Habertürk’ün eski spikerlerinden Nur Köşker, uyuşturucu soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Mehmet Akif Ersoy hakkında açıklamalarda bulundu. Köşker, Ersoy’un Habertürk’te çalıştığı dönemde kendisini sistematik şekilde taciz ettiğini, bu süreçte ciddi sağlık sorunları yaşadığını ve Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldığını ifade etti.
Sabah gazetesine konuşan Köşker, yaşadıklarının bir söylenti ya da yanlış anlaşılma olmadığını belirterek, sürecin Habertürk’te çalışmaya başladıktan birkaç ay sonra başladığını söyledi. O dönemde her iki tarafın da evli olduğunu aktaran Köşker, buna rağmen rahatsız edici mesajlar aldığını ve iş ortamında sürekli kaçınma davranışları geliştirmek zorunda kaldığını dile getirdi.
Ersoy'un tutuklanması ardından yaşadığı taciz olaylarını aktaran Köşker, verdiği röportajda şunları söyledi:
Habertürk'te tam olarak neler yaşadınız?
Bu bir söylenti değil. Bir yanlış anlaşılma hiç değil. Bu, gücünü makamından alan bir erkeğin, bir kadının mesleğini açıkça pazarlık konusu yapmasının hikâyesidir. Taciz süreci, Habertürk'te çalışmaya başladıktan birkaç ay sonra başladı. O dönem ben evliydim, kendisi de evliydi. Ancak bunun onun açısından hiçbir ahlaki sınır oluşturmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Bana rahatsız edici mesajlar göndermeye başladı. Bu mesajlardan ve varlığından kaçınmak için işimi yaparken dahi sürekli önlem almak zorunda kaldım. Bültenlerimizin arka arkaya olduğu günlerde stüdyoda adeta köşe kapmaca oynuyorduk. Yayın çıkışında karşılaşmamak için stüdyoya çok erken gidiyor, mikrofonlarımı önceden taktırıyor, bazen onun rejiden ayrılmasını bekleyip ancak öyle stüdyoya giriyordum. Bu durum uzun süre böyle devam etti. Daha sonra herkesin nasıl biri olduğunu bildiği bu kişi genel yayın yönetmeni yapıldı. Yetkisi arttıkça, benim üzerimde kurduğu baskı da arttı. Artık kaçacak alan kalmamıştı. İstifa ettiğim gün beni odasına çağırdı. Orada son derece açık bir dille şunu söyledi. Onunla birlikte olmazsam ve kurduğu, uyuşturucu ve seks partileriyle anılan bu düzenin parçası olmayı kabul etmezsem, ekranda yer alamayacağım konusunda tehdit etti. "Ekranı unut, istersen masada oturur haber yazarsın" diyerek beni açıkça ekrandan almakla tehdit etti. Ben bu pazarlığı reddettim ve istifa ettim. Bedelini ise ben ödedim. Yaklaşık bir yıl boyunca işsiz kaldım. Evsizlik yaşadım. Ciddi sağlık sorunları ve ataklarla mücadele ettim. Önce mesleğimden, sonra da bu ülkeden kopmak zorunda kaldım.
Sosyal medya paylaşımınız sonrası "Niye Mehmet Akif Ersoy tutuklanınca konuştu?" diyenler var. Neden sustunuz? Korktunuz mu?
Karşımda gücünü nereden aldığı herkesçe bilinen, sistem içinde korunmuş bir adam vardı. Ben ise Hatay'da köyde yaşayan bir çiftçi babanın, ev hanımı bir annenin kızıyım. Bununla gurur duyuyorum. Ama 10 yıllık meslek hayatım boyunca ne bir torpilim ne de bir siyasi desteğim oldu. Bu noktaya deyim yerindeyse tırnaklarımla kazıya kazıya geldim. Üniversitede okurken çalışmaya başladım. ATV'de gece 12'den sabah 10'a kadar haber yazdığım, hiç uyumadan ya da bir-iki saatlik uykuyla derse gittiğim günlerim oldu. Kendi kendimi okuttum, kendi emeğimle ayakta kaldım. Şimdi bu iki profili yan yana koyduğunuzda, benim o karanlık ve derin güç karşısında nasıl bir şansım olabilirdi? Elimdeki kanıtları insan kaynaklarına götürsem ne değişecekti?
Açıklama yaptıktan sonra Mehmet Akif Ersoy'un çevresinden herhangi bir geri dönüş oldu mu?
Mehmet Akif Ersoy'dan ya da çevresinden bana birebir bir geri dönüş olmadı. Sadece avukatı aracılığıyla, her şeyi inkâr eden bir açıklama yapıldı. Şu ana kadar yeni bir tehdit almadım. Ancak bundan sonra herhangi bir tehdit gelirse, kaynağı da; başıma bir şey gelmesi halinde müsebbibi de bellidir.
Mehmet Akif Ersoy'un size o süreçte yaşattıklarına dair elinizde delil var mı?
Evet, var tabii. Savcılık, benim açıklamalarım sonrasında ifademi almak istedi. Amerika'dan savcılığa ifade vereceğim ve Mehmet Akif Ersoy'un bana gönderdiği tüm WhatsApp yazışmalarını da savcılığa ileteceğim.
Bir kadın olarak bunlar sizde nasıl iz bıraktı?
O süreç bende çok ağır izler bıraktı. Bir kadın olarak orada yaşadıklarım bedenimde ve ruhumda onarılması zor yaralarla karşılık buldu. Çok kısa sürede 11 kilo verdim, sağlık sorunları baş göstermeye başladı. Günde 8 saate varan anksiyete atakları yaşıyordum; öyle ki işimi yapamaz hale geldim. Bu duruma Tele1'de birlikte çalıştığım arkadaşlarım da şahittir. Yayın sırasında ya da iş yerinde atak geçirdiğim anlar oldu. Kimseye o halde görünmemek için giyinme odasına çekilir, ilacın etkisini gösterip atağın geçmesini beklerdim. Bu, benim yalnızca işimi değil, kendimi de ayakta tutmaya çalıştığım bir dönemdi.
Kimse yaptıklarından haberdar değil miydi? İsmini vermeyeceğim bir başka spiker arkadaşım yaşananları dönemin CEO'su Kenan Tekdağ'a aktardı. Sonuç ne oldu biliyor musunuz?
O arkadaşımız, bir veda paylaşımına bile izin verilmeden WhatsApp gruplarından çıkarılıp işten atıldı. Buna karşılık herkesin her şeyi bildiği o kişiyle ilgili hiçbir şey olmadı. Kenan Tekdağ'ın Mehmet Akif'in yaptığı her şeyden haberi vardı. Böyle bir tabloda insan kaynaklarına gitseydim, benim başıma neler gelirdi? Bunu gerçekten sormak gerekiyor. Ben susmayı, sessizce istifa edip gitmeyi seçtim. Ta ki bu olaylar benim dışımda 'Habertürk Emekçileri' adlı bir X hesabı üzerinden ortaya saçılana kadar. İsmim geçince, artık saklanacak bir şey kalmadı ve çevreme anlatmaya başladım. O noktadan sonra ise, aynı kanalda bile olmamamıza rağmen tehdit edilmeye başladım. Bu tehditler üzerine hızla vize alıp Türkiye'den uzaklaştım. Yani evet, korktum. Ama sadece kendim için değil; ailemin başına bir şey gelsin istemedim. Onların beni korumak isterken zarar görmesinden korktum. Sessizlik bir tercih değil, hayatta kalma refleksiydi.





