaya sahip çıkan KADEM’e teşekkürlerimle…