Türkiye’de son yıllarda derinleşen ekonomik kriz, sadece maddi yaşam koşullarını zorlaştırmakla kalmıyor, bireylerin ruh sağlığını da doğrudan etkiliyor. İşsizlik, yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısı, toplumun farklı kesimlerinde kaygı, stres, depresyon ve umutsuzluk duygularını artırıyor. Maddi yetersizlikler özellikle gençler ve aileler üzerinde ağır bir yük oluştururken, psikolojik destek taleplerinde de gözle görülür bir artış yaşanıyor. Uzmanlar, bu durumun uzun vadede hem bireysel hem de toplumsal ruh sağlığı sorunlarını derinleştirebileceğini belirtiyor.

Elips Haber'e konuşan ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı Psikolog Şenay Ölmez, konuya ilişkin olarak, “Birey kaygılıysa toplum kaygılıdır; birey mutsuzsa toplum da mutsuzdur. Ekonomik güçteki yetersizlik, depresyon ve anksiyetenin en önemli tetikleyicisidir” ifadelerini kullandı.

Ekonomik güç ruh sağlığını belirliyor

Ekonomik gücün ruh sağlığı üzerindeki etkilerinden bahseden Şenay ölmez konu ile ilgili şunları söyledi, ‘’Birey ruh sağlığında ekonomik güç önemli bir kavram. Ekonomik açıdan kendisini yetersiz gören kişilerin temel güven duygusunda azalma ve çaresizlik duygularında artış olur. Çaresiz hisseden kişi, yaşamında bir şeyleri değiştirmek ve ihtiyaçlarını karşılamakla ilgili sorgulamaları artırır. Bu durum, çok ciddi anlamda sürekli stres düzeyini yükseltir. Birey, gergin, endişeli, geleceğe yönelik plan yapamama duygularıyla baş başa kaldığında, hayatına kontrol edememe durumu ile karşı karşıya kalır ve bu durum, umutsuzluk duygularını artırır, çaresizlik duygularını yükseltir. Söz ettiğimiz duygular özellikle depresyon ve anksiyete sorunlarında önemli artışlara neden olur ve bu bağlamda, birey kaygılıysa toplumda kaygılıdır; birey mutsuzsa, toplum da mutsuzdur. Bunun sonuçları, ciddi anlamda ruh sağlığı sorunlarının artması demektir.’’

Maddi sıkıntılar, bağımlılık ve çatışmaları artırıyor

Maddi sıkıntıların bağımlılık ve çatışmaları doğurduğunu ifade eden Ölmez, ‘’Ekonomik yetersizlik, yani gelir düşüklüğü, işsizlik, borç ve maddi zorluklar, ciddi anlamda bir stres kaynağı olduğu için bireylerin her an, her dakika kendilerini gergin hissetmelerine neden olur. Çünkü özellikle bu sınırlılık, temel ihtiyaçların karşılanmasında sorunlara yol açacağı için bireyin stres düzeyini yükseltir. Özellikle eğitim temel ihtiyaçlardandır; kişinin kendini iyi hissetmek için yapabileceği etkinlikler, bu ekonomik güçteki yetersizlikler nedeniyle iyice daralır. Kişi kendini gergin ve mutsuz hissetmeye başlar. Kendini mutsuz ve gergin hisseden kişi, ne gibi tepkiler meydana getirir? İçe kapanır, daha çok evde vakit geçirmeye yönelir, insanlarla olan ilişkilerini azaltır ve çok duyarlı hale gelir. Bu durum, kişinin komşusuyla olan tartışmasından dışarıda günlük hayattaki insanlarla iletişimine kadar her tür iletişimini etkiler. Aynı zamanda çevreyi suçlama yönü artar ve çatışmalar, kavga ve münakaşa şeklinde olur. Bu durum, kişinin günlük hayatında pek çok alanda kendini gösterir. Bireyin var olan işlevlerini sürdürmede, sorumluluklarını yerine getirmede, yaratıcı düşünmede ve aile ilişkilerini düzenlemede dayanma ve tolere etme eşiği düşük olduğu için sürekli sorunlar çıkmasına neden olur. Bu gerginlikle baş etmek için özellikle madde ve alkol kullanımı gibi kendini rahatlatıcı ama bağımlılık yapıcı, çok ciddi riskli davranışlara yönelme artacaktır. Bir diğeri, gelirini de artırmak için sanal ortamlarda çok gerçekçi olmayan kazançlar peşine daha çok yönelmektir. Bunların hepsi bağımlılık davranışlarının artması demektir. Bağımlılık davranışı artan kişilerin günlük hayatta sağlıklı ilişkiler kurmada çok ciddi anlamda zorlanacağı, eşi, çocuğu veya başkasına daha saldırgan davranma eğilimine yöneleceği görülür. Çok önemli bir duygu, kişinin özellikle çaresiz hissetmesidir. Çaresiz hissetmesi, ekonomik güçte çok önemli bir konudur. Çaresiz hissettikçe, yani ihtiyaçlarını karşılayamama duygusu ile birlikte intihar eğilimleri artacaktır. Sonuç olarak, sosyal ve duygusal açıdan umutsuzluğun çok arttığını, ekonomik güç karşısında bunları rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir diğeri, ekonomik güçteki yetersizlik toplum içinde dışlanmayı da beraberinde getirecektir. Ekonomik adaletsizliğin yanında dışlanma duyguları yaşayacağı için kişi kendini daha değersiz ve yetersiz hissedebilir’’ ifadelerini kullandı.

Aile ortamında huzursuzluk ve kopuşlar

Ekonomik imkanların kısıtlılığı hakkında konuşan Uzman Şenay Ölmez, ‘’Ekonomik sorunlar, özellikle günümüzde anne ve babanın daha çok çalışması gibi bir duruma yol açıyorsa, bu aslında sağlıklı olmayan bir aile ortamına kişileri sürükler. Çünkü evi ile çocuğuyla ilgilenemeyen, ekonomik çözüm yollarını aramak için koşturan bir anne mutsuz ve yorgundur. Anne mutsuzsa, çocuk da mutsuzdur; anne ve baba gerginse, çocuk gergindir. O yüzden aile ilişkileri ve iletişim topyekün olumsuz etkilenir. Eşler arasında birbirleri ile olan iletişim süresi azaldığı için gerginlikleri çok sık ve hızlı bir şekilde artar. Bireylerin birbirlerine olan duygusal ihtiyaçlarına yönelik duyarlılıklarının karşılanması için zaman bile kısıtlı olabilir. Özellikle çocuklar, böyle bir ortamda anne ve babanın gerginliği ile çok karşı karşıya kalır ve psikolojik şiddet görme olasılıkları yükselir. Bunu yaşayan çocukların okul başarıları düşer ve özellikle iletişim eksikliği, ekonomik durumlar çocukların eğitim haklarının düzenlenmesinde sorunlar yaratır; okuldan erken ayrılmalarına veya okulu bırakmalarına neden olabilir. Özellikle ekonomik konular, boşanmalar için önemli nedenlerden biridir ve ekonomik yetersizlikler, çok sık evde tartışmalara, duygusal uzaklaşmalara ve genel aile ortamında ciddi gerginliklere yol açar. Bu durumda, toplumun en küçük birimi olan aile mutsuzsa, toplum da mutsuzdur diyebiliriz’’ dedi.

Gençlerin umudu ekonomik krizle azalıyor

Gençlerin umudunun ekonomik krizle doğru orantılı olarak azaldığının altını çizen Ölmez, ‘’Özellikle ekonomik yetersizlikler, genellikle gençler üzerinde çok ciddi bir etki yaratır. Çünkü geleceğe yönelik umutları olan ve yeni dünyalar kurabilmeye aday gençlerin umutsuzluk duygularını artırır. Ekonomik yetersizlikler ve ekonomik sorunlar, gençlerin geleceğe yönelik düşüncelerinin hep kaygılı bir şekilde devam etmesine yol açar. Belirsizlikler karşısında kendimizi kötü hissetme ve mutsuz hissetme eğilimimiz vardır. Gençlerin kendilerine, yaşamlarına ve geleceğe olan umutları ekonomik sorunlar karşısında oldukça azalır. Bu ne demektir? Gençlerin içe kapanması, motivasyonlarının düşmesi, çaresiz hissetmeleri demektir; eğitime olan ilgilerinin azalması, ilişkilerden ve hayal güçlerinin sınırlanması demektir. Hedef koyamamaları ve topluma yönelik umutsuzlukları demektir. Gençlerin mutlaka ekonomik planlamalar karşısında öncelikle ele alınması gerekir’’ ifadelerini kullandı.

Ankara Özel Memorial Hastanesinde, doktor yerine banko görevlisi tomografi çekimi istedi!
Ankara Özel Memorial Hastanesinde, doktor yerine banko görevlisi tomografi çekimi istedi!
İçeriği Görüntüle

Çözüm önerileri: aileden kamuya

Çözüm önerileri hakkında konuşan Psikolog Şenay ölmez, ‘’Ekonomik krizin stres ve kaygıyla baş etmek için uygulanacak yöntemleri birey, aile, toplum ve kamu başlıkları altında ele almakta yarar vardır. En önemli konu, aile içi iletişimin çok önemli olmasıdır. Şefkat ve iletişim ağırlıklı bir dinamiğin ev içinde oluşturulması gerekir. Gerçekçi hedefler koymak ve mutlaka aile içinde planlamalar yapmak gerekir. Çocukların eğitimde tutunması ve imkanlara göre bir düzenleme yapılması gerekir. Okullarda, ekonomik problemler ve güç dengesizlikleri dikkate alınarak psikososyal destek hizmetleri mutlaka sağlanmalıdır. Ekonomik eşitsizlik temelli dışlanmaya karşı okullarda duyarlılıklar artırılmalıdır. Kamunun, bu çocuklara ve gençlere destek vermesi gerekmektedir. Birey açısından aileye dönersek, ekonomik planlama için mutlaka ev içinde gelir ve gider dengesi sağlanmalı, harcamalar planlanmalı, para yönetimi erken dönemde öğretilmelidir. Kredi kartı kullanımı azaltılmalı, teknoloji kullanımına verilen miktarlar gözden geçirilmelidir. Bu pratik önlemler, çocukların erken dönemde parayı yönetme ve değerlendirme eğitimlerine katkı sağlar. Kalıcı konu ise, ekonomik gelirin birey ve toplum düzeyindeki çabalarla desteklenmesidir. En küçük birim olan ailede, gelir ve gider dengesinin sağlanması, üreten, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen gençler yetiştirilmesi ve becerileri olan bireylerin eğitim süreçlerinde kalması gibi pratik çözüm yolları vardır’’ dedi.

Üniversitelerde destek ve önleyici çalışmalar

Destek almak isteyen ancak maddi yetersizlik çeken bireylere önerilerde bulunan Ölmez, ‘’Bir kişinin maddi zorluklar nedeniyle çaresizlik ve mutsuzluk duygularında artış varsa, ilgili üniversitelerin psikolojik danışmanlık ve rehberlik servislerine başvurmak gerekir. Öğrencilere yönelik her üniversite, bu hizmeti imkanları ölçüsünde sağlamaya çalışır. Öğrencilerin bu hizmetlerden haberdar edilmesi gerekir. Ekonomik zorluklar nedeniyle intihar her dönemde bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır ve çok önemli bir toplumsal sorundur. İntiharın arkasında, ekonomik güç dengesizliğinin getirdiği yalnızlık, sosyal izolasyon, desteksiz hissetme ve artan mutsuzluk ile çaresizlik duyguları vardır. Bu duyguları yaşayan kişilerin öncesinde bilgilendirilmesi gerekir. Özellikle bunu üniversitelerde, okullarda ve işyerlerinde yaparsak, erken müdahale sağlanmış olur; depresyon ve kaygı yaşayan kişilere erken ulaşırız, bu da çözüm yollarını bulmamıza yardımcı olur’’ ifadelerini kullandı.

Ruh sağlığı için acil önlem çağrısı

Ruh sağlığı için acil önlem uyarısında bulunan uzman psikolog Şenay Ölmez, ‘’Bir toplumda intihar oranının artması, o toplumda ruh sağlığı sorunlarının artması demektir. Bu nedenle erken dönemde koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin artırılması gerekir. Bunu özellikle okullarda ve üniversitelerde başlatırsak, çok iyi sonuçlar elde ederiz. Ruh sağlığı açısından işler, geleceğe yönelik parlak görünmemektedir; bu yüzden acilen harekete geçilmesi gerekir. Şu an toplumun en önemli sorunu, ruh sağlığı problemleridir. Çünkü üreten ve toplumu geliştirecek, ekonomik gelişime katkı sağlayacak bireylerde depresyon oranının artması, gelecekte daha büyük bir tehlike ile karşılaşacağımız anlamına gelir. Bunu artıran en önemli faktörlerden biri, madde bağımlılık oranının artmasıdır. Mutsuzluk varsa, madde bağımlılıklarının artışı söz konusudur; şiddetten de söz edebiliriz. Bu durum, toplum yapısının ciddi sorunlar içermesi anlamına gelir. Bunların önlenmesi için, özellikle gençler için koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin artırılması gerekir. Ne kadar hızlı uygulanırsa, madde ve şiddete yönelik önleyici çalışmalara o kadar erken başlanır. Bu da uzun vadede ekonomiye önemli geri dönüşler sağlar. Gençler böylece geleceği kurtaracak bireyler olur” dedi.

Muhabir: Albina Sıla Aslan