DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, İstanbul’da derinleşen su krizi, kuraklık tehlikesi ve su yönetimindeki yapısal sorunların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) araştırma önergesi sundu.

Evrensel’den Nurullah Emektar’ın haberine göre Çiçek, İstanbul’un yaklaşık 17 milyonluk nüfusuyla Türkiye’nin en yoğun kenti olduğunu ve bu durumun su kaynakları üzerinde ciddi baskı oluşturduğunu belirtti. İklim değişikliği, düzensiz yağış rejimi, altyapı eksiklikleri ve plansız kentleşmenin bu baskıyı artırarak İstanbul’un su güvenliğini hem bugün hem de gelecekte tehdit eden çok boyutlu bir krize yol açtığını ifade etti.

29 Haziran 2025 itibarıyla İstanbul’daki barajların toplam doluluk oranının yüzde 66,62’ye gerilediğini aktaran Çiçek, Elmalı Barajı’nın yüzde 81,94 ile en yüksek doluluğa sahip olduğunu, Istrancalar Barajı’nın ise sadece yüzde 23 seviyesinde kaldığını vurguladı. Bu verilerin yaz aylarında olası kuraklık koşullarında içme suyu sıkıntısına yol açabileceğine dikkat çekti.

Çiçek ayrıca, Melen Çayı’ndaki su debisinin kritik seviyelere düştüğünü; Melen Terfi Merkezleri’nde çalıştırılabilen motor sayısının üçe indiğini ve İstanbul’a aktarılan su miktarında ciddi bir azalma yaşandığını belirtti. Düzce Organize Sanayi Bölgesi’ndeki yaklaşık 200 fabrikanın büyük çoğunluğunun arıtma tesisi olmadan Melen Çayı’na atık su boşalttığı ve kanalizasyon hatlarının içme suyu kaynaklarına karıştığına dair kamuoyuna yansıyan bilgilerin, suyun sadece miktar açısından değil, nitelik bakımından da tehdit altında olduğunu gösterdiğini vurguladı. “Bu tablo, halk sağlığı açısından son derece risklidir” dedi.

İstanbul’un su varlıklarının sadece içme suyu sağlamakla kalmayıp, enerji üretimi, tarım, sanayi ve ekosistemlerin sürdürülebilirliği açısından da stratejik önem taşıdığını belirten Çiçek, bugüne kadar uygulanan su politikalarının suyu yaşam hakkı ve ortak kamu malı olarak değil, piyasa için metalaştırılan bir kaynak olarak ele aldığını söyledi. Bu anlayışın merkeziyetçi ve sermaye odaklı yönetim biçimlerini dayattığını, büyük altyapı projelerinin yerel ihtiyaçlar gözetilmeden hayata geçirildiğini ifade etti.

Bakım, denetim ve arıtma yatırımlarının sistematik şekilde ertelenmesi veya gevşetilmesi nedeniyle su yönetiminin kırılgan ve adaletsiz hale geldiğine dikkat çeken Çiçek, kuraklığın yalnızca fiziksel bir su eksikliği değil, aynı zamanda gıda güvenliği, enerji arzı, halk sağlığı, toplumsal eşitsizlikler ve ekosistemlerin devamlılığı üzerinde etkili yapısal bir kriz olduğunu söyledi.

Türkiye genelinde 25 su havzasından 7’sinin su stresi altında olduğunu ve kişi başına düşen yıllık su miktarının 1.000 metreküpün altına inmesi durumunda Türkiye’nin “su fakiri” ülkeler arasında yer alacağını belirten Çiçek, Trakya, İç Anadolu, Batı Anadolu, Susurluk, Kuzey Ege, Sakarya ve Asi havzalarının ciddi risk taşıdığını, Marmara Havzası’nın da bu durumun dışında olmadığını vurguladı.

İklim krizinin etkilerinin daha sık ve yıkıcı biçimde ortaya çıktığını; seller, kuraklıklar, sıcak hava dalgaları ve orman yangınlarıyla tatlı su kaynaklarının tehdit altında olduğunu söyleyen Çiçek, mevcut su politikalarının bu tehdide bütüncül yaklaşmadığını, kısa vadeli ve günü kurtarmaya yönelik uygulamalarla sınırlı kaldığını dile getirdi. “Bilimsel veriler, kamusal denetim ve demokratik katılım temelinde oluşturulmuş kapsamlı bir su politikası hâlâ hayata geçirilememiştir” dedi.

Suyun altyapı ya da ekonomik bir kaynak değil, yaşam hakkı ve doğanın ortak değeri olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Çiçek, suyun korunması, paylaşımı ve kullanımının teknik bir mesele olmanın ötesinde sınıfsal, ekolojik ve kuşaklar arası adalet meselesi olduğunu belirtti. Su kaynaklarının ticarileştirilmesi, kirletilmesi ve eşitsiz dağıtımının ekolojik yıkımı derinleştirdiğini, özellikle yoksul ve kırılgan toplulukların yaşam hakkını tehdit ettiğini söyledi.

Hatay Yayladağı'nda orman yangını
Hatay Yayladağı'nda orman yangını
İçeriği Görüntüle

Çiçek, “Bu nedenle su krizini teknik raporlarla geçiştiren, sermaye öncelikli yatırımları esas alan ve kamu denetimini zayıflatan yaklaşım derhal terk edilmelidir” çağrısında bulundu.

Son olarak, İstanbul ve Türkiye genelindeki su krizinin rant odaklı büyüme, merkeziyetçi yönetim ve ekolojik yıkımın doğrudan sonucu olduğunu belirten Çiçek, krizin tüm boyutlarıyla ele alınması ve ivedilikle kamusal, toplumsal ve ekolojik önlemlerin hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti. “Suya adil, eşit ve ekolojik ilkelere dayalı erişim, kamusal bir sorumluluk ve anayasal bir yükümlülüktür” diyerek TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulması çağrısında bulundu.

Kaynak: Haber Merkezi